Selim GÜNDÜZALP |
|
ALLAH ve AŞK |
Hû hû hû… Tek hece… Aşk tek hece. Allah iki hece. Hû tek hece. Seller gibi sürükler peşinden, katar da götürür içinin sularını. Nice bin ırmak katılır, çağlar, akar gider… Bir deli sudur aşk. Bir gün seni de katar, seni de yakar. Aşktan aşka fark var. Aşk dediysek etten, tenden uzak, çok uzak. Hani günümüzde neredeyse adı kalmış. Hani bir gece çok uzaklarda bir yıldız var ya, göz kırpar gibi gülümseyen, ışıldayan, o kadar uzak. Bir o kadar da yakın. Hakkını verene, Hakk’ı bilene. İçinde taşır da, haberi olmaz. Zaten derdi o değil ki bilinsin, adının yanına bir sıfat konulsun, tanınsın. Derdi değil ki… Çiçek açan ağaç gibi sessiz sedasız, meyve veren ağaç gibi gürler, konuşur ama görev şuuru içinde mütevazı, ille de kendine bir anlam yüklemeye çalışmaz. Her şeyiyle bir şeyler söyler ama ille de göze batmaz, göze batmak için yapmaz. Her mahlûkun fıtrî tesbihatı neyse, onunki de odur. Islanmış, nemlenmiş gözlerini ille de silmek gerekmez. Ko, kurusun yatağında gözyaşı. Yakışır gözlere. Yanaklara düşen de çiçekteki şebnem olur, dudağına değen de kalbinden diline değen bir ses, bir nefes olur: Hû… *** Aşk, insanın kalbiyle tanışmasıdır. Nefsinden geçip Allah’la buluşmasıdır. Kim bilir, ne fırtınalar yaşamıştır, ne çıkmaz sokaklara uğramıştır yolu, kim bilir… Aşk bir levhadır yolun bir kenarında. Altında bir işaret: “Allah’a gider.” Aşk yolu Allah’a çıkar. Aşkın yolu, Allah’a çıkarır. Çıkarmıyorsa şayet, aşkta suç yok, levhanın adresini değiştirmişlerdir. Maharetli eller çok (!) Yol kesen eşkıyadan değil, Allah’la aranı kesenden kork. Aşkın ve kalbin yolunu kesenden kork. Kıpır kıpır, cıvıl cıvıl uyanan bir duygudur içinde bahar çiçekleri gibi. Ne kadar beyaz, ne kadar da temiz. Ne kadar da yakışır Allah’ın o tertemiz kulunun kalbine, ruhuna. El, el olduğunu anlar; göz, göz olduğunu. Kalbin de bir gözü var. Kalbin gözbebeğinde saklar o iman, o aşk kendini. Böyledir aşk. Damlası ummandan haber verir. Ne zaman, nerede, hangi yaşta, nasıl uyanacağını kim bilir Allah’tan başka? Ve kalp çaresiz vurulur aşka. Aşk mı vurur kalbi, kalp mi vurur aşkı? Sorma… Orası bir muamma. Yaşayanın içindedir sırrı bu muammanın. O aşk, o muhabbet olmasa, ne her sabah güneş doğar, ne insan yataktan çıkar, o yorgun ruhlar ne de ilk adımını atar… O nasıl bir enerjidir ki, ölmüş bir bedeni yeniden onarır, hayata çağırır. Kalbin gücü, Allah ile olmakta, aşkın gücü, Allah’ı bulmakta. Allah’a ulaşamayan aşk, sokak ortasında anacığını kaybetmiş feryad-u figân eden bir çocuk. Allah’a ulaşamayan aşk, perişan. Niye kalpler bu kadar üzgün, niye ruhlar bu kadar yorgun, belki bir derece anlayabiliriz. Yolunu, yönünü kaybeden, ne yapacağını bilmeyen, aşkın sadece adına tutunan, içini, özünü açamayan, Allah’a kavuşamayan bunca insan perişan... Bu yolda, aradığın, bulduğun değildir; bulacağından bir işarettir sadece o. Daha çok yol var kat edecek. Kalbin rengi beyazdır, bembeyazdır… Sonradan biz değiştiririz o kalbin rengini. Yaşadıklarımızla, sevdiklerimizle, hayatımıza kattıklarımızla ve o kalbin içine attıklarımızla. Kalbin rengi beyazdır. Aşk, bu beyaza yakışır. Orada otağ kurar, orada kök salar. Kalbin aşkı, aşkın kalbidir. ‘Allah’ diyenin aşkı beyazdır. Beyazın adı, kalptir. ‘Allah’ diyenin kalbi hep beyazdır. *** Bu güzel yanımızı çalanlara, çaldıranlara ne demeli? Çalındığının, talan edildiğinin farkındalar mı acaba? Rahmetli Selahattin Şimşek kardeşim ne güzel der: “Gönüllerinde gizli bir kabul taşımayanları hiç kimse aldatamaz. Aldananlar atlatanların suç ortağıdır.” Sadece kalbimizi, içimizi gösteren bir gözlüğümüz olsaydı şayet, o gözle bakabilseydik eğer, kaç tane bembeyaz kalp görebilecektik acaba? Kalabalık bir caddeyi bir uçtan diğer uca geçtiğimizde, beyazlığını yitirmemiş kaç tane kalp görebilecektik acaba? Rabbim, bizi Senden uzak ve gafil eyleme! Sana kul olmayan, kula kul olur. Sana kul olmayan, nefsine köle olur. Kulluk ki, bir yüce ululuk Kulluk ki, Allah’la doluluk... Sen sevdirmezsen sevemeyiz. Kalbimizi cemâline ve kemâline hayran eyle Allah’ım... Kulluğunun kapısından ayırma yâ Rab! Allah’ım! Aşkının kokusunu canında duyan Yunus, ne güzel söyler: İlahi! Bir aşk ver bana, kandalığım (neredeyim) bilmeyeyim Yavu kılayım (kaybedeyim) ben beni, isteyüben bulmayayım. Al, gider benden benliği, doldur içime senliği (…) Daim isteyeyim seni, ayruk nakşa kalmayayım. Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı Yunus Emre ey dür (söyler) bunu: Bir dem aşksız olmayayım. — Yunus Emre *** Şükür ki yaşıyoruz. Yaşamıyoruz, yaşatılıyoruz. Kalbimiz var, kalbimizde Allah’a olan sevgimiz var. Kalpte güçlü bir temizlenme ameliyesi var. İman var ve onun hayatımıza yansımaları var. Arındırıyor, yıkıyor, temizliyor oradaki noktaları, kirleri, pasları. Kalbi karıştıran hâlleri, kalbi bozan renkleri tövbeyle, istiğfarla... Şükür ki, o kalbin böyle bir güzelliği, böyle bir özelliği de var. Yakışıyor kalbe aşk, yakışıyor o kalbe Allah’a olan aşk. Aşk başka. Aşk, Allah için oldu mu, bambaşka... “O kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki, bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vahid-i Ehadden başka merkezinde birşeyi kabul etmiyor.” (Mesnevi-i Nuriye, 100) Hayretinden çığlık çığlığa “Kalbim de varmış” dese, kalbini fark etse bir gün bir insan, haklıdır. Dünyayı ve insanı keşfe çıkanlar, en yakınından işe başlamalılar. Kalbe nazar etmeli, kalpten yola çıkmalılar. Kalpte çok şey var keşfedilecek. Kalpte aşk var, kalpte O var. O’nun (cc) isimlerinin tecellisi var. Hû diyelim, hû… Aşka erelim. Hû deyip aşka erelim. Kalbimizde görelim o aşkı, orada hissedelim. Kalplere çağrı: Kalplerimize dönelim. Seyredecek çok şey var bu dünyada. Görülecek çok şey var. Ama inanan insan, gözündeki kalp ile ya da kalbindeki göz ile bakınca görecektir. Başka türlü yok, başka türlüsü olmayacak. Aşk bir aynadır; ruhunu gösterir. İnsanı Rabbine götürür, Allah’a ulaştırır. Kalp beyaz kaldıkça, temiz kaldıkça güçlüdür. Kalp, aşkla kalptir. Kalp, Allah için atınca, Allah için çalışınca güzeldir. Aşk, Allah ile olunca, kalp hû deyip Allah ile dolunca güzeldir. Aşk tek hece. Hû tek hece. He’nin iki gözü iki çeşme… Aşk sahibini arıyor, kalp Rabbini arıyor. Aşk, Allah ile olunca daire tamamlanıyor. Hû diyelim, hû deyip aşka erelim. Allah ve aşkın sırrına erelim. Fanilerden geçelim. Geçelim de geçmesi kolay mı? Gücünü kalpten alan her hareket, engelleri aşmaya hazırdır. Allah, ‘Allah’ diyen kulunu bırakır mı? Allah, ‘Allah’ diyen kalbi unutur mu? Yeter ki o kalp Allah’ı unutmasın… Aşkın kalbimizdeki, hayatımızdaki macerası çok çetin, çok virajlı. Sert kayalara başımızı çarpmadan, sert yamaçlardan aşağı uçmadan, kılavuzsuz yol almayalım bu yollarda. Bir başımıza kalmayalım, kurda kuşa yem olmayalım. Baştanbaşa rahmetin kuşatma alanı içindedir kâinat. O sevgiyle doludur, o muhabbetle doludur. İşte aşk budur. Fuzûlî, “Aşk imiş her ne var âlemde.” sözünü boşuna dememiş. *** İlahi şevkten ve neş’eden nasipsiz olan kalpler, ne derlerse desinler, bu duyguya aşk demesinler. Aşkın adını kirletmesinler. Kalbin rengi gibi, aşk da bembeyaz kalsın. Meydan gerçek aşkın sahiplerine kalsın. Dünyaya yeni bir can ve ruh bağışlansın. Fidanlara su gelsin, hayat bağışlansın. Aşk ile hayat yeniden başlasın. Hû deyip aşka erelim. Hû deyip aşkın gerçeğine erelim. Allah diyelim... Aşk o kadar güçlü ki, sahteleri bile gerçeğinin gölgesine sığınmadan, adından söz etmeden yola çıkmıyor. Olsun… Taklit de olsa, taklitler asıllarını yaşatır. Bütün sahte aşklar, ilahî aşkı hatırlatır, o kadar… Aşkın, sevginin hasını yaşayanlardan bir hatıra: Hz. Aişe annemiz, Peygamber Efendimiz’e (asm) bir gün: “Bana olan sevgini bir şeye benzet” dedi. Peygamber Aleyhisselam: “İpin düğümü gibi!” buyurdu. Bundan muradı, sağlam, güçlü ve güvenli demekti. Hz. Aişe, zaman zaman Peygamberimiz’e (asm) sorardı: “Düğüm ne halde?” Peygamber Efendimiz (asm) ona her defasında aynı cevabı verirdi: “Aynı durumda..” *** “Ey gül! Eşin, benzerin olmaz idi Ah, senin o dikenin olmasa idi” Ne diyelim, aşk da her hâliyle çekici ve cazip ama Allah ile olan hâli gerçek güzel, en güzel… 01.08.2010 E-Posta: [email protected] |