Umut YAVUZ |
|
Sosyolojik taban farkı meselesi |
Prof. Dr. Şerif Mardin’in ortaya attığı siyasî partilerin “sosyolojik taban farkı” meselesi derinlemesine incelenecek nitelikte bir teoridir. “Şimdi bu meselenin ne önemi var ki?” diyebilecekler için, siyasî partilerin üzerine oturduğu sosyolojik tabanın önemini anlatmak gerekebilir belki. Kısaca söylemek gerekirse, siyasî partiler kendi tabanlarının arzu ve isteklerini hayata geçirmekle yükümlü oluşumlardır. Başka bir bakış açısıyla taban kendi düşüncelerinin temsilcisi olduğunu düşündüğü ve arzularını yerine getireceğine inandığı için bir siyasî partinin etrafında toplanır. Dolayısıyla sosyolojik tabanları siyasî partiler hakkında bizlere çok mühim şifreler verir. Genellikle Türkiye’de seçmen kitlesinin “bir oraya bir buraya” sürüklenen kaygan bir kitle olduğu söylenir. Ancak bu gerçeği yansıtmayan bir argümandır. Evet Türkiye’de her seçim döneminde yer değiştiren ve kararsızlar olarak tabir edebileceğimiz, rüzgâra göre hareket eden bir seçmen kitlesi mevcuttur. Bunlar sonuçları belirleyecek derecede de seçimlerde etkili rol oynamaktadırlar. Ancak en karamsar tahminle toplam seçmenin ancak yüzde 20’si kadarının bu nitelikte olduğu söylenebilir. Geri kalan seçmen kitlesi ise belli ideolojik şifrelere sahip, belli odaklarda kümelenmiş, “sosyolojik taban” olabilecek nitelikte bir seçmen kitlesidir. Zaman zaman, meşhur tabirle “at izinin it izine” karıştığı dönemlerde sosyolojik tabanlar arasında kaymalar gözlemlenir. Türkiye’de şu an içinden geçtiğimiz süreç tam da böyle bir dönemdir. Prof. Dr. Şerif Mardin işte bu sosyolojik ve siyasî gerçekten hareketle Erdoğan AKP’si ile Menderes DP’sinin birbirinden farklı sosyolojik tabanlardan kaynaklandığı tesbitinde bulunmuştur. Gerçekten de dönemin DP’sinin ve günümüz AKP’sinin genetik şifrelerine veya tabiri caizse gen haritasına baktığımızda hiç birbirlerine benzemedikleri açık seçik ortaya çıkacaktır. Erdoğan’ın “zihni soy kütüğüne” baktığımızda, zihinsel altyapısının “Menderes demokratlığı”ndan uzakta olduğu görülecektir. Nitekim bugün Menderes’in demokratlık mirasına konmayı kendisine hedef edinen aynı Erdoğan’ın, siyasî yaşantısı boyunca Menderes ve onun temsil ettiği “demokrat çizgiden” nefret eden, tekfir eden ve uzak duran bir zihniyetten geldiği bilinmektedir.. Peki, nedir dönemin DP’sini AKP’den ayıran bariz fark? Bu fark merkez-i siyasetlerinde yatmaktadır. DP’nin merkez-i siyasetinde “dine saygılı demokratlık” yatarken, AKP’nin merkez-i siyasetinde ise “demokrat görünümde siyasal İslâmcılık” yatmaktadır. Birinin neticesi “dine hizmet eden siyaset” iken, ötekinde ise siyasete alet edilen din mefhumu ortaya çıkmaktadır. Bu da dine ve dindarlara en çok zararı dokunan siyaset anlayışıdır. Öte yandan laikçiler için ikisi de kabul edilebilir olmadığından Menderes’i de Erdoğan’ı da eşit oranda ötelemiş ve korkmuşlardır. İşte Erdoğan’ı Menderes’e benzeten yön de buradadır. Laikçiler, Erdoğan’ı hedef gösterdiği ölçüde, seçmenin zihninde Menderes’e benzeyen Erdoğan imajı pekişmekte ve halk desteği bu sebeple günden güne artmaktadır. Sonuç olarak Erdoğan geçici Millî Görüş ve Kürt oyları üzerindeki iddiasını kaybedince, öteden beri hazırda beklettiği “Merkez Sağ’a” oturma ve Menderes’in mirasına konma hülyasını tatbike koymuştur. Nitekim Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma hedefi açısından bu önemli bir mihenk taşıdır. Peki, Erdoğan’ın temsil ettiği “siyasal İslâm” mefkûresi Menderes’in temsil ettiği demokratlığın yerini alacak ve “merkez sağ” tabir edilen yere oturacak olursa ne olur? İşte bu Türkiye’de kutuplaşmaları arttıran ve gerginliği doruk noktaya çıkaran bir fenomendir. Bu Türkiye’nin, sosyolojik dönüşümü bir mutasyon hızında yaşayan yeni muhafazakâr burjuvası için de çok sağlıklı olmayacaktır. Her zaman mânâyı maddenin bir adım önünde tutan ve hayatını İslâm’ın değişmez ölçüleriyle şekillendiren bu kitlenin karşısında “iktidarla sınanma”, “güçle yozlaşma”, “nefisle mücadele” ve en nihayetinde de kapitalizm ve sekülerizm ile hercümerç olma riski var olacaktır. 22.09.2010 E-Posta: [email protected] |