Cevher İLHAN |
|
“E-muhtıra” muamması… (1) |
Türkiye’de “teşebbüs”te kalan “darbe günlükleri” ve “muhtıralar”a hukukî süreç başlatıldığı ve yargılanmalarının devam ettiği süreçte, “plân” safhasını aşan, düşünceden fiiliyata dökülen darbeler ve muhtıralar ne garip ki operasyon kapsamına alınmıyor. Darbeye ortam hazırlama ve muhtıra hazırlıkları hesâba çekilirken, son dönemde demokrasiyi katleden ve fiilen dayatılan darbeler ve muhtıralar bir türlü soruşturulmuyor, hesâba çekilmiyor. “27 Nisan 2007 e-muhtırası” da bunlardan biri… İşin aslına bakılırsa, mevzubahis muhtıranın ertesi günü, muhtırayı bizzat kaleme aldığını söyleyen Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’la görüşen dönemin Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, üç yıl sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı olarak bu görüşmenin ayrıntılarını anlatmıştı. “2 saat 10 dakika oturduk, konuştuk; bol çaylı, kahveli, ikramlı bir görüşme oldu. Ben iddiaların ne kadar mesnetsiz, gerçekten uzak olduğunu anlattım. Netice itibarıyla sitemimi ilettim” diyen Çelik, Büyükanıt’ın defalarca, “Bunun neresi muhtıra, sadece hassasiyetlerimizi ortaya koyduk, farklı noktalara çekiliyor” dediğini aktardıktan sonra, “Ama biz hükümet olarak bildiriyi muhtıra olarak algıladık, ona göre cevap verdik; hükümet bunu sineye çekseydi, bildiri muhtıra olarak kalmaya devam ederdi” yorumunu yapmıştı. (Ömer Şahin, Kanal A, 11.3.2010)
“MUVAZAALI MUHTIRA” MI? Ardından AKP’li Ömer Çelik’in “kese kâğıdına çevirdik” dediği “muhtıra” ya da “bildiri”, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP tarafından seçim meydanlarında halka karşı bol bol istimal edilmiş; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, açık açık “e-bildiri’nin seçimlerde kendilerine en az yüzde 10-15 oy kazandırdığını” söylemişti… Peşinden sözkonusu “muhtıra”yı veren emekli paşaya hükûmetçe “üstün hizmet madalyası” takılmış ve bir trilyon iki yüz milyarlık zırhlı araba tahsis edilmişti… Keza Başbakan Erdoğan’ın muhtıradan bir hafta sonra 4 Mayıs’ta Dolmabahçe Sarayı’nda Büyükanıt’la başbaşa bir buçuk saatlik görüşmesinin bir “sır” olarak kalması; muhtevasına dair soruları, “Benimle birlikte mezara kadar gidecek” cümlesiyle geçiştirmesi, “Anayasa değişiklikleri” görüşmelerinde Meclis’te hararetli bir şekilde gündeme gelmişti… Kısacası AKP iktidarı, “bildiri”yi “muhtıra” olarak lanse edip, buna karşı “Şapkamızı alıp gitmedik!” benzeri saptırıcı politik propagandalarla siyasî ranta çevirip halktan oy devşirmişti. Ne var ki en son Anamuhalefet Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, “Bir komutan çıkıp, e-muhtırayı koyuyor, ‘Bunu ben yazdım’ diyor. Bu yasalara göre suç. Siz bu komutanla kanka oluyor, gizli görüşüyorsunuz. Ne devletin arşivlerinde ne de başka bir yerde görüşmeye dair tutanaklar yok. O e-muhtıra AKP’nin tekrar iktidara gelmesi için konulmuştur. Erdoğan’la Büyükanıt işbirliği yapmıştır” sözleri üzerine, vaziyet değişti; yeniden “e-bildiri’ ‘e-muhtıra” polemiği nüksetti. Mesele “zırhlı araç” atışmasından kapalı kapılar arkasındaki “Dolmabahçe görüşmesi”iyle “darbecilerlerle sırdaş ve kanka olma” ve “muvazaalı uyduruk muhtıra”dan “siyaseten yararlanma işbirliği” tartışmasına döndü…
EHLİ KUBÛR BUNA DA GÜLER… Ancak muhalefetten gelen, “27 Nisan emuhtırası, AKP iktidarının devam etmesi amacıyla hazırlandığı, dönemin Genelkurmay Başkanı ile Başbakan’ın işbirliği yaptığı” ve “sır” olarak kalan gizli “Dolmabahçe görüşmesi”ne atfedilen iddialarla, iktidardan verilen cevaplar, istifhamları gideremediği gibi, daha da arttırmakta. AKP’nin başta “muhtıra” olarak lanse ettiği 27 Nisan muhtırasını soruşturmaya yanaşmaması, sorulara sorular katmakta… “Pes doğrusu, bu iddiaya ehli kubur yani ölüler bile güler” sözleriyle karşılık veren Çelik’in, daha önce “bildiriyi muhtıra olarak algıladık” sözlerinin aksine, bu kez “Genelkurmay eski Başkanı verdiği muhtıranın arkasında durmamış; bunun için hakkında bir soruşturma açmaya gerek görülmemiştir” savunmasındaki tenâkuz, beraberinde birçok soru işâretini getirmekte. Bu mantıkla, darbe yapanlar, darbe teşebbüsünde bulunanlar, darbe muhtırası hazırlayan cuntalar ve darbeciler, “darbelerinin ya da darbe hazırlıklarının arkasında durmamaları” durumunda, haklarında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma açılmayacağı, çarpıklığına yol açmakta. Özetle önce “Bu bir muhtıradır, AKP muhtıraya mâruz kaldı” diyen iktidar partisi sözcülerinin, gelinen noktada aynen emekli paşa gibi “sâdece TSK’nin laiklik konusundaki hassasiyetlerini kamuoyuna bildiren bir bildiri” olarak görmeleri, geceyarısı tek başına kaleme alınıp Genelkurmay’ın sitesine verilen bu “e-bildiri”nin “amacı” hakkında ciddî şüpheler uyandırmakta. Gerçekten, Başbakan’la birlikte “mezara kadar gidecek olan” ne? Büyükanıt, kamuoyunca bilinmeyen görüşmeye dair iddiaları “tekzip” ediyor, peki neden “gizli görüşme”de neyin konuşulduğunu Erdoğan gibi bir türlü açıklamıyor? Sonra ikili görüşmede bulunmayan AKP sözcüleri, bulunmadıkları bir görüşmesinin nesini tekzip ediyorlar? “Gizli görüşme”nin olmadığını mı?! Muammanın aydınlanması için bütün bu soruların doğru dürüst cevaplanması gerekiyor. Yoksa ehli kubûrun güleceği sathî “cevaplar”, gülünç kalmakta… 01.08.2010 E-Posta: [email protected] |