S. Bahattin YAŞAR |
|
Haklı olmak iddiası çözüm üretmiyorsa, haksızdır |
Sorumlu olan, ‘sorun’lu olmamalıdır. Bütün tartışmaların altında, ‘ben haklıyım’ iddiası vardır. Oysa bu bir testtir. “Ben haklıyım” diyen, çözüm için adım atıyorsa, haklı ve insaflıdır. Atmıyorsa değildir. Ailedeki iletişim problemlerinde de durum aynıdır. Anne babayı dinliyorsunuz, haklı; çocuğu, genci dinliyorsunuz, o da haklı. Ama ortada bir problem duruyor. Yani ‘haklı’ olmaklar, çözüm üretmiyor. O zaman burada bir ‘haksız’ vardır. O da, çözüm için adım atmayandır. Haklı veya sorumlu olanın, insaflı olarak adım atması, yakışandır. ** Ebeveynin, yetiştirdiği çocuğu üzerinde şikâyetçi olması düşündürücüdür. Tablosunda bir sakatlık varsa, ressam kendini sorgulamalıdır. Yazar, yazdığı yazının her kelimesinden ve bütününden sorumludur. Bir problem varsa, problemin kaynağını bulup, yanlıştan geri adım atmak, yanlışı düzeltmek için diğer insanlardan, mesleklerden ders almak, akıllıca bir iştir. Çocuk da, genç de ailenin fotoğrafıdır. Güzellikler onların fıtratlarından, çirkinlikler ise dış müdahalelerdendir. Çirkinlik, bir bozulmadır. Bir tohum gibi. Tohumun yeşermesi ve özünde olan güzellikleri sergilemesi, çiçek açması, meyve vermesi onun fıtratından kaynaklanan bir şeydir. Ama tohumun yanlış zamanda ve şartlarda ekilmesi, ihmal sonucu kuruması, çürümesi ve neticede özündeki potansiyeli sergileyememesi, meyve verememesi çiftçinin ve dış etkenlerin sonucudur. Çiftçinin, kendisinden kaynaklanan yanlışlar, bilgisizlikler sonucu ortaya çıkmış olumsuzlukları tohuma, şartlara havale etme hakkı yoktur. Çiftçi, kendisinin yapması gerekenleri hakkıyla yapmış, ama arzu edilen sonuca ulaşılamamışsa, çiftçi burada vicdan rahatlığı içerisindedir. ‘Vardır bunda da bir hayır’ der, rahat eder. Aile ortamları, şefkatli antrenörler eşliğinde, ‘adam olma antrenmanlarının yapıldığı merkezler’dir. Yetişen yıldız oyuncu, antrenörlerin maddî ve manevî ilgilerinin, disiplinlerinin sonucudur. Yani antrenör, içeride varolan potansiyeli harekete geçiren uygulayıcıdırlar. İnsan dünyaya bir yıldız oyuncu potansiyeliyle, tertemiz geliyor, fakat bu gücü, potansiyeli ebeveyn işletemez, yıldızı söndürürse, bu kötü tasarrufundan sorumludur. Bundandır ki, anne babanın nasihatleri, evlâtları için; evlâtların görüş ve düşünceleri de ebeveyn için birer fırsat niteliğindedir. Önemli olan, ‘Benim yanlışım nedir ve nerededir?’ arayışı içinde olmaktır. Aile içi iletişimde problem varsa, anne babanın, çocuklarına; çocuklarının da anne babalara ‘haksızsınız’ demeleri bir sonuca hizmet etmez. Haklı olanın insaflıca adım atması beklenir. Kendileriyle, gençleri ve çocukları üzerinde konuştuğumuz ebeveynler, çok ciddî bir savunma psikolojisi içerisindeler. Böyle bir ‘hatasızlık’ savunması içerisinde olmak, çözüme kapalılığı çağrıştırıyor. Kusur ve yanlışlar tevil ediliyor ve nefisler avukat gibi savunuluyorsa, yaşananlardan ders çıkarılması imkânsızlaşıyor. ‘Bu çocuk bizi çok yordu’ diye yakınan ebeveynin, ‘Bu çocuğu bu hale kim getirdi?’ diye bir özeleştiri yapması beklenir. Bu yapılmadığı sürece, yorulmaklar artarak devam edecek demektir. Aile bireyleri, ‘ben haklıyım’, ‘sen, haksızsın’dan ziyade, ‘sen, bu konuda haklısın’, ‘ben, şu konuda haksızım’ diyebilme nezaketini gösterebilmelidirler. Ebeveyn, sorumluluk makamındadır. Sorumlu olanların öncelikle kendilerini ‘sorun’lardan arındırmaları gerekir. Yoksa, sorunlu, çözüm olmuyor. Hatta ‘haklı’ olan insaflı da olur’ kaidesiyle, çözümü ‘haklı’ olanın başlatması beklenir. Yani ‘haklı’ olmak iddiası eğer çözüm üretmiyorsa, bu ‘haklı’lık bir haksızlık içerir. Aile içinde herkes, ‘ben haklıyım’ adını taşıyan bir adacıkta, yalnız başına yaşar hale gelmişse, bu haklılık; insaflı değildir. Önemli olan, ‘ben haklıyım’ derken, başkasının da ‘haklı’ olabileceğini kabul etmektir. Yani ‘haklı’ olmakla birlikte, haksızlık da yapmamaktır. 13.09.2010 E-Posta: [email protected] |