Ahmet DURSUN |
|
Futbolcular ve memurlar |
Genel bir tesbit olan bu yazının Türkiye’deki özel-tüzel kişiliklerle, kurum ve kuruluşlarla, siyasetçilerle ve referandumla uzaktan yakından alâkası yoktur. Memur, yüce devletün hizmetinde aylıkla çalışan, haşmetlü büyüklerinin taht-ı emrinde vazife ifa eden zat-ı muhterem olarak müsemma olsa da, kadim bir meslek olan memurluk; halk içinde, yan gelip yatma mesleği olarak muteberdir. Futbolculuk dahi, modern zamanların gladyatörlüğüdür. Çağımızın köleleri olan futbolcular, memurların aksine, “yan gel yat Osman!” mantığının tamamen dışında; koşmak, zıplamak, hoplamak, amuda kalkmak, kafa atmak, tekme sallamak, karpuzu havada yakalamak gibi büyük kabiliyet isteyen ameliyelerle nam salmışlar, şan kazanmışlardır. Futbolcuların ‘transfer’ olarak adlandırılan bir piyasada “alınır satılır” olmaları, zamanla bir kişilik özelliği ve hayat tarzı olur. Satma, satışa getirme, yan çizme olarak ortaya çıkan bu özellikler; yetiştiği yere sırtını dönme, hocasını tanımama, ‘u dönüşü’ yapma, gömlek/forma değiştirme gibi değişik formlarla tezahür eder. Yirmi iki çıplak, bir yuvarlak, üç salak, binlerce ahmak bilmecesindeki yirmi iki çıplağa tekabül eden futbolcular; iki yakası bir araya gelmeyen adam, yamalı, yırtık donlu, gariban… gibi lâkaplarla anılan memurlardan bir çok yönüyle ayrılır. Memur işini bilir, futbolcu sözleşmesini. Memur amirini tanır, futbolcu menajerini. Memur “peki karıcığım” diyerek evde; futbolcu, “peki başkanım” diyerek sözleşme masasında son sözü söyler. Memur, ‘bugün git yarın gel’cidir. Yetenekleri yaptığı iş ile sınırlıdır. Futbolcu girişimcidir, pazarlamacıdır; iyi reklâmcıdır. Tribünlere oynamasını, aldatmasını, büyülemesini iyi bilir; tiyatrocudur. Hafif bir tekme karşısında kendini öyle bir yere atar, öyle bir feryat eder ki, onun Çanakkale Savaşları’nda hain bir İngiliz kurşununa hedef olduğunu sanırsınız. Memur müşfiktir! yemez yedirir. Bu fani dünyada bir dikili ağacı yoktur; havuzlu villaları ya kooperatif işidir ya da toto-loto gibi ikramiyelerle alınmıştır. Olmadı, kayınpeder mirasıdır. Dürüst adamdır vesselam… Memur, değişimden korkar, statükocudur, sahip olduğu iki kuruşluk koltuğun hep altında kalmasını ister. Birilerinin koltuğuyla oynama ihtimali onu çok korkutur. Bu korkuyla koltuğuna öyle yapışır ki, kafasını kaldırıp etrafına bakamaz, etrafında olup bitenleri göremez. Herkes aya giderken o yaya kalır. Futbolcu değişimcidir, değişime açıktır. Sık sık gömlek değiştirir, hedefleri için bundan sakınmaz. Pragmatistlik onun için bir hayat tarzıdır. Kazanamıyoruz, çok vergi veriyoruz edebiyatını bol bol yaparken havuzlu lüks villalarda oturmaktan, lüks arabalara binmekten geri durmaz. Futbolcunun dikili ağacı öylesine çoktur ki, bazen karalar yetmez, yatırımlar denizde devam eder, okyanusları aşar. Memur garanticidir, kurumuna göbekten bağlıdır. Amirim, aslan müdürüm, canım efendim gibi lâkırdılar en sevdiklerindendir. Memurluk literatüründe, “Memleketi ben mi kurtaracam, amaaan boş ver, bu memleket adam olmaz, sen işini bilirsin, ayın bugün kaçı, zam var mı zam, gibi klişeleşmiş ifadeler oldukça popülerdir. “Şikâyet” onların göbek adıdır. Futbolcunun göbekten bağlı olduğu tek şey paradır. Parayı elde etmek için sürekli kendini yenilemek hatta kendini aşmak gerekir. “Golümü atarım paramı alırım, garanti para isterim” temel felsefeleridir. “El var hoca, bal gibi penaltı, yavaş gir, çenen değil ayakların konuşsun, hocam bi gözlük alalım sana, gibi lâkırdılar, siz duymasanız da, saha içinde bestsellerdir. Memur karamsar, bedbin, bezgin ve yasakçıdır. Bu hal fikrine ve zikrine de yansımıştır. “Olmaz, zor iş, mümkünatı yok” gibi olmazlarını “hayır” ile güçlendirir. Futbolcu kazandığı ölçüde iyimser ve nikbindir. “Evet” sevdikleri bir tarzı yansıtır. Futbolcular ve memurlar… Ortak özellikleri; hep alırlar, almasını severler, vermekten hoşlanmazlar. ‘Hepçi’dirler. Hep bana, hep bana… Nerde görseniz tanırsınız. Bu günlerde farklı yerlerde karşılaşırsanız, şaşırmayasınız; golü de yemeyesiniz. 19.08.2010 E-Posta: [email protected] |