09 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Şüphesiz Allahu Teâla Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de size Teravihi sünnet kıldım. Öyle ise kim ki, îman ederek ve sevabını kesin olarak Allah’tan bekleyerek gündüzünü oruçlu, gecesini de ibâdetle geçirirse, bu geçmiş günahlarına keffâret olur.

Câmiü's-Sağîr, No: 969

09.08.2010


Risâle-i Nur’un en meşhur ve parlak risâlesi

Kur’ân’ın kırk vecihle mu'cize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risâle-i Nur’un en meşhur ve parlak risâlesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki Mu'cizatı Kur’âniye Risâlesi...

Risâle-i Nur’un yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-i Kur’âniyesi olan Yirmi Beşinci Söz ile On Dokuzuncu Mektubun âhiri, Kur’ân’ın, kırk vecihle mu’cize olduğunu öyle ispat etmiş ki, kim görmüş ise, değil tenkit ve îtiraz etmek, belki ispatlarına hayran olmuş, takdir ederek çok senâ etmiş.

Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s. 410

***

Risâle-i Nur ve bilhassa Kur’ân’ın kırk vech-i i’câzını icmalen ispat eden Yirmi Beşinci Söz zeyilleriyle beraber ve Kur’ân’ın nazmındaki vech-i i’câzı hârika bir tarzda ispat eden Arabî Risâle-i Nur’dan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri bilfiil göstermişler ki, Mekkiye olan sûre ve âyetlerde en âlî bir üslup-u belâğat ve en yüksek bir i’câz-ı îcâzî vardır.

Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s. 420

***

İ’câza dâir Yirmi Beşinci Söz, Kur’ân’ın hakikî tercümesi mümkün olmadığını göstermiştir.

Sözler, Yirmi Yedinci Söz, s. 445

***

Lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabînin câmiiyeti ve elfâz-ı Kur’âniyenin i’câzı öyle bir tarzdadır ki, kabil-i tercüme değildir, belki “muhaldir” diyebilirim. Kimin şüphesi varsa, i’câza dair Yirmi Beşinci Söz’e müracaat etsin. Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir. Böyle meal nerede; hayattar, çok cihetlerle teşa’ub etmiş âyâtın hakikî mânâları nerede?

Mektubat, Yirmi Altıncı Mektub, s. 327

***

Yirmi Beşinci Söz

“De ki: And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler” (İsrâ Sûresi: 88) âyetinin hakikatini teyid eden yüzer âyâtın en mühim bir hakikati olan i’câz-ı Kur’ânîyi tefsir eder. Üç Şuâ içinde kırk vücûh-u i’câziyeyi beyân ve tefsir ediyor ki; Kur’ân kelâmullah olduğunu, gündüzdeki ziyâ güneşin vücudunu gösterdiği gibi, öylece gösterir ve ispat eder. Nısf-ı evvel çendan sür'atli telif edilmiş, fakat istirahat-i kalb ile yazıldığı için izahlıdır. Nısf-ı âhir bâzı esbâb-ı mühimmeye binâen, muhtasar ve mücmel kalmıştır. Fakat bununla beraber her tâifeye göre (ve ne fikirde bulunursa bulunsun) bu mübârek Söz, i’câz-ı Kur’ân’ı ona gösterir ve ispat eder. Bu Söz şimdiye kadar i’câz-ı Kur’ân’a karşı çok muannidleri serfürû ettirerek secdeye getirmiş.

Sözler, Fihrist, s. 696

***

Kur’ân’ın kırk vecihle mu'cize olduğu ve kâinat Hâlıkının sözü bulunduğu, kuvvetli delilleriyle beraber “Yirmi Beşinci Söz” ve “Mu'cizat-ı Kur’âniye” nâmlarındaki Risâle-i Nur’un bir güneşi olan meşhur bir risâle...

Mektubat, On Dokuzuncu Mektub, s. 212

***

..âyât-ı Kur’âniyenin i’cazlarını beyan ve Kur’ân’ın kırk vecihle mu'cize olduğunu yedi adet küllî vecihlerde ispat eden Risâle-i Nur’un en meşhur ve parlak risâlesi olan Yirmi Beşinci Söz namındaki Mu'cizat-ı Kur’âniye Risâlesine işaret eder.

Şuâlar, Sekizinci Şuâ, s. 637

LÜGATÇE:

hüccet: Senet, vesika, delil; bir iddiânın doğruluğunu ispat için gösterilen belge.

vech-i i’câz: Mûcize yönü.

lisan-ı nahvî: Arapça’nın bir vasfı; intizam kaide ve düsturlara bağlı güzel, belağatlı dil.

elfâz-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın lâfızları, ifâdeleri.

teşa’ub: Şubelenme. Bölük bölük, kısım kısım olma.

nısf-ı evvel: İlk yarı.

nısf-ı âhir: Son yarı.

belâğat: Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme san'atı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek.

i’câz-ı îcâzî: Veciz oluşun mu’cizeliği.

09.08.2010


Risâle-i Nur gözüyle Haşir

İmanın rükünlerinin önde gelenlerinden biri olan haşir, yani öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak insan için en büyük bir nokta-i istimdaddır.

Bu temel meseleyi tam halleden ve günümüz anlayışına en güzel ve tatmin edici bir şekilde anlatan hiç şüphesiz, Risâle-i Nur’dur. Bu sebeple, Risâle-i Nur’un haşre bakışı önemsenmelidir.

Kur’ân’ın üçte birini temsil eden ve “bütün ulema-i İslâm, ‘Haşir bir mesele-i nakliyedir, delili nakildir; akıl ile ona gidilmez’ diye müttefikan hükmettikleri”1 haşir akidesini “Risâle-i Nur eczâları ve bilhassa Onuncu ve Yirmi Sekizinci (iki makamı), Yirmi Dokuzuncu Sözler ve Dokuzuncu Şuâ ve Münacat Risâleleri hüccetlerle, parlak ve şüphe bırakmaz bir tarzda ispat etmişler.”2

Haşir bahsinin merkezi konumundaki Onuncu Söz, 1927’de Barla’da yazılan ilk eserdir. Bu eserin yazılış sebeplerinden birincisi, o sıralarda “ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasâne çalışılması”3 ve resmî makamlarca Haşri İnkâr Komitesi kurulmasıdır.

“Onuncu Söz, Kur’ân’ın bir sülüsünü inkâr etmek niyetiyle, haşr-i cismânîyi resmen millet içinde inkâr etmek fikrinde bulunan zındıkları susturmakla, harika bir şule-i İ’câz-ı Kur’âniyi gösterdi…”4 diyen Üstad Bediüzzaman, hazırlanan dinsizlik projelerini ve bilhassa haşri inkâr hareketlerine dikkat çekmiştir. “Türkün yeni amentüsü” adı altında çeşitli safsatalarla genç dimağlar kandırılmaya çalışılmış, resmî yollarla dergi ve mecmualar neşredilmiştir.

Bu büyük tehlike ve kötü niyet senaryolarının gerçekleştiği hengâmede, bir eser-i rahmet olarak, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ilham-i İlâhî ile, 1927 yılı baharında, Barla’da ilk risâle olarak Haşir Bahsi olan Onuncu Söz’ü telif ederek, zındıka hareketinin oyununu bozdu. “Evet, Onuncu Söz çok ehemmiyetli bir belâyı def etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve harb-i umumi sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda Onuncu Söz çıktı ve tab edildi. Bin nüshası etrafa yayıldı; onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirâne fikirlerini tam kırdı ve onları susturdu.”5

Hayat-ı içtimâiye ve şahsiye-i insaniyenin üssü’l-esası ve saadetinin ve kemalâtının esasatı olan Ahiret yani haşir akidesi herkesi çok yakından ilgilendiren ve herkesin çok önemli bir meselesidir. Çünkü “insan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”6 Hem, ”Yeryüzünün halifeliğini ve emanet-i kübrayı üstlenmiş ve haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekte olan insanın”7 en mühim meselesi cehennemden kurtulmaktır.8 “Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecektir.”9 İşte, tam da bu noktada Allah’a imanla nokta-i istinad bulan insan, Ahirete imanla da bir nokta-i istimdada ihtiyacı vardır. Bunu da bu zamanda iman-ı tahkikîyi kazandıran ve Kur’ân-ı Hâkim’in mu'cize-i maneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risâle-i Nur’la kesin kazanabilir.10 Çünkü, “Haşir meselesi öyle bir hakikattir ki, celâliyle, cemaliyle, esmasıyla Hâlık-i Zîşan, bütün kütüb-ü semaviye ile enbiya ve evliya ve asfiyanın icmalarını tazammun eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-beyan ve Fahr-i Kâinat Hazret-i Muhammed (asm) ekmelü’l-halk ve eşrefü’l-insan, haşrin geleceğine ittifakla hükmettikleri gibi; şu kâinat dahi, bütün âyâtıyla ve kelimatıyla haşrin vücud ve icadına şahadet ediyor.”11 Bu sebeple, Risâle-i Nur haşir meselesini son derece ciddiye almış ve çok önemsemiş ve üzerinde çok durmuştur.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “insanın ahsen-i takvimdeki kabiliyet-i camiasıyla kısa bir zamanda zevâl bulması haşri gösterir.”12, “işte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihata etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki, bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir; bu dünya ona bir misafirhanedir ve ahiretine bir intizar (bekleme) salonudur.”13, “demek ecel ve kabir insanı beklediği gibi, Cennet ve Cehennem de insanı bekliyor ve gözlüyor.”14, “Haşre mani hiçbir şey yoktur; muktazî (gerektiren) ise her şeydir.”15 ifadeleriyle haşrin kat’î vukuunu izah ederken, ”Şu âlemin mutasarrıf-ı zîşânı, her asırda, her senede, her günde bu dar, muvakkat rûy-i zeminde haşr-i ekberin ve meydan-ı kıyametin pek çok emsâlini ve numunelerini ve işâratını icad ediyor”16 sözleriyle de haşrin, yani büyük dirilişin benzer örneklerinin her daim göz önünde cereyan ettiğini belirtmektedir.

Bu itibarla, “İnsan hilâfet ve emanetle mükerrem olsun, rububiyetin külliyât-ı şuununa şahit olarak, kesret dairelerinde Vahdaniyet-i İlâhiyenin dellâllığını ilân etmekle, ekser mevcudatın tesbihat ve ibadetlerine müdahale edip zabitlik ve müşahitlik derecesine çıksın da, sonra kabre girip rahatla yatsın ve uyandırılmasın, küçük büyük her amellerinden suâl edilmesin, mahşere gidip mahkeme-i kübrayı görmesin? Hayır ve asla.”17 “Belki (bilâkis) bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zabtedilir”18

Hem, “çiçekli ve meyveli koca nebatatın bir parça ruha benzeyen her birinin kanun-u teşekkülâtı, timsal-ı sûreti, zerrecikler gibi tohumlarda kemal-i intizamla, dağdağalı inkılâplar içinde ibka ve muhafaza edilmesiyle, gayet cemiyetli ve yüksek bir mahiyete mâlik, haricî bir vücud giydirilmiş zîşuur, nurânî bir kanun-u emri olan ruh-u beşer ne derece beka ile merbut ve alâkadar olduğu anlaşılır.”19

Kur’ân-ı Hâkim’de olduğu gibi, onun manevî bir mu’cizesi olan Risâle-i Nur’da da çok geniş yer verilen haşir bahsini bir makaleye sığdırmak elbette mümkün değildir. Ancak çok kısa özetlerle nurlarda seyahat yaparak birkaç makaleyle toparlamak istiyoruz. İnşâallah dualarınız bereketiyle bir dahaki yazımızda devam edelim.

Dipnotlar: 1- Sözler 156, 2- Asa-yı Musa 78, 3- Lem’alar 421, 4- Barla Lâhikası 499, 5- Sikke-i Tasdik-ı Gaybi 174, 6- Mesnevî-i Nuriye 353, 7- İşaratü’l İ’caz 29 8- Asa-yı Musa 83, 9- age. 35, 10- age. 36, 11- Mesnevî-i Nuriye 81, 12- Sözler 151, 13- age. 149, 14- age. 147, 15- age. 139, 16- age. 136, 17- age. 133, 18- age. 133, 19- age. 129

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

[email protected]

09.08.2010


Şamlı Hafız Tevfik

Şamlı Hafız Tevfik tam bir muâvin.

Hizmette gayretli, Üstad’a emin.

İstanbul’da ilk kez görür Üstad’ı.

Hafızasında yaşatır bu adı.

Kaderin sevkiyle döner Barla’ya.

Gün gelir, o zat da gelir buraya.

Heyecanla yazar Nurlu sözünü.

Nurda bulur maksadını, özünü.

Kalemi kuvvetli, tam hizmet eri.

Hak göndermiş bu yardımcı neferi.

Gece gündüz demez, nur yazar eli.

Kalbi nurla çarpar, duada dili.

Masivadan geçer, her daim yazar.

Nefsin tuzağını sebatla bozar.

O, Üstad’a lâzım bir kâtip refîk.

İmdada gönderilir Hafız Tevfik.

ABDULKADİR MENEK

09.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.