Dizi Yazı |
|
İTTİHATÇILARIN MENFî KISMI KEMALİZM VE CHP İLE DEVAM ETTİ |
ERGENEKON VE İTTİHATÇILIK
Ergenekon tartışmaları esnasında devamlı söz konusu edilen İttihatçılık, darbe teşebbüslerinin ve halka tepeden bakan müstebid zihniyetin yegâne kaynağı olarak gösterilmektedir. Bu suretle, tarihin bir dönemi ciddî bir tahlile ve tasnife tâbi tutulmaksızın bütün şahıs ve hadiseleriyle birlikte toptan mahkûm edilmektedir. 1908'den önceki yıllarda, devletin dağılmasına mani olmak maksadıyla daha hürriyetçi bir sistem arayışlarının ifadesi olarak II. Meşrûtiyet’in ilân edilmesi talebiyle ortaya çıkan İttihatçılar, aynı talepleri seslendiren çok farklı dünya görüşüne sahip bütün kesimlerce desteklenmiştir. II. Meşrûtiyet'in ilânından sonraki icraatları sebebiyle çeşitli bölünme ve değişimlere maruz kalan İttihatçılar zamanla hiçbir muhalif sese tahammül edemeyen müstebid bir idare tesis etmişlerdir. İttihatçılar, Millî Mücadele'nin bilhassa hazırlanmasında ve kazanılmasında da önemli rol oynamış, Şeyh Said Hadisesi ve İzmir Suikasti vesilesiyle yapılan tasfiyelerden sonra tarih sahnesinden çekilmişler ya da farklı bir zihniyete intibak etmişlerdir. Ergenekon Soruşturmaları sürecinde İttihatçılık yoğun bir şekilde gündemde yer almaya başlayınca, Neşe Düzel önemli bir tarihçi olan Cemil Koçak ile üç gün süren bir röportaj yaptı. ‘Geçmişiniz İtinayla Temizlenir’, ‘Türkiye'de Millî Şef Dönemi’ ve ‘İktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası’ gibi yakın tarih üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Cemil Koçak, İttihatçılıkla ilgili önemli değerlendirmeler yaptı. Bu değerlendirmeler özellikle, İttihatçı kadroların Millî Mücadele esnasında uğradığı değişim ve tasfiyeler açısından önemlidir. “Sivil ve aydın kesimin yarattığı Jön Türk ideolojisiyle ordu ideolojisi üst üste gelince, sivil aydınların rolü marjinalleşiyor. Askerler, devleti, ülkeyi, milleti kurtarabilecek tek gücün kendileri olduğunu, sivillerin bu işi yapamayacağını söylüyorlar. Zaten bugünkü anlamıyla İttihatçılık da budur!” diyen Cemil Koçak’a göre, “Atatürk, İttihatçı olmakla birlikte Almancı değildi. O, İngilizlerle birlikte iş görmekten yanaydı.” İttihatçıları bütün günahları ve sevaplarıyla birlikte ele almak lâzım geldiğini söyleyen Cemil Koçak, birkaç yıl önce Balkan Devletleri’ne karşı mağlûp olan ordunun, Birinci Dünya Savaşı’ndaki mücadelesini son 50-100 yılın en başarılı harekâtı olduğunu ve bunu da İttihatçıların başarısı olduğu tesbitini yapmaktadır.
Millî Mücadelede İttihatçılar Tarihçi Koçak, bahsi geçen röportajlarında; Millî Mücadele’yi Anadolu’da fiilen örgütleyen Kâzım Karabekir, Refet Bele, Rauf Orbay, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü gibi isimlerin İttihatçıların B takımı olduğunu, bunlardan Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimlerin, Mustafa Kemal’in ülkede iktidara tamamen hâkim olacağı endişesiyle karşı ekibe geçtiklerini ve Mustafa Kemal’in yanında Fevzi Çakmak, İsmet Paşa ve birkaç ismin kaldığını belirtiyor. Mustafa Kemal Paşa grubu modernleşme projesinin, anayasayla, parlamenter sistemle falan olacağına inanmıyor. Bu hedefin ancak İttihatçılar tarafından daha önce kurulmuş olan “Askerî Dikta” ile gerçekleştirebileceklerine inanıyorlar. Kâzım Karabekir ve diğerleri ise parlamenter sistemden yanalar. Mustafa Kemal’in yanındaki grubda yeralan kişiler daha az tanınmış etkisiz kişiler olduğundan, ona sadakatle bağlanıyorlar. Zaten muhalifler de 1924’te Terakki Perver Fırka’nın kapatılmasıyla tasfiye ediliyorlar. (Taraf-9,10,11-Kasım, 2009) Aynı konuda, yaklaşık elli yıldır Osmanlı'nın son dönemi ve bilhassa İttihat ve Terakki üzerine araştırmalar yapan ve bu konuda telif ettiği kitaplarıyla tanınan Prof. Dr. Feroz Ahmed’in bu konudaki tesbitleri, Cemil Koçak’ı teyid etmektedir. Nagehan Alçı'yla mülâkat yapan F. Ahmed şunları söyledi: “ İttihat ve Terakki büyük bir şemsiye organizasyondu. İslâmcıları, milliyetçileri, Osmanlıcıları, saltanatçıları, kısaca bir çok grubu kapsıyordu... Ama insanlar kolaya kaçıp Ergenekon'u bir devam olarak görmek istiyorlar... Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele İttihat ve Terakki geleneğindendiler. İlginç bir şekilde bu insanlar Kemalistler'den daha güçlülerdi. Özellikle orduda çok güçlüydüler. Mustafa Kemal politik olarak kartlarını çok iyi oynadı. Meclisi kontrol etti. Ancak eğer Şeyh Said isyanı olmasa olaylar nasıl gelişecekti, bilmiyoruz. Normal koşullarda siyaset yapılabilseydi ve seçimler erken yapılsaydı sonuç ne olurdu? Her halde İttihatçi gelenekten gelen paşalar kazanırdı, çünkü geçmişin prestiji onların lehineydi. Olağanüstü koşullara geçildi bu isyan nedeniyle. Böylece Kemalistler muhalefeti kontrol edebildiler. Parti kapattılar, seçim olmadı.” (Akşam-31.08.2009)
Said Nursî ve İttihatçılar* Bediüzzaman Said Nursî'nin İttihatçılarla olan münasebetleri ve onlara karşı takındığı tavır günümüzde Ergenekon Dâvâsı üzerinden yapılan İttihatçılık tartışmaları açısından da tenvir edicidir. Meşrûtiyeti İslâmî delillerle kabul edip destekleyen Bediüzzaman, II. Meşrûtiyet'in ilânı üzerine İstanbul'da ve Selânik'te Hürriyete ve Meşrûtiyete sahip çıkan nutuklar îrâd etmiştir. Said Nursî, “İttihatçıların mason olmayan yüzde doksanlık kısmının maksadı, milletin selâmetidir” demiştir. “İttihatçıların kıymet ve hamiyetlerini takdir etmekle beraber, şiddet kullanarak siyaset yapma tarzlarına” itiraz etmiştir. “Şiddet ve hamiyeti birbirlerine karıştırdıklarını, kendilerini imtiyazlı görerek muhaliflerine haşerat nazarıyla baktıklarını” beyân etmiştir. İttihatçıların tatbik ettikleri siyasetin “Abdülhamid'in zayıf istibdadını aratacak daha şiddetli bir komita istibdadı” tarzında olduğunu ifade ederek İttihatçılara karşı Ahrarları (Osmanlı Ahrar Fırkası) desteklemiştir. Meclis-i Mebusân’ın açılmasından sonraki günlerde, “Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?” diye sorulunca da; “Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar” diyerek, İttihatçılardaki menfi değişimlere işaret etmiştir. Mütâreke döneminde, İngiliz politikasının da teşvikiyle bütün kesimler İttihatçı düşmanlığı yaptığında ise sessiz kalmayı tercih etmiştir. “İttihada şedit bir muarız idin, neden şimdi sükût ediyorsun?” diye sorulduğunda da bu sefer şu ibretâmiz cevâbı vermiştir: “Düşmanların onlara şiddetli hücumundan. Düşmanlar, onların azim ve sebatla mukavemetleri ve kendilerine alet olmamaları sebebiyle hücum etmektedirler. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.” Yine Mütâreke devrinde, İngilizlerin İttihatçıları hedef alan “Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar” şeklindeki propagandalarına; “Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin... evlâd-ı nâmeşrûunu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin” diyerek karşı çıkmış ve günümüzdeki tartışmalarda da nazara alınması îcab eden önemli bir noktaya dikkat çekmiştir. Geçmişte yaşanmış olan menfiliklerin üzerine gidilirken, bu menfiliklerin yaşanmasında ciddî tesirleri olan hâricî unsurlar da gözardı edilmemelidir. Şuursuz ve mizansız tepkilerle toplumda İttihatçı-İtilâfçı tarzı yeni kutuplaşmalara sebep olunmamalı ve “Günümüz İttihatçıları!”nın fenalıklarında hisseleri bulunan hârici mihrakların yeni oyunlarına karşı da ihtiyatlı olunmalıdır. Bediüzzaman, Millî Mücadele'nin kazanılmasından sonra yapılan ısrarlı dâvetler üzerine geldiği Ankara'da, Meclis'te dağıttığı beyânnâmede, İttihatçıların azim, sebat ve fedakârlıklarına tekrar dikkat çekerek, Millî Mücadele'nin kazanılmasındaki müsbet rollerini de teslim etmiştir. Çok partili hayata geçildikten sonra yazdığı mektuplarda, İttihatçıların bozuk ve mason kısmının seyyiatları ile Halk Partisi’nin Tek-Parti devrindeki menfi icraatları arasındaki münasebetlere işaret etmiştir. Konunun uzmanı tarihçilerin mezkûr tahlilleriyle birlikte Bediüzzaman'ın tecrübeleri ve değerlendirmelerini dikkate aldığımızda şunları söylemek mümkündür. Ortaya çıktığı günden nihayete erdiği tarihe kadar geçen süre zarfında mütecanis yapıdaki bir İttihatçılıktan bahsetmek mümkün değildir. II. Meşrûtiyet'in ilân edilmesindeki belirleyici rolleri takdire şâyân olmakla beraber, sonraki icraatları Meşrûtiyet ve Hürriyetin ruhuna muhâlif bir hal almış, nihâyetinde sert, müstebid bir sistem tesis etmişlerdir. Özellikle bünyelerindeki mason kısmının tesiriyle pek çok seyyiat ve cinayetlere sebep oldukları gibi, tarihî süreç içerisinde menfî istikamette bir değişime uğrayarak ilerlemişlerdir. İçlerinde azim ve sebatkârlıkları takdire şayan çok sayıda vatanperver insanları da barındıran İttihatçılar, Millî Mücadele'nin ortaya çıkmasında ve kazanılmasında da önemli bir rol oynamışlardır. Zamanla hâkim olan; şiddete dayalı siyaset, bürokratik tahakküm, halka karşı itimatsızlık ve muhaliflerine hayat hakkı tanımayan bir anlayış, Halk Partisi ve onun resmî ideolojisi ‘Kemalizm’ içinde sistemleşerek devam etmiştir. Günümüzdeki tartışmalarda tenkitlerin, ‘Kemalizm’e temas ederek riske girmektense ağırlıklı olarak İttihatçılık üzerinden yapılması, bütün menfiliklerin alâmet-i farikası olarak İttihatçılığın kullanılması belki daha güvenli olmaktadır. Ancak bu kolaycılık, günümüzdeki hadiseleri anlamak için müracaat etmek mecburiyetinde olduğumuz tarihî bir dönemi muğlaklaştırmakta, sonra dönerek günümüzü anlamamızı da zorlaştırmaktadır. İçinde barındırdığı sayısız kahramanlara ve büyük fedakârlıklarla gerçekleştirilen şerefli mücadelelere karşı yapılan vefasızlık ve haksızlık ise artık pek fazla değeri olmayan bir teferruat olarak görülmektedir.
* Bu kısımdaki iktibaslar Eski Said Dönemi Eserleri ve Emirdağ Lâhikası’ndan alınmıştır.
ORHAN DİNDAR
YARIN: SİLÂHLI KUVVETLERİN TAVRI VE DEĞİŞİM |
22.07.2010 |