Dizi Yazı |
|
DARBEDEN ÜÇ HAFTA SONRA, İLK KAPATMA KARARI GELDİ |
Sıkıyönetim “gazete kapatma” gibi çok mühim bir hadiseyi fazla ciddiye almıyor ve gerekçe söyleme, hatta kapatma talimatını yazılı olarak verme lüzumu bile duymuyordu. Biz de ister istemez bu umursamaz tavra alışacaktık. Biz her hususu yeni baştan gözden geçirerek, kararımızı verdik. İhtilâlin ne olduğunu ve neler yapabileceğini az çok öğrenmiştik. Hal böyle iken, “Biz hakikat söylenecekse ne pahasına olursa olsun söylenmelidir” prensibine titizlikle uymayı kararlaştırdık. Karakterimizden ve şahsiyetimizden asla taviz vermeyecektik.
Gazetemiz, şimdiye kadar, maddî kazanç gayesi gütmeden neşriyatını devam ettirmiş ve sıkıntılara düşeceğini bilse bile doğrudan ve hakkı müdafaa etmekten geri durmamıştı.
12 Eylül 1980 ihtilâliyle birlikte Türkiye yepyeni bir devreye girmişti. Demokrasi üçüncü defa inkıtaa uğramıştı. Ülkemiz daha önce de iki müdahale devresini yaşamıştı, ama bu defakinin hiçbirisine benzemediği daha ilk baştan belli olmuştu. Parlamento feshedilmiş, partilerin faaliyetleri durdurulmuş, bütün dernekler kapatılmıştı. Peki biz gazeteciler ne yapacaktık? Hele her zaman hürriyetçi parlamenter demokrasiyi müdafaa etmiş ve demokrasiyi zedeleyecek hareketlere dikkat çekmiş olan bizim gazete ne yapacaktı? Hürriyete ve kanunlar çerçevesinde duygu ve düşünceleri açıklamaya alışmıştık. Bu âdeta kanımıza işlemişti. Şimdi bu âdeti terk edecek miydik? Yanlışları görüp de söyleyemeyecek miydik? İlk başlarda, “Biz hak bildiğimizi ve doğruları söyleyeceğiz, ayrıca zaten kanunları ihlâl da mevzu bahis değil. Böyle olunca yazılarımızda bir tahdit olamaz” diye düşünüyorduk. Ancak ne kadar “saf” olduğumuzu çok geçmeden görecektik. Bizim yazmakta ve neşretmekte hiçbir beis görmediğimiz yazılar ve haberlerden dolayı üst üste “fırça” yiyince, ihtilâlin ne demek olduğunu öğrenmeye başladık.
İHTİLÂL DEMEK YASAK
14 Eylül 1980’de neşrettiğimiz bir makalede 12 Eylül müdahalesinden “darbe” diye bahsedilmişti. Sırf bu yüzden Yazı İşleri Müdürümüz sıkıyönetime çağrılarak sert bîr üslûpla ikaz edildi. Sıkıyönetimdeki Basın ve Halkla Münasebetler Müdürü Albay, Yazı İşleri Müdürümüz Sabahattin Aksakal’a “niçin ‘ihtilâl’ diyorsunuz?” diye çıkışınca Aksakal şu cevabı vermişti: “İhtilâl olmadı mı?” Albay’ın cevabı şöyleydi: “Yok olmadı.” “Peki ne oldu?” Bu soru karşısında Albay, yapılan müdahale için ne denilmesi gerektiğini şu şekilde izah etti: “Ordu idareye el koydu” diyeceksiniz. Peki öyle diyelim, ama isimlerin değişmesiyle hakikatler de değişecek miydi?..
DERNEKLER KAPATILDI, DUYMADINIZ MI?
Yazılarımızdan ve haberlerimizden dolayı bu şekilde sık sık ikaz edilmeye başlanmıştık. Bir defasında da yakacakla ilgili bir haber neşretmiştik. 14 Eylül 1980 günkü nüshamızda 7. sayfada verdiğimiz bu haberimizin bir paragrafı şöyleydi: “İstanbul Mahrukatçılar Derneği Başkanı Sabahattin Genç, İstanbul Belediyesi’nin odun depolarında sıkı bir denetim uygulanmasının zorunlu olduğunu da belirterek, geçen kış olduğu gibi halkın fuel-oil, gaz ve kömür yokluğundan oduna hücum etmesi halinde bu yıl İstanbul’daki odun ihtiyacının karşılanacağını sözlerine eklemiştir.” Şimdi siz, “Ne var bu haberde?” diyeceksiniz, değil mi? Biz de öyle demiş ve ajanstan gelen bu haberi neşretmekte bir mahzur görmemiştik. Ancak ertesi günü sıkıyönetimden gelen bir telefonla uyanıverdik. Telefondaki ses, “Sizin derneklerin kapatıldığından haberiniz yok mu?” diyor ve arkasından talimatını veriyordu: “Bundan böyle haberlerde dernek kelimesi geçmeyecek, Yasak!”
SALTIK'LA İLGİLİ HABER
Bir defasında da, MGK Genel Sekreteri Org. Haydar Saltık’ın da isminin geçtiği bir haber yayınlamıştık. 19 Eylül 1980 tarihli bu haberimizde Org. Haydar Saltık’ın Başbakan. Özal’ın da yardımcısı olacağının söylendiğini belirtmiştik. Bu haberimiz yüzünden hayli baskıyla karşılaştık. Bize ısrarla, “Haber kaynağını açıklayın” diyorlardı. Biz de sıkıyönetim ilgililerine, haber kaynağını açıklayamayacağımızı, bunun prensiplerimize aykırı olduğunu belirttik. Bu gibi gelişmelerden sonra, demokrasinin havasını teneffüs ederek büyümüş olan bizleri bir düşünce almıştı. Şimdi ne yapacaktık? Biz de diğer gazete ve dergilerin havasına uyup, ya her yapılan hareketi alkışlayıp, ya da sessizce bir köşede oturup, “kuru fasulyenin faziletleri” nevinden yazılar mı yazacaktık? Böyle davranmak bizim inancımıza ve prensiplerimize aykırıydı. Yanlışlar karşısında gözümüzü kapatıp duramazdık. Ayrıca ülke ve millet menfaatine olacağına inandığımız düşüncelerimizi ne pahasına olursa olsun, açıklamalıydık. Gazetemiz, şimdiye kadar, maddî kazanç gayesi gütmeden neşriyatını devam ettirmiş ve sıkıntılara düşeceğini bilse bile doğrudan ve hakkı müdafaa etmekten geri durmamıştı. Görüşüp, konuştuk: Demokrasiden, hürriyetlerden, inançlarımızdan asla taviz vermeyecek ve düşüncelerimizi mâkul ölçüler içerisinde açıklayacaktık. Nitekim öyle de yaptık.
KAPATILMA ŞOKU
Biz mevcut kanunlar ve yönetmelikler muvacehesinde yazarlarımızın yazdıklarını değerlendirip, neşrediyorduk. Ama 4 Ekim 1980’de gazetenin sıkıyönetim tarafından süresiz kapatıldığı bize bildirildiğinde şaşırmadan edemedik. Niçin kapatılmıştık? Kanunlara ve sıkıyönetimin kararlarına aykırı haber ve yazı neşretmemiştik. Öyleyse bu davranışın gerekçesi neydi? Sıkıyönetime yaptığımız bütün müracaatlar boşa gitti. Hiç kimse gazetemizin neden dolayı kapatıldığını söylemiyordu. Hukuk müşavirlerimiz, “Kapatılma mevzuu bir suç teşkil ediyorsa niye dâvâ açılmıyor? Suç teşkil etmiyorsa, gazete niye açılmıyor?” diye soruyor, ancak bu sorularına da sağlıklı bir cevap alamıyorlardı. “Neden?” ve “Niçin?” sorularımız cevapsız kalmaktaydı. İlk başta bu durumu çok yadırgadık. Ancak daha sonra alıştık. Zira sıkıyönetim, “gazete kapatma” gibi çok mühim bir hâdiseyi, fazla ciddiye almıyor ve gerekçe söyleme, hatta kapatma talimatını yazılı olarak verme lüzumu bile duymuyordu. Biz de ister istemez bu umursamaz tavra alışacaktık. Hakkımızda verilen kapatma kararlarının hiçbirinde kapatma gerekçesi açıklanmadı. Bir defasında, okuyucularımıza ait olan bir şiirde “Nur” kelimesi geçtiği için dâvâ açıldı, ama beraatle neticelendi. İşte bu şekilde beraat kararına rağmen gazetemiz kapalı tutulmaya devam ediliyordu. Şimdi ne yapacaktık? Gazetenin ne zaman açılacağı meçhuldü. Zira sıkıyönetim açılma tarihi hakkında birşey söylemiyordu. Bir ay ses seda çıkmadı. Bu görülmüş şey değildi. Bir gazete bir ay kapalı kalıyor, gazeteyi kapatanlar herhangi bir açıklama yapmak lüzumu bile duymuyorlardı. Baktık olacak gibi değil, böyle eli kolu bağlı oturmaktansa yeni bir gazete çıkarmaya karar verdik. Gazetenin isminin “Yeni Nesil” olmasını kararlaştırmıştık. Bu ismi, büyük İslâm âlimlerinin eserlerinde çok sık geçen ve şuurlu, basiretli, inançlı, azimli bir gençliği hatırlatan “Nesl-i cedid” tâbirinden mülhem olarak almıştık. Yeni Nesil, resmî ilânsız olarak çıkacaktı. Bu büyük bir maddî külfet getirecekti. Üstelik gazete 40 gün kapalı kalmıştı. Bu hengâmede bazı çevre, mevcut idareyle ılımlı geçinmemiz halinde bize birşey olmayacağını hatırlatıyor ve bize prensiplerimize ve inançlarımıza ters bir yolu tavsiye ediyorlardı. Biz ise her hususu yeni baştan gözden geçirerek kararımızı verdik. İhtilâlin ne olduğunu ve neler yapabileceğini az çok öğrenmiştik. Hal böyle iken “Bir hakikat söylenecekse, ne pahasına olursa olsun söylensin” prensibine titizlikle uymayı kararlaştırdık. Karakterimizden ve şahsiyetimizden asla taviz vermeyecektik. Yeni Nesil 14 Kasım 1980’de bu azim ve kararlılıkla neşir hayatına atıldı. İlk günlerden itibaren yazılarıyla ve haberleriyle dikkatleri çekti. Büyük tirajlı gazeteler yabancı artistlerin hususî hayatını manşetlerden vermeyi tercih ederken, Yeni Nesil ülkemizi ve milletimizi yakından ilgilendiren gelişmeleri veriyor ve bu hadiselerin yorumunu yapmaktan da geri durmuyordu.
YENİ ASYA TARİH OLUYOR
Yeni Nesil’in yayın hayatına atılmasından bir hafta sonra, 22 Kasım 1980’de Yeni Asya açıldı. Bu gelişme karşısında biz ne yapacaktık? Yeni Nesil’in reklâmlarını televizyona vermiş ve halka duyurmuştuk. Yeni Nesil’i devam ettirip, Yeni Asya’nın ilân hakkını bu gazeteye mi devretmeliydik, yahut Yeni Nesil’i kapatıp Yeni Asya’ya mı devam etmeliydik? Sonunda Yeni Asya’nın resmî ilân hakkını Yeni Nesil’e devrederek gazeteyi bu isimle değiştirmiş olacak ve bundan böyle “Yeni Nesil” ismiyle çıkacaktık.
YARIN: PARTİLER KAPATILIYOR |
09.08.2010 |