Vehbi HORASANLI |
|
Çin’de Ramazan |
Son iki yıldır Ramazan ayını Çin’de geçirmek nasip oldu. Geçen yıl Şanghay’a yakın bir adada tersane onarımlarına girmiş iken bu sene de Guangzhou (Gonco diye telâffuz ediyorlar) yakınlarındaki tersaneye girdik. Buradan da yine bir Çin limanına yükleme yapmak için gideceğiz. Seyirde iken oruç tutmak nispeten daha kolaydır. En azından kaptan olduğum için Ramazan süresince bazı kolaylıklar sağlama imkânım oluyor. Meselâ yemek saatlerinde mesai yapıp akşam dinlenme saatini uzatmak gibi. Lâkin tersanede iken günlük mesaî programını değiştirme imkânı hemen hemen hiç yok. Zira yabancı bir ülkedesiniz ve İslâm’dan haberi olmayan insanlar ile çalışıyorsunuz. Fakat yine de her Ramazan’da olduğu gibi bu ülkede de Ramazan ayı güzel geçiyor. Gemide oruç tutanların sayısı bir hayli fazla. Eskiden ilk birkaç gün sayı fazla olurdu sonraki günlerde ise sayı gittikçe azalırdı. Fakat bu gemide ise durum hiç değişmedi. 2. Makinist’in ifadesine göre “Eğer bir kişi orucu bıraksa, ben de bırakacağım, ama kimse bırakmadı, işte bu yüzden ben de devam ediyorum.” Demek ki insanlar birbirlerini olumsuzda da, olumlu işlerde de çok etkiliyorlar. Bulunduğumuz bölge, Çin’in en güney tarafı, ekvator çizgisine oldukça yakın bir bölge. Haliyle yaz mevsimi de olunca hava bir hayli sıcak. İftar yemeğinde gözümüz hep suda. Suyun ne kadar güzel bir nimet olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Artık teknoloji her konuda olduğu gibi iftar ve sahur saatlerinin belirlenmesinde de çok yararlı oluyor. Sağ olsun Diyanet İşleri Başkanlığı internet sitesinde dünyanın neresinde olursanız olun o bölgeye ait namaz vakitlerini yayınlıyor. İkinci kaptanlar almanakla uğraşıp güneşin doğuş ve batış saatlerini hesaplamak zorunda kalmıyorlar. Sadece bulunduğun şehrin ismini yazman yeterli, basıyorsun düğmeye bir aylık Ramazan imsakiyesi hazır. Salonlara asıp hem namaz vakitlerini, hem de iftar ve sahur vakitlerini gün ve gün rahatça belirleyebiliyoruz. Çinli tersane işçileri oruçtan habersiz. Lâkin bir kısım okumuş yazmış adam ve mühendisler Müslümanların Ramazan ayında oruç tuttuğunu biliyorlar. Geçen gün bir sigorta yetkilisi bana sigara ikram etti. Sigara içmediğimi, ama içsem bile gündüz vakti Ramazan ayı olduğu için içmemem gerektiğini anlatınca, oruç ile ilgili sorular sormaya başladı. Öncelikle nasıl oruç tutulduğunu sordu. Bunu anlattıktan sonra orucun faydalarını sordu. İbadetler Allah rızası için yapılır. İbadette fayda ve zarar gözetilmez, lâkin hiçbir dine inanmayan Çinlilere bunu anlatmak bir hayli güç tabi. Fakat yine de orucun bazı hikmetleri konusunda anlatmış olduğum bilgilerden etkilendiğini fark ettim. Zira sonunda güzel bir ibadet olduğunu ifade etti. Her şeyden önce oruç tutarak fakir insanların nasıl yaşadıklarını daha iyi anlamış olduğumuzu söyledim. Çin gibi çok büyük ve bir o kadar da fakir insanların çok olduğu ülkede empati yapmanın güzelliği hemen ortaya çıktı tabiî ki. Müslümanların bu ibadeti onun çok hoşuna gitti. İkinci olarak oruç sayesinde bazı organlarımızın dinlendiğini ve sağlığımız açısından bunun çok yararlı olduğunu anlatmaya çalıştım. Fakat ne demek istediğimi kolay kolay anlatamadım. Belki de anlaması mümkün değildi. Zira yemek kültürleri bizden çok farklı, herşeyden önce ne bulurlarsa yiyorlar. Organlarımızın sindirim esnasında yorulduğunu, aynı fabrikalar gibi senenin bazı günlerinde bakıma ihtiyaç duyduğunu söyleyince biraz ikna oldu. Sohbetimiz sonunda inançlı olmanın güzel bir şey olduğunu sigortacı muhatabımdan da dinlemiş oldum. Çinli insanlar inançsız olmaktan hiç de mutlu değiller. Dini konularda çok sorular soruyor ve öğrenmeye çalışıyorlar. Bu konuda bol bol konuşma fırsatımız oldu. Çin’de şişman bir insana rastlamak neredeyse imkânsız. Obezite diye bir sorunları yok. Zaten ufak tefek insanlar. Biz onların yanında ızbandut gibi görünüyoruz. Bir de iri yarı İskandinav insanları ile yan yana gelseler çok ilginç olurdu. Çin’de her şey ucuz lâkin yiyecek fiyatları birer istisna. Belki de bu yüzden şişman insanlara rastlanmıyor. Tersane işçileri fazla mesaiye kaldığı zaman yiyecekleri dışarıdan geliyor. Ne yediklerine baktığımızda şunu görüyoruz. Pirinç lapası ve bazı haşlanmış sebzelerden oluşan bir yemek. İki çubukla yemeye çalışıyorlar. Rahmetli babam onların bu çubuklarını görünce “Elbette kilo alamazlar, bu çubuklarla insan doymaz ki” der, biz de gülerdik. Fakat çatal ve kaşık yerine kullandıkları bu çubuklarla öyle hızlı yiyorlar ki şaşmamak elde değil. İşin bir de püf noktası var. Bu insanlar tabaklarını neredeyse çenelerine dayayarak yemek yiyor. Haliyle ağzına götürürken yolda düşürme şansları olmuyor. Öyle olunca çubuk değil şiş bile olsa yenir. Fakat yine de bu çubukları pek mahirane kullanıyorlar. Ben bunlarla yemeye çalıştım çok zorlandım, yediklerimin yarısı yolda düşüyordu. Çin’e gelince elbette anlatacak çok şey var. Fakat yazımızın ayrıldığı yeri aşmamak da gerekiyor. O halde Çin hatıralarını bir başka yazıya bırakıp bütün kardeşlerimizin Ramazanını tebrik eder, Rabbimden Âlem-i İslâm’a hayırlar getirmesini niyaz ederim. 24.08.2010 E-Posta: [email protected] |