Ahmet BATTAL |
|
Dokunulmazlıklar ve dokundurmalar |
Yeni Asya’nın haberine göre, “Dokunulmazlık dosyaları 672’ye ulaştı.” 550 vekile ait 672 suç dosyası! Ciddî bir sayı… …Gibi görünüyor. Peki, gerçekten milletvekili dokunulmazlıkları gerekli mi? Tamamıyla kaldırılsa ne olur? Demokrasi biter. Evet, bu kadar basit ve net. Sebebi de şu; dokunulmazlık demokrasinin olmazsa olmazı. Bu kural o kadar kesin ki, ilkel demokrasilerde dahi var. Şaşıracaksınız: Bu ülkenin devletinin ilk anayasasını yazdıran Abülhamid Han dahi, bir kısım yetkilerini devrettiği milletvekillerine dokunulmazlık hakkını vermişti. 1876 tarihli ilk anayasamızda birinci dokunulmazlık 47. maddedeki “kürsü ve rey dokunulmazlığı” idi: “Meclis-i umumî azası rey ve mütalâa beyanında muhtar olarak (oy verir ve), bunlardan hiçbiri bir gûna vaad ve vaid ve talimat kaydı altında bulunamaz ve gerek verdiği reylerden ve gerek Meclisin müzakeratı esnasında beyan ettiği mütalâalardan dolayı hiçbir vechile itham olunamaz; meğer ki Meclisin nizamname-i dahilîsi hilâfına hareket etmiş ola, bu takdirde nizamname-i mezkûr hükmünce muamele görür.” Yürürlükteki anayasa benzer kuralı biraz daha geliştirmiş, o kadar. Sıradan kişilere vermediği hakkı vekillere veriyor. (Aslında bu durum bizi “ele-güne” mahcup ediyor. Zira yabancı muhataplarımız, bizde, vekillerin değilse de asılların fikir hürriyeti üzerinde bazı problemlerin olduğunu kolaylıkla anlıyorlar). Zira kürsü dokunulmazlığı aslında sadece vekile değil, her kürsü sahibine lâzım. (Bendenizin, yazılarımda sık sık ülkemin her köşesine “hyde park corner” istememin sebebi de bu zaten). Milletvekillerine padişahın dahi verdiği ve halen de devam eden ikinci ve asıl dokunulmazlık “suç isnadına karşı” dokunulmazlıktır. 1876 Anayasasının 79. maddesi aynen şöyle: “Heyet-i meb’usanın müddet-i içtimaiyesinde azadan hiçbiri, heyet tarafından ithama sebeb-i kâfi bulunduğuna ekseriyetle karar verilmedikçe veyahut bir cünha veya cinayeti icra ederken veyahut icrayı müteakip tutulmadıkça tevkif ve muhakeme olunamaz.” Yani milletin vekilinin “suç şüphesi” sebebiyle polis tarafından gözaltına alınmasına ve mahkemece tutuklanmasına engel olunmuş. Ancak pek tabiîdir ki bu dokunulmazlık mutlak değil. Üç sınırı var: Dokunulmazlık suçüstü için değil, suç şüphesine dayalı suç isnadı hali için geçerlidir. Suç şüphesini ciddî görürse Meclis kendi itibarını korumak adına üyesinin dokunulmazlığını kaldırabilir. Dokunulmazlığı Meclis kaldırmazsa, seçimde bu kere millet bizzat duruma vaziyet eder ve vekillerin dokunulmazlığını, onları yeniden seçmeyerek kaldırır. Nitekim 2002 seçimlerinden önce Meclisin itibarı iyice düştü denildi ve millet de vekillerin % 90’ını yenileyerek yeni bir Meclis kurdu. O halde bilhassa suç şüphesine karşı dokunulmazlık anlamlı ve gereklidir. Eğer bu tür bir dokunulmazlık olmasaydı ne olurdu? Polis gücünü elinde bulunduran (iktidar olan) parti, kendi iktidarına engel gördüğü milletvekillerini, bilhassa kritik oylamalar öncesinde, çeşitli bahaneler icat ederek ve güya suç isnat ederek gözaltına alıp safdışı ederdi. Böylece o iktidar hiç devrilmezdi. İşte bunun içindir ki despotik yönetimlerde en güçlü adam, ne kraldır, ne başkan. Gerçek muktedir, polis şefini kontrol eden adamdır. O, genellikle “içişleri bakanı” ya da “politbüro şefi” gibi adlarla anılır. Peki, bizim bildiklerimizi politikacılarımız bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Mesele şu; bildirmek işlerine gelmiyor. Zira aslında demokrasiden haz etmiyorlar. O halde biz “bilelim ve bildirelim.” 03.08.2010 E-Posta: [email protected] |