Ali Rıza AYDIN |
|
Adalet, insanlığın temelidir! |
“İnnellâhe ye’müru bil adli vel ıhsâni ve itâi zil kurbâ ve yenhâ anil fahşâ vel münkeri vel bağy yeızüküm lealleküm tezekkerûn.” 1 Cenâb-ı Hak böyle buyuruyor. Yani, “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; fuhşiyâtı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" deniyor, Kur’ân-ı Kerimde. Lügatta, hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi; hakka riâyet ve hukuk kurallarının eşitlik ilkesine göre uygulanması mânâsına gelen adalet, şu toplum hayatının bir nizamı olmalı. Çünkü adalet, sadece, karşıdaki kişiye hakkı teslim değil ki. Çerçevesi geniş bunun… Her şeye karşı bir cihette mes’ulüz. Önce, bize vedîa olarak, emanet olarak ihsan edilen vücut hanemize; hanemizdeki lâtifelere; lâtifelerin de maddî ve manevî hukukunda âdil olmak esastır. Onlara haklarını teslim etmek gerekir. Midenin ateşine su, ruhun yangınına “Hû” ile koşmak gibi… Kurdun kuşun, bütün mahlûkatın hukukunu unutmak hiç insafa sığar mı? Kişi, anasına atasına, evlâdına ıyâline, hayattaki bütün cana; hatta gerektiğinde, düşmanına dahi adaletli olacak. İdareci, raiyetine, teb’asına yani, halkına adaletle muamele etmek ve onları görüp gözetmek zorundadır; bundan sorumludur. Hazret-i Ömer (ra): “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!” 2 diyor, Mehmet Âkif’in manzum diliyle. Âyet-i kerîmede: “Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” 3 buyruluyor. Peygamber Efendimiz (asm) Mekke’yi fethedince, Kâbe’ye bakan Osman b. Talha kapıyı kilitlemiş, Kâbe’nin üzerine çıkmış ve anahtarı vermeyi reddederek: “Senin peygamber olduğunu bilseydim onu verirdim” demişti. Yani, Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâmın peygamberliğini tanımadığını ima etmişti. Hz. Ali (ra) anahtarı zorla ondan aldı, kapıyı açtı. Peygamberimiz (asm) içeri girerek iki rekât namaz kıldı, çıkınca Hz. Ali’ye (ra) “Anahtarı eski görevliye vermesini ve ondan özür dilemesini” emretti. Bu olay Osman b. Talha’nın Müslüman olmasına vesile oldu. Adaletin meyvesine orijinal bir örnek! İnsanın, adaletle muâmele etmesi, insanlığın temeli olduğu gibi; adaletin tecellisine yardımcı olması da, bir insanî görevdir. Hiçbir korku, hiçbir endişe buna engel olmamalı. Çünkü emr-i İlâhî var. Cenâb-ı Hak: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun” 4 diyor. Bediüzzaman: “Evet adalet iki şıktır: Biri müsbet, diğeri menfîdir. Müsbet ise, hak sahibine hakkı vermektir” 5 dedikten sonra: “İkinci kısım menfîdir ki, haksızlıkları terbiye etmektir” tesbitinde bulunuyor. Rabbimiz, kâinattaki bütün harekât ve deveranla; zerreden küreye kadar bütün mahlûkata, adaletle hükmetmekte; ibâdına da, adalet üzre olmalarını emretmektedir. İnsanın eli, insanın dili, insanın fikri fesada meyletmedikçe, mesele yok. Gel gör ki, çoğu zaman hak yerini bulmuyor. Demek, birgün, bulacağı bir yer var! “Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor!”
Dipnotlar:
1- Nahl Sûresi, 90. 2- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, 97. 3- Nisa Sûresi, 58. 4- Nisa Sûresi, 135. 5- Said Nursî, Sözler (yt), 82. 6- A.g.e., 54. 19.08.2010 E-Posta: [email protected] |