Basından Seçmeler |
1950’den 12 Eylül’e TSK’daki tasfiyeler
SİLAHLI Kuvvetler bünyesinde ‘tasfiye’ olarak nitelenebilecek ilk siyasi karar Demokrat Parti’nin 1950’de seçimleri kazanıp iktidarı devralmasından hemen sonra alındı. Genelkurmay Başkanı Org. Nafiz Gürman başta olmak üzere, aralarında genelkurmay 2. Başkanı İzzet Aksalur, Hakkı Akoğuz, Salih Omurtak ve Kazım Orbay gibi orgenerallerin de olduğu komuta kademesi emekli edildi. 15 general ve 150 albaya ‘birkaç ay içinde emekli edilmek üzere’ görevden el çektirildi. Gerekçe Demokrat Parti’nin seçimleri kazandığının belli olmasından sonra ordunun ihtilal kararı alması ancak İsmet İnönü’nün bu hareketi engellediğinin öğrenilmesiydi. İnönü’nün ‘hayır’ cevabıyla darbenin akim kalması üzerine Org. Nafiz Gürman’ın Demokrat Parti Genel Merkezi’ne gidip Celal Bayar’a ‘Ordunun seçim sonuçlarına saygılı’ olduğunu söylemesi komuta katını emeklilikten kurtaramamıştı.
Esas darbe 27 Mayıs 27 Mayıs 1960 darbesinin hedefi Demokrat Parti’ydi kuşkusuz. Ancak askeri cunta darbeyi sadece siyasete değil TSK’ya da vurdu. Cunta ABD NATO kararına uyarak 235’i general olmak üzere sayısı konusunda hala kesin bilgi bulunmamakla birlikte 5 bin ila 7 bin subayı emekli etti. Emekliliklerden sonra TSK’da sadece 15 general bırakan kararın akçalı yanının ABD tarafından hibe olarak karşılandığı biliniyor. Emekli Sandığı’nın toplu halde emekli edilen subaylara yapması gereken ödemeler tek bir kaynaktan karşılandı: ABD’nin Ankara’ya gönderdiği yardım. Eminsu tasfiyesi kararının alındığından ihtilalin lideri Org. Cemal Gürsel’in haberinin olmadığı, NATO irtibatını sağlayan cunta mensuplarından durumu öğrenene kadar Gürsel’in söylentileri yalanladığı, cuntanın Genelkurmay Başkanlığı’na getirdiği Org. Ragıp Gümüşpala’nın tayininden iki ay sonra emekli edilmesinin herkesi şaşkınlığa sevkettiği vs. de biliniyor. Ancak Eminsu tasfiyesi orduda kamplaşmalara ve cuntalaşmaya neden oldu. Önce kendisine Milli Birlik Komitesi adını veren cunta bölündü, komitenin 14 üyesi tutuklanıp sürgün edildi. İkinci hamle 1961 Anayasası kabul edilip seçimler yapıldıktan sonra ihtilalin İstanbul valiliğine getirdiği Tüm. Gen. Refik Tulga’dan geldi. Tulga CHP’nin rakipsiz girdiği seçimden galip olarak çıkacağını ummuş, bu hayal gerçekleşmeyince TBMM’yi dağıtıp ‘Okuma yazması olmayanlara oy kullanma yasağı’ getiren bir düzenleme yapıldıktan sonra gidilecek bir seçimle CHP’nin iktidara gelmesinin önünü açmak istemişti. İsmet İnönü ve Cemal Gürsel onun harekete geçmesini güçlükle engellediler. Gürsel Tulga’ya TBMM’de çoğunluk sağlayamamış olsa da hükümeti kurma görevini CHP liderine vereceği konusunda söz vermek durumunda kaldı. Aynı süreçte Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında Albay Talat Aydemir liderliğindeki örgütlenme gelişti. Ve bu kadro ardı ardına iki kez ihtilal yapmak için girişimde bulundu. Siyaset ilk kez 1966’da ‘tayin ve terfiler’ konusunda ağırlık koydu. Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel Refik Tulga’nın terfiini imzalamadı.
Devrik Demirel’in imzasıyla 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında tayin ve terfiler zaman zaman gerek ordu katları arasında gerekse orduyla siyaset arasında bilek güreşi halinde geçti. 12 Mart muhtırasını veren komutanlar darbe yapmaya hazırlanan cuntacı subayları emekli etmek istediklerinde bu kişilerin ismini listeleyip kararnameyi haklarında emeklilik işlemini yapılmasına izin isteğiyle başbakanlığa gönderdiler. Başbakan Süleyman Demirel muhtıra sonrası görevinden istifa etmiş ancak yerine bir hükümet kurulmamıştı, dolayısıyla başbakanlık sıfatı Demirel’in üzerindeydi. Prosedürü hukuki bakımdan eksik bırakmak istemeyen komutanlar kararnameyi Süleyman Demirel’in evine göndererek imzalamasını istediler. Kendisini başbakanlıktan düşürmek için darbe planlayan subayların emekliye sevkedilmesi kararını imzalamak Demirel’e düştü. Sonraki yıllarda özellikle 1976’dan sonra kritik bütün tayin ve terfiler siyasetle ordu arasında çekişmeyle gerçekleşti. Org. İrfan Özaydınlı Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması beklenen iki havacı orgeneralden biriyken Süleyman Demirel engeline takıldı.. Özaydınlı’nın atama kararını imzalamayan Demirel’in direnmesi neticesi bu göreve ilk kez bir korgeneral getirildi.
12 Eylül öncesi darbe girişimi 1977 senesinde ise 1 Haziran’da hükümet ani bir kararla dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı N. Kemal Ersun’u emekliye ayırdı. Ersun’un ihtilal hazırlığı içinde olduğu bilgisi üzerine harekete geçmişti Demirel. Ersun hakkında ne soruşturma açıldı ne dava. Ama emekli edilmesinin arkasında yatan nedenler iç ve dış basında uzun uzadıya yer aldı. 12 Haziran 1977 tarihli Hürriyet’in The Christian Science Monitor gazetesine dayanarak verdiği haberde yer aldı. Buna göre Org. Ersun bir darbe teşebbüsünün başındaydı. Teşebbüsü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ve Genelkurmay Başkanı Semih Sancar güçlükle önlemişti. İddialara göre sivillerin de işbirliği ile olaylar ve çatışmalar çıkartılacak, resmi binalar işgal edilecek, seçim toplantıları engellenecek, çıkan çatışmalar sonucunda darbeciler idareye el koyacaktı. Ersun’a destek veren Musa Öğün’ün kontrgerillayla ilişkisi olduğu aralarında bazı generallerin de bulunduğu bir grup subayın gözaltına alındığı iddia ediliyordu. Komuta kademesinin tayin ve terfilerinin görüşüleceği YAŞ toplantısına bir ay kala gerçekleşen bu olay Türkiye’nin 5 Haziran günü yapılacak seçimlere hazırlandığı ortamda, siyasal şiddetin tırmandığı, 1 Mayıs 1977’de Taksim’deki kutlamalarda onlarca kişinin hayatını kaybettiği, İzmir’de CHP Lideri Bülent Ecevit’e yönelik bir suikast girişiminin ortaya çıkarıldığı ve en önemlisi Başbakan Demirel’in Ecevit’e gizli bir mektup göndererek 2 Haziran günü Taksim’de yapacağı mitingte bir suikaste uğrayabileceği istihbaratının alındığı uyarısında bulunduğu tabloda yaşanmıştı. Ersun’un emekli edilmesi doğal olarak ağustos Askeri Şûrası’nda yapılacak üst komuta tayinlerini etkiledi. Orgenerallik sıraları gelen Korg. Musa Öğün ve Korg. Recai Engin’in emekli edilmeleri gündeme geldi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na kimin atanacağı Başbakan Süleyman Demirel’le Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk arasında sürtüşme konusu oldu. Demirel, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın bu görev için önerdiği Org. Adnan Ersöz’e sıcak bakmıyor, görevin 3. Ordu Komutanı Ali Fethi Esener tarafından üstlenilmesini istiyordu. Cumhurbaşkanı Korutürk, Hükümet kararnamesini imzalamadı. Neticede Çankaya ve hükümet arasındaki sürtüşme Ersöz ve Esener’in emekli edilmesiyle giderildi. Ve İzmir’de emekliliği bekleyen Ege Ordu Komutanı Org. Kenan Evren KKK’na getirildi. Evren’e Genelkurmay Başkanlığı yolu açılmıştı.
Avni Özgürel / Radikal, 8.8.2010 |
09.08.2010 |
Kim dost, kim düşman?
BU ordunun “sâhici” dostları onu kısmen en ağır dille eleştirenler mi yoksa o eleştirilere karşılık (üstelik çok kıt ve zavallıca bir kelime haznesiyle!) küfür mailleri göndermekden yâhut miting meydanlarında, tv ekranlarında 1930’lara olan derin “iştiyakları”nı dile getirmekden başka birşey bilmeyenler mi onu zaman gösterecek. Ama dost acı söyler! Bu orduyu samîmî kaygılarla eleştirenler, eğer o yıkılırsa, ki maalesef pul pul dökülme emâreleri gösteriyor, o enkâzın altında kendilerinin de kalacağını çok iyi müdrikdirler. Onun içindir ki bir yandan eleştirirken buna muvâzî olarak çözüm önerileri sunmakdan da geri kalmıyorlar. TSK’nın içler acısı hâlinden derin teessür duyan bir yurddaş sıfatıyla benim nâçizâne “ıslahat” tedbirlerim (tekrâren!) şunlardır: 347 general/amiral ve binlerce albay ihtiyâcın kesinlikle katbekat üzerindedir. Buna karşılık takım ve bölük kumandanı sıkıntısı kronik hâl almışdır. Bu sebebden en az beş sene için terfîler durdurulmalı ve ondan sonra ise fevkalâde sıkı kriterlere bağlanarak “cimrice” uygulanmalıdır. Kurtuluş Savaşı’nda 196.000 kişilik Türk Ordusu’nu kaç general yönetiyordu, bilir misiniz?
DÖRT!!! Askerî eğitim müfredâtı köklü bir yenilemeyle 1930’ların sanal dünyâsından “koparılıp” 21. Yüzyıl’ın gereklerine göre tekrar düzenlenmeli ve bu arada askerî liseler derhâl lağvedilmelidir. Çünki karakteri henüz doğru dürüst teşekkül etmemiş yeniyetmelere göre bir meslek değildir askerlik. O yıllar DELİkanlılık yıllarıdır! 1789’dan kalma genel askerlik mükellefiyeti kaldırılmalı ve kadrolar, en az beş yıllık sözleşmeli “tam profesyonel” gönüllülerce doldurulmalıdır. Modern bir savaşa göre hazırlanmış olan TSK’nın mevcûdu 250.000 dolayındadır. 800.000 kişilik kuru kalabalık değil. TSK yeryüzünün en kolay girilen karakollarına ve en zor girilen orduevlerine sâhib bir tuhaf kurum. Normali aksidir. Kaldı ki o orduevleri ve lüks kampların antipatik bir izlenim uyandırdığı da sır değildir. Subay kadroları içinde yaşadıkları “hermetik” (âdetâ hava sızdırmaz) âlemden çıkarılarak kendi halkıyla berâber yaşamaya yeniden alıştırılmalıdır. (...) TSK onyıllardır gırtlağına kadar batdığı akçalı işlerden (OYAK!) arındırılmalı, bütçesi “eksiksiz” mâlî denetime tâbî kılınmalı ve en mühimi de... Genelkurmay Başkanı Millî Savunma Bakanı’na bağlı olmalıdır. O zaman oraya kimin geldiği manşet değil ancak tek sütunluk haber olur ki normali de budur.
Yağmur Atsız Star, 8.8.2010 |
09.08.2010 |