Ali Rıza AYDIN |
|
Yazarlar, sizler için yazarlar! |
Gazeteler, dergiler, kitaplar; bunlar için harıl harıl çalışıyor matbaalar, durmadan. Onlara malzemeyi “yazarlar” üretiyor. Âdeta dantelâ gibi nakış nakış, ilmek ilmek… Beynini sağıyor sanki, kâğıtların üstüne. Yanlış okumadınız; evet, sağıyor! Bedenden sütün sağılışı ne ise, beyinden fikrin aktarılışı da, aynen o. Kâzım Güleçyüz Bey, gazetemizin üretim safhalarını, “bobinden-okuyucuya” diyebileceğimiz bu uzun serüveni, bu çetrefilli yolu iki makalesinde ifade etti. Bu hizmeti sunanların hangi zorluklara muhatap olduğunu anlattı. Sizce malûm. Devam edip “yazılar”dan söz etmeye belki vakti kalmadı, belki de, nefse prim vermedi. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, fikir işçiliği, öyle sanıldığı gibi pek de kolay iş değil. Teşbihte hata olmaz; okuyucuyu salondaki seyirci makamına oturtursak, yazar, ringteki boksör olur, o zaman. Hatırlayacağınız üzre, “Dosthane” köşemizden sizlere arz ettiğimiz bir yazımızda: “Köşede yazmak ile ringe çıkmak arasında pek fark olmasa gerek. Kimi atar, kimi tutar yazarı; darp edilmek şifadır” cümleleriyle durumu, nükte yollu anlatmaya çalışmıştık. Çünkü, o, sizin için çıkar olayların ringine. Fikir arenasında korkmadan, yılmadan, “doğru”lar pahasına sizin için dövüşür, sizin için dövülür. Bazen de, kodese götürülür. Fakat ne gam. Siz varsınız ya, arkada! Yazar, köşesinde ya da, sayfasında siz olmaya çalışır; “siz” olur, sizin için “söz” olur; ulaşır gönüllere, hatta gönülsüzlere… Sizin için seçer cümleleri, kelimeleri, heceleri. Uykusuz geçirir birçok geceleri. Helâl olsun sizlere. Fakat… “Marifet, iltifata tabidir.” Bunların hepsi tamam. Peki, okuyucu ne yapar? Evet, ne yapar? Okuyucu da, “alır” ve “okur”. Demek bu kadar zahmet çekilerek, bu kadar uzun yol kat edilerek üretilen bir gazete, bir dergi, bir kitap müstakbel okuyucuları tarafından önce satın alınmalı. Tâ ki, kâğıt olsun, mürekkep olsun; âlet, edevat ve istihdam olsun. Bu mevkutelerin, bu yayınların ihtiva ettiği muhtevaya elektronik ortamda ulaşmak mümkün olsa bile, yine, mutlaka alınmalı ve onlara dokunulmalı. Sonra? Sonra da mutlaka, satır satır okunmalı. Çünkü, kalemlerin hakkı var. Yazılar, okunmaları için yazılırlar. Mevkuteleri mensubiyet duygusuyla, veyahut vefâ anlayışıyla satın almak da yetmez! Peki, ne yapmalı? Affınıza sığınarak tekrar dikkatinize arz ediyorum; bunlar, mutlaka okunmalı. Özellikle, gençler tarafından! Hizmetlerin ifası, fikrî müştereklerimizin muhafazası ve savrulmaktan sakınmak ancak böyle sağlanır. Hem zaten, bizi diğer düşünce gruplarından ayıran en belirgin fark, “okuyan bir camaat” oluşumuz değil mi? O hâlde, bizi, “biz” eden değerleri korumak yine “biz”lere düşer. Yaz gitti, tatil bitti; mazeret kalmadı elde. Ey kari! Okumaya dön gayri… 16.09.2010 E-Posta: [email protected] |