Osman ZENGİN |
|
Çocuklarla namaza dair bir muhâvere |
Beş vakit namazını kılan ve dindar bir insan olan babam, küçüklüğümüzden beri, bizi İslâmî terbiyeyle yetiştirmeye gayret etmiş, o yaşlardayken de, diğer kardeşlerimle beraber dizinin dibine oturtarak, kısa namaz sûrelerini ezberletmeye çalışmıştı. Ondan sonra da, (46-47sene önce) ilkokul 4. sınıftayken, din dersi kitabımızdaki namaz sûrelerini ezberlediğimi hiç unutmuyorum. (bu benim daha sonra namazlardaki temelim olmuştu.) Elhamdülillah, fıtratımızda dindarlık vardı ama; fazla bir telkin de olmayınca beş vakit namaz kılmıyorduk. Gerçi çocukluğumuzdan beri Cuma namazlarını kılıyorduk, orucumuzu tutuyorduk, fakat beş vakit namaz yoktu. Bundan kırk sene önce, 16-17 yaşlarında iken Risâle-i Nurları tanımayı nasib etmişti bize Cenâb-ı Hak. Cemaati sevdikten sonra dershaneye gelip-gitmeye başlamıştım, ama yine namaz yok. Namaz vakitlerinde ağabeyler kalkar, bana bir kitap veya mecmua verirler, ”Kardeş, biz namaz kılacağız, bu arada sen de bunu oku” derlerdi. Tabiî bu çok değişik bir psikolojiydi. Ağabeylerimizin bu şekildeki tavrı bize çok tesir ediyordu. Zaten ”Haydi kalk abdest al, namaz kılacağız!” veya itham edici bir tarzda zorlasalardı, fıtraten baskı ve zora gelmeyen yaratılışımızla, hemen bırakır gider, belki de hiç gelmezdik. Ama çok şükür onlar öyle yapmadı, Rabbim de nasip etti, ben de nefisle mücadeleye başladım. Bazen “Kalkıp ben de bunlarla kılayım” diyordum, fakat nefis bırakmıyordu. Çünkü; şeytandan da aldığı telkinle, nefsin en hoşlanmadığı şey, namazdır. Hani Anadolu tabiriyle, nefis ve şeytan ikilisinin bacağını insan bir defa kırsa, ondan sonrası “devam”dır İnşâallah. İşte bu halde, altı ay dershaneye geldim-gittim. Bu minvâl üzere devam eden ahvalimizden, altı ay sonra Cenâb-ı Hakk’ın nasip etmesiyle kurtulduk ve beş vakit namaz kılmaya başladık Elhamdülillah. O gün bu gündür de; inhiraf etmeden, ayrılmadan, namazı bırakmadan ve ona harîs bir hassasiyet göstererek, hırsla namazımızı kılıyoruz Elhamdülillah. Hırsın müsbette kullanılması böyle tezahür ediyor her halde. Bu hususta, muhatab olabildiğimiz her insana lisân-ı münasib ve kavl-i leyyinle, yumuşak bir şekilde, namaz kılmalarını tavsiye ediyoruz. Şükür ki, her yaş ve meşrepteki insanla diyalogda zorlanmadığımız için, daha kolay anlatıp, anlaşabiliyoruz. Özellikle çocuk ve gençlerle diyaloğumuz daha hoş oluyor. Geçtiğimiz yaz, Yalova’da bulunan ağabeyimlere ziyarete gitmiştik. O da bizi bir piknik yerine götürdü. Öğle namazının vakti yaklaşmıştı. Abdest hazırlıklarımızı yaparken, etrafta 10-15 yaş arası 25-30 çocuk gördük. Biraz ileride bulunan ağabeyim beni yanına çağırdı, birisiyle konuşuyordu. Yanındakini göstererek ”Tanıdın mı?” dedi. “Hatırlayamadım” deyince, mahalle camilerinin eski imamı olduğunu söyleyince “Haa tamam” dedim. Biraz konuşmaya başlayınca, başka bir camide imamlık yaptığını öğrendik. O çocuklar da, vazifeli olduğu camiiye yaz Kur’ân kursuna geliyorlarmış. Bugün de onlara hem bir değişiklik olsun diye, hem de mükâfaten buraya pikniğe getirmiş. Bizim namaz hazırlığına başladığımızı görünce, o ve çocuklar da abdestlerini alıp geldiler. Hocanın imamlığı, bizim de müezzinliğimizle, namazımızı bitirdik. Duâdan sonra hocanın yanına geçip, çocuklara doğru dönerek, muhavereye başladık: “Çocuklar, biz şimdi ne yaptık?” Hep bir ağızdan; “Namaz kıldık amca.” “Peki niye namaz kıldık?” Cevaplar gelmeye başladı: “Allah rızası için.” “Allah bizi sevsin diye.” “Allah bizi Cennetine soksun diye.” “Allah bizi Cehennemde yakmasın diye.” “Maşaallah! Ne kadar zekisiniz hepiniz” dedim. Çocuklardan birine dönerek: “Bu gözlüğü kaça aldın?“ dedim. “Bilmiyorum, babam aldı.” “Bakın benim bu gözümdeki gözlük var ya, uzak-yakın cam bir arada. Onun için de, arkadaşınızın gözlüğünden pahalıdır, 700 lira civarında.” “Ooo ne kadar pahalı.” “Yaaa, pahalı değil mi?” Başka bir çocuğa dönerek: “Senin gözlüğün yok, peki bu gözü kaça aldın?” Hepsi şaşkın ve mütereddid bakışlarla bana bakarken, çocuk: “Bedava amca, para vermedik” deyince, bir başkası: “Allah verdi amca.” Bir başkası: “Allah yarattı amca!” “Hah tamam. Gördünüz mü bakın, Allah yarattı değil mi?” Hep bir ağızdan koro halinde, ”Eveeeet! ” dediler. “Elbette Allah yarattı. Bakın bu gözlüğü yapan binlerce fabrika var. Ama fiyatı ne kadar pahalı” dedim. “Peki gözü yapan kaç fabrika var?” “ …….” “Olur mu amca? O fabrikada yapılmıyor ki, Allah yarattı.” “Elbette. Bakın çocuklar, gözlüğü yapan fabrikaya çok para ödüyoruz. Üstelik, bir de gözlükçüye teşekkür ediyoruz. Gözü yaratan Allah’a bunun karşılığında ne vereceğiz? O'na nasıl teşekkür edeceğiz?” “.......” “İşte bakın çocuklar, göz gibi, bize verdiği diğer organlarımıza ve çeşitli yiyecek-içeceklere karşı Allah’a elbette bir karşılık vermeliyiz, değil mi?” “Evet amca çok doğru.” “İnsanların bize yaptığı küçücük bir iyiliğe karşı nasıl teşekkür ediyorsak, Allah’a karşı da şükür edeceğiz. Bunun en güzel numunesi de, namaz kılarak Allah’a kul olduğumuzu göstermemizdir, değil mi? Demek ki namaz kılacağız.” Birisi atılarak: “Amca ben hep Cuma namazlarını kılıyorum.” “Demek ki sen haftada bir defa yemek yiyorsun.” “Olur mu amca, günde 3 defa yiyoruz. Hatta arada da abur cubur atıştırıyoruz.” “Eee, o zaman nasıl olacak peki? Yemeği günde üç defa yiyoruz, namazı haftada bir defa, olur mu hiç?” “Olmaz” “Niye?” “Namazı da günde beş defa kılacağız.” “Evet çocuklar. Bakın, yemek yemeden yaşayabilir miyiz?” “Tabiî ki hayır” “Yemek vücudumuzun gıdasıdır, değil mi? Yiyeceğiz ki, sağlıklı olalım. Peki; kalbin, aklın, ruhun gıdası nedir?” “...…..” “Onların gıdası da namazdır. İşte, bize çeşitli nimetler veren, vücudumuza sağlık veren Allah’a karşı şükür borcumuzu namazla ödememiz gerekir.” Çocuklarla muhaverimiz bittiğinde, gözlerde sevinç parıltıları vardı. Hepsi de çok memnun kalmıştı sohbetten. İçimizden duâ ederek yanlarından ayrıldık: “Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Son nefesimize kadar namaz ibadetinden ayırma!“ 03.08.2010 E-Posta: [email protected] |