Halil USLU |
|
Tesbihin ipi kopmasın |
Her ne hikmetse mevsim sıcaklığının artışı gibi, bütün kurum ve kuruluşlarda, konuşmalar, feryatlar, ağıtlar, figanlar ayyuka çıkmış vaziyette. Medyanın dışında da gezdiğinde yine aynı hal ile karşılaşıyorsun. Bazan bir vurmada bin ah işitiyorsun. Siyaset âlemi bütün ağırlığıyla hakim olmuş vaziyette. ”Ruh ve akıl” denge ve müstakim yolu tartışılır haldedir. 73 milyonluk Türkiye’de 20 milyon vatandaş yüksek tansiyonlu. Hâl-i hazırdaki âlem çarşısındaki görüntüler tansiyonlulara yeni ilâveler yapmaktadır. 73 milyonda bir hisse sahibi olmamız hesabıyla bizlerin de bu hissenin üzerine düşeni yapması elzemdir. Üstümüze düşen en büyük vezâif, halkın arasındaki manevî bağları sağlamlaştırmak ve herkesin birbirini sevmesine ve selâm vermesine zemin hazırlamaktadır. Bir mânâda tesbihin ipi sağlam durmalı, kopmamalı. Koparsa toparlamak için akıl almaz badirelere sürüklenebiliriz. İstikbali iyi teşhis etmek lâzımdır. Bediüzzaman Hazretlerinin, divan-ı harpte kendisine sorulan “Sen de şeriat istemişsin?” suâline karşı verdiği cevabın bir satırı şöyle: “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat, ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!" Efendimiz (asm) “İki günü müsavi olan zarardadır” buyurmuştur. Aynı mânâda bizler de çok şeyler istiyoruz. Fakat bu isteklerimiz hem meşrû zeminlerde olacak, hem de millî birlik ve beraberliğimizi bozmayacaktır. Bu inanç ve düşünce içinde geçtiğimiz haftanın Mübarek Berat Gecesine de dahil günlerde Seydişehir ve Beyşehir ilçelerinin kasaba ve köylerinde çoğunlukla cami cemaatiyle ve geleneksel yemek topluluğunda insanlarla, arkadaşlarım Ömerler, Aliler, Abdülkerimler ile muhatap olduk. Hasan Şeyh Hazretlerinin köylerinde Yaşar Erdoğan sülâlesi tarafından her yıl verilen mevlid-i şerife ve geleneksel yöre yemeğine, başta İzmir olmak üzere bir çok beldeden, aslı buralı olanların ailece katıldığı pilav gününde, dâvet üzerine merkez camiinde mevlid hitabında yaptığımız konuşmanın özetinde dedik ki: “Âlem-i İslâmın en büyük aşâiri İslâm aşâiridir ve bunun reisi de Fahr-i Kâinat (asm) Efendimizidir. Bu aşâirin içinde her şey var. Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi, batılısı, doğulusu vesairesi var. Çıkış yolu da odur. Çünkü Cenâb-ı Allah hadis-i kudside ‘Sen olmasa idin kâinatı yaratmazdım’ buyuruyor Cemaate sorduk ve cevabını kendimiz verdik. Efendimiz (asm) olmasıydı, bu belde olur muydu? Konya olur muydu? Türkiye olur muydu? 7 milyarlık dünya ailesi olur muydu? Bahsini ettiğim muhterem zevât-ı nuraniler olur muydu? Öyle ise biz Efendimizin (asm) verdiği mesajların neresindeyiz? Ve neresinde olmalıyız? Ayrıca Türkiye’de ve hassaten Avrupa’da başta Hollanda olmak üzere Efendimizin (asm) 14 asır önce verdiği müjdelerin tahakkuk ettiğini ve dünyada yeni bir manevî haritanın çizildiğini ve bizlerin de bunun içinde kalmamızın önemi üzerinde durduk.. Akabinde 18. yüzyılda çağın müceddidi Mevlânâ Halid-i Bağdadi’den çok dersler alan ve büyük gönül erlerinden Çavuş Belediyesi sınırları içinde medfun Memiş Efendi Hazretlerinin Dergâhını ziyaret ettik. İkindi namazında yine dâvet üzerine camideki cemaate hitap ettik. Bu hitapda “Aşk-ı mecazi ve aşk-ı hakikî üzerinde durdum. Dedim ki: ‘Merhum gönül sultanı Memiş Efendi’yi diyar diyar gezdiren, yüzlerce talebe yetiştiren Memiş Efendi’deki ‘kara sevda’ neydi? Tek kelime ile onun kara sevdası Efendimiz Hz. Muhammed (asm) kara sevdasıydı. Bu itibarla kurtuluşumuz bu zatların yakaladıkları kara sevda yani aşk-ı hakiki silsilesi içinde herkesi kucaklayarak ışıklar ve nurlar saçmaktır.”Nihayetinde Beyşehir “Homa Köyü” ve Beyşehir ilçesinde “kudsî bir çekirdek” olan ve her adıma binlerce lütuf bahşedilen ve tek bir Kur’ân harfine 20 bin sevab-ı uhrevî verilen Berat Gecesini de cemaatle deruhte ederek, koparılmaya çalışılan tesbihin ipini tutmaya çalıştık. 30.07.2010 E-Posta: [email protected] |