Vehbi HORASANLI |
|
İnançsızlık alevlerine karşı duyarsız kalmayalım |
Çin ve Hong Kong’tan sonra vatanıma döndüm. Bayram ve referandum telâşı bütün dostlarımızı ve vatandaşlarımızı sarmış. Biz de elimizden geldiği kadar bayramın güzelliklerine katılmaya çalışıyoruz. Bu yazıyı yazarken bayram ve referandum telâşı bitmek üzere idi. Herkes bayram neşesini yaşarken bendenizin kafası dumanlı ve hüzünlüydü. Elimden geldiği kadar neşeli olmaya çalışıyor bayram mutluluğunu bütün dostlarımla paylaşmaya çalışıyordum. Lâkin son yolculuğun üzerimdeki etkisi kolay kolay kalkacağa benzemiyor. Son birkaç yıldır Hindistan’a ve Çin’e sık sık gitmeye başladım. Dünya ticareti bu çok büyük nüfusa sahip ülkelere kaymakta. Bu coğrafyada tam 3 milyar insan yaşıyor. Yani dünyanın yarısı. Hindistan’ın yaklaşık % 25’i Müslüman. Diğer ülkelerdeki kardeşlerimize göre çok da şuurlu ve dinlerine sahip çıkan insanlar. Halkın çoğunluğu ise Hindu. Bu din mensupları kast sisteminin yani orta çağdaki asiller-köleler arasında meydana getirilmiş olan halk tabakalarının etkisi altında kalmışlar. Çok acınası halleri var. Fakirlikten çok putlara tapmaları ile dikkatimi çekiyorlardı. İslâmiyeti az çok tanıdıkları ve bildikleri için onların bu zavallı hallerine karşı çok fazla üzüntü duymuyordum. Zira pek çok Müslümana eziyet ediyor sırf inançlarından dolayı kardeşlerimizi ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Fakat Çin’e gelince “feleğim şaştı” desem yerinde olur. Burada Hindistan’daki gibi Hindu, Budist inanç sistemi de yok. Tam anlamıyla dinsizlik ortalıkta kol geziyor. Komünizm ekonomik sistem olarak çökmüş, lâkin “diyalektik materyalizm” en güçlü dönemini yaşıyor. Kime sorsan “hiçbir inanca sahip değilim” diyor inanç sahipleri ile alay etmeye çalışan bir söylemle konuşmaya başlıyor. Biraz üstüne gidince “ben bütün dinlere saygılıyım” deyip kestirip atıyorlar. Ne dehşetli bir durum Ya Rabbi! İşte üzüntümün en önemli sebebi bu. Dünya ve memleketimiz inançsızlık alevleri içinde yanarken biz sivrisineklerle uğraşıyoruz. Bana “Yahu sen de Askerî Şûrâ kararları ile ordudan atıldın, bak seni de ilgilendiren bir oylama yapılıyor” diyen kardeşlerime şunu söylemek isterim: Evet, yıllardır emek verdiğimiz her kesime anlattığımız bir mağduriyet söz konusu. Ben de elimden geldiğince bu konudaki düşüncelerimi söyledim. Lâkin kalbimdeki bu sızı bir türlü dinmiyor. Dinsizliğin âlemi sardığı bir dönemde neşe içinde görünmek basbayağı yapmacık kalıyor. Mehmet Âkif, Seyfi Baba şiirini şu kelimelerle noktalıyor: Ya hamiyetsiz olaydım, ya param olsa idi! Nur kahramanı Zübeyir Gündüzalp ise mahkemede bakın ne diyor: “Sayın hâkimler! Teessür ve ıztırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım gelir. İşte sizin vereceğiniz beraat kararı, İslâm gençliğinin, İslâm dünyasının bu dehşetli afetten tesirli bir şekilde kurtulmasına sebep olacaktır. Ve beni Bediüzzaman ve onun eserlerine kopmaz bir bağla bağlayan saikten biri de budur.” Ah Zübeyir Ağabey. İyi ki bu günleri ve dinsizlik dehşeti ile yanan dünyayı ve özellikle de Çin’i görmedin. Bir değil, bin değil, milyon değil, milyarlarca insan bu ateşin içine düşmüş. Medeniyet fantezilerinin sarhoşluğu ile bir sağa bir sola yalpalayıp duruyorlar. Ölümü hatırlarına getirdiği için “sı” ifadesini yani dört rakamını her yerden silmişler. Sanki onu görmeyince, hatıra getirmeyince ölümden kurtulacaklar. Bu ne dehşetli bir akılsızlıktır ya Rabbi! Muhterem okuyucular, bu dehşetli afetten korunmanın en önemli yolu Risâle-i Nurlardır. Nasıl ki komünizm dehşetinden Nurlar sayesinde vatanımız mahfuz kaldı, işte bu dinsizlik belâsından kurtuluşun da en kestirme ve kolay yolu bu eserleri okumak iledir. Maazallah, Çin başta olmak üzere dünyanın her yerinde alevlenen bu dehşetli yangına düşmekten kurtulamayız. Rabbimden cümlemizin imanla yaşamasını ve imanla kabre girmesini niyaz ederim. 13.09.2010 E-Posta: [email protected] |