Mehmet KARA |
|
12 Eylül bir adım olsun |
Tatille geçen üç haftalık bir aradan sonra tekrar yazmaya başladığımızda kendimizi yoğun bir gündemin içinde bulduk. Bir taraftan referanduma sunulacak anayasa paketi için liderlerin il il gezmeleri devam ederken, diğer yandan “Balyoz darbe planı dâvâsı” nedeniyle 102 kişi için yakalama kararı çıkarıldı. Diğer yandan da bütün bunların gölgesinde toplanan Yüksek Askerî Şûrâ vardı. Bu seneki YAŞ toplantısı hayli hareketli geçti, geçiyor. Şûrâ toplantısının hemen öncesinde İstanbul 10. ağır Ceza Mahkemesinin 28 general hakkında verdiği yakalama kararı şûrâyı önemli hale getirdi. Hele bu generallerden 11’inin terfi beklemesi hukukî bir tartışmayı başlattı. Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı hukukçuları ile Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay hukukçuları arasında zıt görüşler ortaya çıkınca bu durum YAŞ toplantısının daha bir dikkatle izlenmesine sebep oldu. Bunun üstüne bir de YAŞ toplantısı devam ederken Kara Kuvvetleri Komutanı olması beklenen 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın “internet sitelerinin yeniden yapılandırılması andıcı” sebebiyle ifadeye çağrılması toplantıyı daha önemli hale getirdi. Hem yaş toplantısı öncesi, hem de toplantısı sırasında Cumhurbaşkanının hem Başbakan hem Genelkurmay Başkanı ile sürpriz şekillerde gece yarıları görüşmeleri ile Başbakan’ın bakanları ile sık sık görüşmesi YAŞ’ın hareketli geçeceğinin habercisiydi.Şûrânın üçüncü günü, Gül’ün Şûrâ üyelerine öğle yemeği öncesinde başbakanla sonrasında da Genelkurmay Başkanı ile görüşmesi, başbakanın da toplantılar sonrasında Adalet ve Milli Savunma bakanları ile görüşmesi bir anlaşmazlığın olduğunun göstergesi olarak yorumlandı. Gül’ün, “YAŞ normal toplantısını yapıyor. Aramızda son değerlendirmeleri yaptık. Her şey gayet normal” sözleri de toplantının gergin geçtiği ve anormal gelişmeler olacağı gerçeğini örtemedi. Her yıl irtica suçlamasıyla hiçbir gerekçe gösterilmeden ordudan atılan askerler sebebiyle tartışmalara neden olan YAŞ toplantısı, bu sene haklarında yakalama emri bulunan, ancak günlerdir teslim olmayan Balyoz davası sanıklarının gölgesi altında yapıldı.Son yılların en sıkıntılı ve kritik YAŞ toplantısı 4 günlük bir çalışmadan sonra kararlarını açıklarken, listede eksikliklerin olması dikkat çekti. Genelkurmay Başkanlığı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığına atamama yapılmamasına rağmen listeler açıklandı. Balyoz planında adı geçen 11 general ve amiral terfi edilemezken, bir ilke de imza atıldı. Uzunca yıl sonra ilk kez YAŞ’da ihraç kararı alınmadı. Netice itibariyle orduda bu atamalardan sonra taşlar yerinden oynamış oldu. YAŞ kararları önümüzdeki günlerin tartışma konusu olmaya devam edecek olsa da Türkiye’nin önümüzdeki aylardaki en önemli gündem maddesi kısmî anayasa değişikliği referandumu olacaktır. Referanduma bir aydan biraz fazla zaman kalmasına rağmen Bursa’nın İnegöl ve Hatay’ın Dörtyol ilçelerindeki olayların henüz aydınlatılamamış olması da referandum gündemi ile at başı gidecek bir gündem maddesi olacak. 12 Eylül’de yapılacak referanduma ilişkin havalimanları ve gümrük kapılarında oy kullanma işlemi başlamışken, anayasa değişikliği referandumu, partilerin güç yarışına dönüştürüldü. Paketin içeriğinden ziyade liderler, referandumdan 9-10 ay sonra yapılacak genel seçimlerde partilerini oy oranlarını artırma telaşına düştüler. Bu yüzden de il il gezerek bir taraftan liderliklerini pekiştirmeye diğer yandan da partilerinin oy oranlarını arttırmaya çalışıyorlar. Bu da milletin kafasını karıştırıyor. Adeta kampanyaya dönüştürülen bu gezilerde liderler sertleştikçe sertleşiyorlar, rakiplerini acımazsızca eleştirirken, son yıllarda sürdürülen kutuplaşmayı devam ettiriyorlar.Yeni bir anayasa yapma hedefiyle yola çıkmalarına rağmen sadece 26 maddelik değişiklikle milletin önüne çıkanların şimdilerde, “Halk bu anayasa paketine ‘evet’ diyerek darbe anayasasını tarihe gömecek” veya “bu değişiklikle anayasayı demokratikleştirecek” demeye başlamaları dikkat çekici. Diğer yandan da “hayır”cıların paketin içeriğinden çok iktidarı farklı konularda eleştirmeleri de ibretliktir. Getirilen değişiklikler yeterli görünmese de, daha önce atılan 16 yamadan büyük bir yama olarak görülse de ihtilal ürünü anayasada yapılacak değişiklikleri demokratikleşme adına bir adım olarak görmek gerekir. Bu paketin eksik ve yetersiz olduğu faydasız olduğu anlamına gelmemektedir. Zira demokratikleşme adına atılan adımların büyüğü ve küçüğü olmaz. Bunu particilikten bağımsız olarak düşünmek ve daha sivil ve demokratik bir Türkiye için gereken bir düzenleme olarak kabul etmek gerekir. Dolayısıyla pakete “evet” dememek için herhangi bir sebep yoktur. İlerde yapılacak yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın ön adımı olarak 12 Eylül’de yapılacak bu düzenlemeyi desteklerken, yeni anayasanın takipçisi olacağımızı belirtelim. Bu değişiklikler anayasayı tam olarak demokratikleştirmeyecek, sadece demokratikleşmeye doğru bir adım atılmış olacaktır. Bu yüzden de yeni, sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasadan vazgeçilmemelidir. Yani, yeni bir anayasa ihtiyacı bu paketle gölgelenmemeli. Referandumdan hangi sonuç çıkarsa çıksın gündem yeni bir anayasa olmalıdır. Çünkü, şurası gerçek ki, bu anayasa değişikliği kabul edilse de ihtilal ürünü 1982 anayasasının ruhu yerinde duracaktır. 06.08.2010 E-Posta: [email protected] |