Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
YAŞ sonrası |
Yüksek Askerî Şûrâ toplantıları dört, daha doğrusu üç buçuk günde tamamlanır ve dördüncü gün öğleye doğru kararlar açıklanırdı. Bu defa kararlar dördüncü günün gecesinde, en önemli maddeleri eksik olarak açıklandı. Listede, yeni Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanının isimleri yer almadı. Sebep, teamüllere göre KKK’na getirilmesi âdet olan 1. Ordu Komutanının hükümet tarafından veto edilmesi ve Genelkurmay’ın bu vetoya direnmesi üzerine ortaya çıkan belirsizlikti. KKK’na atama yapılamayınca, şu anda bu görevde bulunan ismin yine teamüller gereği Genelkurmay Başkanlığına intikali de askıda kaldı. Hükümetin belirsizliği aşma formülü, mevcut Jandarma Komutanını KKK’na kaydırmak. Ama buna yönelik Genelkurmay direnişinin niye kırılamadığı ve kararnamenin niçin eksik yayınlandığı, cevabı verilmesi gereken ciddî bir soru işareti. Çıkan kararnameye göre, TSK zirvesinde komutanların değişmesi söz konusu olan üç kritik koltukla ilgili belirsizlikler var: Yeni Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanının kimler olacağı ve yerine atama yapıldığı açıklanan mevcut Jandarma Komutanının durumu belli değil. Hükümetin elinde ikinci bir “alternatif kararname”nin bulunduğu haberleri de dikkat çekici. Aslında önceki dönemlerde özellikle darbelerle devrilmiş hükümetlerin hiç sahip olmadığı bir avantaj olarak, sivil irade ile uyumlu bir Çankaya faktörünün bulunduğu bir ortamda, iktidarın bu konuda çok daha rahat hareket etmesi ve böyle bir belirsizliğe de meydan vermemesi gerekirdi. 12 Mart’ta Çankaya’da, muhtıranın yayınlanmasını engellemek için uğraşan Başbakana “Beni de devreden çıkardılar” diyen bir Cumhurbaşkanı oturuyordu. 12 Eylül öncesindeki Köşk sakini ise darbe hazırlığı yapanlara akıl veriyordu: “Karda kışta darbe yapılmaz, tanklar çamura saplanır, müdahale için havanın iyi olduğu mevsimi seçin.” Şimdi ise Çankaya’da, üstelik 27 Nisan fırtınasının ardından seçilen sivil bir isim var. İktidarla uyumlu, devlet kurumlarının ahenkli işlemesine çalışan ve demokrasiye bağlı bir Cumhurbaşkanı. Tartışmalı 1. Ordu Komutanının veto edilmesi kararı elbette ki doğru ve isabetli; ama neticede oluşan tablo sıkıntılı. İnşaallah bu hal çok sürmez. Balyoz sanığı general ve amirallerin çoğu için “Bu YAŞ’ta terfîleri zaten söz konusu değildi” deniliyordu. Öyle de oldu. Buna karşılık, internet andıcı için 1. Ordu Komutanı ile birlikte ifadeye çağrılan Genelkurmay Adlî Müşavirinin ise tuğgenerallikten tümgeneralliğe terfî ettiği açıklandı. Yine tartışmaların odağındaki isimlerden biri olan 2. Ordu Komutanı, Genelkurmay karargâhında Eğitim ve Doktrin Komutanlığına atandı. 1. Ordu Komutanlığına getirilen ismin sicilinde ise, 28 Şubat’ta görev yaptığı Sincan’da tankları yürütmek ve daha önce KKK Okullar Daire Başkanı iken orta dereceli askerî okul kütüphanelerindeki dinî eserlere yasak koymak gibi kayıtlar var (Bkz. Ordu ve Demokrasi kitabımız, s. 96-7). Tepedeki krizden ihraçlara fırsat kalmadığı anlaşılan YAŞ’la ilgili ilk izlenimlerimiz bunlar... *** Sami Selçuk’tan mesaj var Önceki gün çıkan “12 Eylül’le hesaplaşmak” başlıklı yazımızda, geçici 15. maddeyle ilgili yorumlarından aktarmalar yaptığımız Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk’tan şu mesajı aldık: Birçok televizyon konuşmamda ve yazılarımda geçici 15. maddenin kaldırılmasını önerdim. Gerekçem şu idi: Sağlıklı bir hukuk düzeninde böylesine ayıplı bir madde yer alamaz. Bir hukukçu olarak bu maddeden utanç duymaktayım. Ayıplı madde tez elden kaldırılmalı. Bu bir. Peki, kaldırılırsa hukukî sonuç doğurur mu? Hayır. Doğurmaz. O nedenle topluma boş yere umut vermeyelim. Gerekçelerini biliyorsunuz. Bu iki. Ben bir hukukçuyum. Önüme gelen bir metne bu gözle bakarım. Asla kimin ve hangi niyetle hazırladığı beni ilgilendirmez. Bu da üç. 06.08.2010 E-Posta: [email protected] |