18 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

‘ADNAN MENDERES DİN KAHRAMANIDIR’

HASAN POLATKAN

1915 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1946 yılında Demokrat Parti’den Eskişehir milletvekili seçilerek meclise girdi. 1950 yılında ikinci defa milletvekili seçildi. Menderes hükümetinde çalışma Bakanlığı yaptı. Daha sonra Maliye Bakanlığı’na getirildi. Daha sonra kurulan Demokrat Parti hükümetinde on yıl boyunca Maliye Bakanı olarak görev yaptı. 27 Mayıs İhtilâli’nde Kütahya’da tutuklandı ve yargılandı. 16 Eylül 1961’de İmralı adasında asılarak idam edildi. Yassıada denildiğinde hep Başbakan Adnan Menderes ve İmralı’da kurulan darağaçları akıllara gelir. Onun kader arkadaşlarının yaşadıkları ise ‘gölgede kalan acılar’ hanesinde yazılı. Mezarları Topkapı’da yan yana olan bu üç kader arkadaşının eşlerinden tek hayatta kalan 80 yaşındaki Mutahhara Polatkan. 41 yıldır gözyaşı döküyor. Onun da Menderesler gibi eşine yazdığı mektupları, paylaşmak istediği birçok hatıra, anlatmak istediği önemli gerçekler var.

Mutahhara Polatkan, Zaman Gazetesi’nden Erdal Şen’e Şişli’deki evinin kapılarını 2002 yılında açtı. Bayan Polatkan’ın içi yanık, gönlü kırık, gözü ise hep yaşlıydı. Bu röportajda önemli açıklamalarda bulundu. Dönemin Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da idam sehpasında hayatlarını noktalamış; eşlerine, çocuklarına hasret bu dünyadan ayrılmışlardı. Mutahhara Polatkan eşiyle, Demokrat Partili bir mebus arkadaşının evinde tanışıp daha sonra 1949 yılında da evlenmişler. 27 Mayıs sabahı silâh sesleri duyan Mutahhara Polatkan, dışarı baktığında evin etrafının askerle çevrildiğini görür. Ne olduğunu anlamak için telefona sarıldı ve Dahiliye Vekili Namık Gedik’in evini aradı. Telefonu açan Gedik’in oğlu, “İhtilâl oldu teyze. Babamı götürdüler” deyince donakaldı. Ama onu daha da şaşkına çeviren karşı evden duyulan alkış ve yuh sesleriydi. Sesler, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in evinden geliyordu.

İhtilâlin ilk gününde Eskişehir’de tutuklanan Hasan Polatkan bir süre Ankara Harbiye’de tutuldu. 11 gün sonra da İmralı’ya nakledildi. Fakat evinin etrafındaki silâhlı birlik geri çekilmemişti. Arada sırada silâhlar patlıyor ve evin içinde bulunan Mutahhara Polatkan, iki kızıyla beraber tir tir titriyordu. O anki korkularını şöyle ifade ediyor Mutahhara Polatkan: “Heyecan, titremek, üzülmek, korkmak, yemek yememek, uyuyamamak. Bunların hepsini ben iki çocuğumla beraber hissettim o günlerde.” Mutahhara Hanım daha sonra Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a gelmeye karar verdi. Tutuklu bulunan eşine daha yakın olmayı düşünmüştü.

Mutahhara Polatkan, eşinin başına gelenleri: “İsmet İnönü seçimle tekrar gelemeyeceğini anladı ve askerleri kışkırttı. Onlara yardım etti ve ihtilâl yaptırdı. Eğer İnönü o zaman ‘idam edilmemeli’ diye beyanat verseydi askerler bunu yapamazlardı. Sesini bilâkis çıkarmadı. Çünkü cezaevinden çıkarlarsa şefaatçileri çok olur diye düşünüyordu.”

Polatkan ailesinin sıkıntısı bununla bitmedi. Babaları idam edildiği gün okula başlayacak olan iki kız çocuğunu okullar kabul etmedi. Okuma yazmaya yeni başlayan Nilgün ise 19 Mayıs İlköğretim Okulu’ndaki öğretmeni tarafından alaya alınıp küçük düşürüldü. Öğretmeni bir gün Nilgün’ü tahtaya kaldırarak sorular sormaya başladı: “Babanın adı ne? Ne iş yapıyor? Şu an nerede? Neden orada?” Bu alaycı sorular Nilgün’ü arkadaşlarının içinde yıllarca mahcup durumda bıraktı. Sema da babası idam edilmeden önce beşinci sınıfta okurken benzer bir durumla karşılaştı. Babasının İmralı’daki hali sınıfta kendisine zorla izlettirildi ve babasının bir deri bir kemik halini gören kızı çok üzüldü. O kadar etkilendi ki babası idam edildikten sonra annesini yalnız bırakmamak için hiç evlenmedi. Mutahhara Polatkan, ‘Vehbi Koç şahitlik yapsa eşinin idam edilmeyeceğine’ inanıyordu. Anlattığına göre, Hasan Polatkan CHP’li olarak bilinen Vehbi Koç’a büyük destek çıkmıştı. Hatta ona 10 fabrika kurdurmuştu. Halbuki kendisine yapılan suçlama, “Bakanlık kaynaklarını Demokrat Partili yandaşlarına akıtıyor” şeklindeydi.

‘Öldürün; ama hakaret etmeyin’

Mutahhara ve Hasan Polatkan’ın ikinci ve son görüşmesi idamdan 20 gün önceydi. Kocasını bitkin halde gören bayan Polatkan oldukça üzüldü. 83 kiloluk adam 16 ayda 38 kiloya düşmüştü. Görüşme sırasında bir başka gerçeği daha öğrendi: “Elinin üzerinde bir ben olduğunu gördüm. (O ne?) diye sordum. (Yok hiçbir şey) dedi ve elini sakladı. Sonra arkadaşlarından öğrendim ki elinin üzerinde sigara söndürmüşler. Zaten çok eziyet etmişler Hasan Bey’e. Yarı beline kadar gelen soğuk suyun içinde tutuyorlarmış. Sürekli hakaret ediyor ve poposuna tekmeyle vuruyorlarmış. Hasan Bey bir gün kumandana ‘Bizi öldürecekseniz hemen öldürün; ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum’ demiş.”

Takvimler 16 Eylül 1961’i gösterdiğinde Polatkan’ın İstanbul’daki evi artık bir cenaze eviydi. Eve gelen misafirler idamı biliyorlar, ama belli etmiyorlardı. Mutahhara Polatkan, kara haberi kısa bir süre sonra kayınbiraderinden öğrendi: “Abimi idam ettiler.” O an sessizlik bir çığlık sesiyle bozuldu. Bayan Polatkan fenalık geçirdi ve sokağa fırlayarak kendini araçların arasına attı. Mutahhara Polatkan eşinin öldüğüne uzun zaman inanamamış. Ölümünün 40. günü okutulan mevlit sırasında bile, eşinin çıkıp gelivereceğini düşünmüş. (Erdal Şen: 7.2.2002)

27 MAYIS 1960 İHTİLÂLİ

İlk mektep çağında, daha henüz çocuk sayılabilecek yaştaydık. Rahmetli babamın köyümüzün cami duvarı dibinde, birkaç köylüyle fısıldayarak konuşmasını dinlemem hafızamda henüz silinmiş değildir. Babamın ve bir grup köylünün sohbette konuştuğu kelimeler arasında Menderes ve arkadaşlarının ismi geçiyordu. O arada söylenen, “Menderesi asmışlar” sözünü hiç unutmuyorum. O korku dolu sessiz sohbet anından geriye kalan bir anekdot bu. Ne acı, Menderes ve arkadaşları idam edilmişti.

27 Mayıs 1960 yılında yapılan bir ihtilâlle alaşağı edilen Menderes ve arkadaşlarının meşrû iktidarlarına ihtilâl yoluyla son verilmişti. Şu mübarek vatanın ekmeğini yiyen, suyunu içen üç vatan evlâdı idam edilmiş, bir çok arkadaşı da yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılıp hürriyetleri kısıtlanmıştır. Korkunç bir hal.

BU HAL NE HALDİR?

Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Yarasa zihniyeti ülkenin içine düşecek kaosun umurunda bile değillerdi. Çirkin emel ve arzularının tahakkuku öne çıkmış, his ve duygular kabarmış, akıllar rafa kaldırılmıştı. On yıl süren bir iktidarın devrilişi planlarının sonuna gelinmiş, düğmeye basılmıştı. Karanlık bir zihniyetin, karanlık arzu ve iştiyakları bir çok vatan evlâdının ölümüne varacak menfur emelli planları uygulanmaya konulmuştu.

Koca bir milletin hasret duyduğu demokrasinin rafa kaldırılışı anonsu gece yarısı 03:30’da start almıştı. Ankara radyosundan saat 05:25’te ihtilâl anonsu yapılmıştı. İhtilâl sabahı Eskişehir’den Kütahya’ya gelen Adnan Menderes, yanında bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la birlikte Kütahya’da Hava Er Eğitim Tugayı tarafından tutuklanmıştı. Koca bir millet hayret ve dehşet içinde kalarak seher vaktinin ışığı ile birlikte soruyordu: “Bu hal ne haldir?”diye.

MAHKEME YOLU

27 Mayıs 1960 ihtilâli sonucu sıkı yönetim mahkemeleri kurulmuş, düzmece raporlar sözde mahkemelerde elde edilen gayri meşrû gerekçelerle deliller toplatılarak mahkeme yolu aşındırılıyordu. Bütün karanlık hal ve hareketlerin geri planında –tabiri caizse- kumandayı elinde tutan ülkeye ve ülke insanına 25 seneyi aşkın bir zaman diliminde kan kusturan malûm zihniyetin yönetimi mevcuttu. Zinde kuvvetler, radyolar, gazeteler ve mahkemeler hepsi çok iyi kullanılmaktadır. Menderes ve arkadaşları on yıldır yönettiği ülkenin kalkınmışlığı, refah seviyesinin yükselişi çok partili döneme geçişle başlayan demokrasinin terakkisi, ihtilâl ve ihtilâlci zihniyet nezdinde hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktu. Amaç, tekti: iktidarı devirmek…

MAHKEME SAFAHATI

Tutuklanarak işkenceli bir vaziyet seyrine maruz bırakılan Adnan Menderes ve arkadaşlarına mahkeme öncesi uygulanan psikolojik hareketlerde, yürek paralayıcı hallerde, sonuçta mahkemeye çıkarılan Menderes ve arkadaşları, gayri resmî kararlarla idama doğru sürükleniyorlardı. Ne acı ki, cezalar mahkemeden önce CHP’de tesbit edilmiştir. İdam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın tek bir kelime bile savunması alınmamıştır. (27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine, R. Şükrü Apuhan) İsnat edilen suçlara mukabil, savunma vermek insan hakkı değil midir? Tarih ve insan hakları savunucuları buna ne der ve ne demeli ve neden denilmeli? Maalesef, “Mahkeme DP’yi kötüle kurtul” yöntemi uyguluyordu. (A.g.e).

Bir diğer tarafta idam edilen Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu şöyle diyordu: “Dedemin servetini benden soruyorsunuz. Dosyamı okuyayım diyorum, izin vermiyorsunuz. Buna mahkeme demezler. Bu ona Ortaçağ usûlü ile, teşhir derler.” (A.g.e: 218)

Merhum Adnan Menderes’in mahkemedeki yargılanması ise, bunlardan çok daha acıdır. Ey insanlık! Ey Adalet! Neredeydiniz? diye sormadan edemiyor insan… Sonuçta 16 Eylül 1961 günü, saat 04:40’ta Hasan Polatkan; aynı gün saat 05:12’de Fatin Rüştü Zorlu ve 17 Eylül 1961, saat 13:25’te Adnan Menderes idam edilmişti. Oy zulüm zulüm…

ADNAN MENDERES

VE ARKADAŞLARI

İÇİN YAZILANLAR

KOCA bir millete sevda olmuş Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla alâkalı kim ne dedi?

Bu kısımda, ülkemizin on yıl iktidar olmuş bir partinin genel başkanı ve onunla birlikte dâvâsına gönül vermiş insanların serencamı hakkında aziz milletimizin his ve duygularına tercüman olan bazı yazıları yorumsuz yayınlıyoruz.

Said Nursî ve Adnan Menderes

Bediüzzaman Said Nursî, 1923 yılı başında Mecliste yaptığı konuşmanın ardından, Ankara’nın siyasî havasından rahatsız olup Van’a giderek, mesaisinin tamamını iman hizmetine teksif etti. Yıllarca siyasî atmosferi, basını takip etmediği gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında dahi dünya ile alâka kurmadı. Ancak, savaşın acı sonuçlarından da kaynaklanan hürriyet arayışları ve bizdeki yansıması olan çok partili hayata geçişle birlikte siyasetle alâkadar olup Demokratları destekledi. Menderes’i açık bir şekilde destekleyerek talebelerini de bu doğrultuda yönlendirdi. Bu desteğinin sebeplerini muhtelif vesilelerle izah etmiştir. Bu izahlarının bir kısmı şöyledir:

Demokratları küfre karşı muhafaza edip destekliyoruz. Desteğimizi çekersek Demokratlar yıkılacak ve küfür ortaya çıkacaktır. Menderes komünizm, anarşizm tehlikesini bertaraf etmek, dinsizlik hareketini durdurmak konusunda Risâle-i Nurların önemini anlamış olup, bu Nurların okullarda ders kitabı olarak okutulması için etrafındakileri iknaya çalışmaktadır. Adnan Menderes Nurların neşri için maarif vekili Tevfik Beye emir verdi. Menderes İslâmiyet’in ulviyetini anlayan samimî bir Müslüman’dır. Adnan Menderes’le çok alâkadarım. O’nu duâma dahil ettim.

Bediüzzaman Hazretleri bir yandan Demokratları desteklemiş, diğer yandan da ikazlarıyla onlara Kur’ân hakikatlerini hatırlatmaya devam etmiştir. Menderes’e bir mektup yazarak, İslâm’ın çok önemli olan ancak günümüz siyasî cereyanları tarafından dikkate alınmayan ve ihmali büyük cinayetlerin işlenmesine sebep olan üç hususa özellikle dikkatini çekmiştir:

1- “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz” (En’am Sûresi, 164. âyet) esası, tarafgirlik ve particilikle ihlâl edilmemeli, bu tehlikeye karşı İslâm kardeşliği esas alınıp Kur’ân’ın söz konusu hükmü dayanak yapılmalı.

2- “Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir” şeklindeki Peygamber (a.s.m.) emri hayata geçirilmeli, memuriyetin bir hizmetkârlık olduğu şuuru yerleştirilmelidir. Memurluk, hakimiyet ve tahakküm aracı olmamalıdır. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp tahakküme dönüştürmek, kıblesiz namaz kılmaya benzer.

3- “Mümin mümine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir” hadisini esas yapıp hariçteki düşmanlara karşı dahildeki adavet unutulmalı, dayanışma sağlanmalıdır. Bu esas göz önüne alınırsa sosyal hayatı sağlam temele oturtmak mümkün olacaktır.

Üstad, Menderes’i ziyarete giden talebelerine; kendisinden selâm söylemelerini, kendisini dindar bir vekil olarak bildiğini, onun hatırı için bu memlekette kaldığını, kendilerine yardımcı olunmasını söylemiştir. Menderes selâmı hürmetle almış ve kendilerinin müsterih olmalarını, arzularının yerine getirileceğini beyan etmiştir. Bilâhare Menderes’in, milletvekili Tahsin Tola’ya: Seni vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin, Diyanet İşlerine gidin.... Eyüp Sabri Efendi (Hayırlıoğlu) ile görüşün... Risâle-i Nurları neşretsin, dediği ifade edilmektedir.

Bediüzzaman’ın Menderes ve kendisi ile ilgili tesbiti de çok dikkat çekicidir. “Menderes bir din kahramanıdır. Dine büyük hizmetleri olmuş ve olacaktır. Fakat Adnan Bey arzu ettiği hizmetinin semeresini göremeyecektir. Benim de dine hizmetim olmuştur. Ketm etmeyeyim... Ama ben de hizmetimin semeresini Adnan Bey gibi göremeyeceğim. Her ikimizin de hizmetlerimizin semeresi ileride görülecektir.”

Bediüzzaman’ın Menderes’e desteğinden en çok rahatsız olanların başında CHP lideri İnönü gelir. Bu konuda gerek kendisi, gerekse partisinin yayın organı gibi hizmet gören bazı gazeteler çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Üstad’ın Ankara ziyareti mecliste çok sert tartışmalara sebep olmuştur. İnönü’nün meclis kürsüsünde Menderes’e hitaben: “Siz şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz. Bediüzzaman’ı gezdiriyorsunuz...” sözlerine karşılık Menderes’in:

“Allah aşkına, Paşa niçin bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor, öleceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar kendisine ne zararları dokunmuştur. Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i faniden ne istiyor? Niçin eziyetinden hoşlanıyor, niçin meşakkat çekmesinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?” cevabı üzerine İnönü: "Efendim siz, Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz. Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım” şeklindeki meşhur tehdidini savurmuştur. Üstad’ın 23 Mart 1960’da vefatından iki ay sonra Demokrat Parti iktidarı da ihtilâlciler tarafından sona erdirildi ve Demokratlara on yıllık hizmetlerinin bedeli hapisler, sürgünler ve üç idamla ödetildi!

Risale-i Nur Enstitüsü, Porte, Demokrasi Şehidi Adnan Menderes

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1. Risâle-i Nur Külliyatı (Y. A. Neşr.) Said Nursî.

2. Nur Sancısı, Mustafa Öztürkçü.

3. Yeni Asya Gazetesi’nin muhtelif sayıları.

4. Zaman Gazetesi’nin muhtelif sayıları.

5. Bir Yiğit Vardı, Erdal Şen, Yitik Hazine Yay.

6. 27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine, Recep Şükrü Apuhan, Timaş Yay.

7. Yüksek Adalet Divanı Kararları, Kabalcı Yay. İst. 2007.

8. İbrahim Ensari, 1979 yılı Van Halk Eğitimi Merk. Müdürü (merhum).

9. sorularlarisaleinur.com

10. sentezhaber.com

11. nurpenceresi.com

12. nuriklimi.com

13. zaman.com.tr

14. aktifhaber.com

15. vikipedi,özgün ansiklopedi

17. yeniasya.com.tr

18. Risale-i Nur Enstitüsü.

SON

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ

[email protected]

18.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (17.09.2010) - Zulmen idam edildi, rahmetle hatırlanıyor

  (15.08.2010) - Zor şartlarda da açıkça fikirlerimizi söyledik

  (14.08.2010) - 365 günlük kapama dönemi başlıyordu

  (13.08.2010) - Bugünkü anayasayı daha o günlerde tenkit ettik

  (12.08.2010) - Başörtüyü savunduk, kapatıldık

  (11.08.2010) - Evren’in sözüne tepki gösterdik

  (10.08.2010) - ‘Bu gücü nereden alıyorsunuz?’

  (09.08.2010) - DARBEDEN ÜÇ HAFTA SONRA, İLK KAPATMA KARARI GELDİ

  (25.07.2010) - SAİD NURSî, “CEMAAT ADINA SİYASET”İ DE TASVİP ETMİYOR

  (24.07.2010) - BEDİÜZZAMAN “BEN BU ORDUYA KARŞI KILIÇ ÇEKMEM” DEMİŞTİ


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.