Cevher İLHAN |
|
Gerçek gündem harcanıyor… |
Referandum anaforunda siyaset “Anayasa değişiklikleri”ni yeterince tartışmadığı gibi, karşılıklı siyasî söylemlerle Türkiye’nin ciddî olarak ele alması gereken gerçek gündemi de güme gidiyor. Yapılan değişiklikler arasında yer alan ve 28 yıldır yürürlükte olan “darbe anayasası”nın darbecileri koruyup kollayan geçici 15. maddesinin kaldırılmasıyla darbecilerin yargılanıp yargılanmayacaklarıyla başlayan ve darbelere gerekçe gösterilen TSK İç Hizmet Kanunu 35. maddenin kaldırılması atışmasıyla devam eden, en son geceyarısı e- muhtıranın bir türlü soruşturulmamasıyla devam eden kargaşada, konuşulan konular yarım yamalak kalıyor. En iddialı “demokratik açılımlar”, hak ve hürriyetler alanında fevkalâde ehemmiyetli söylemler ortaya atılıyor; lâkin bunlar iktidarla muhalefet arasında bir türlü siyasî stratejiye, kalıcı gündeme ve ortak tartışma konusuna dönüştürülmüyor. İktidar ve muhalefet, hoşuna gitmeyen hususları, savsaklıyor… Ve tam bu esnada terör örgütü onca karakol baskını ve askerî birlik saldırısının akabinde, özellikle İnegöl ve Dörtyol’daki kışkırtmalara karşı Hakkari’den, Van’dan Mersin’e terör örgütünün tahrikleriyle, terörist başı Öcalan’ın “şehirlerde orta ölçekli isyanlar” şantajıyla ileri sürdüğü misilleme provokatif bombalı, molotoflu olaylar devam ediyor. PKK, otuz bin insanın ölümüne sebebiyet veren ve terörde ilk kez adını duyurduğu 15 Ağustos 1984’teki Eruh baskınının “ilk kurşun günü”nün 26. yılında âdeta meydan okuyor. Diğer yandan, Türkiye, Pazar gününden bu yana Yüksek Askerî Şûrâ’ya odaklanmış. Medyada, emekli ve muvazzaf toplam 102 askerin beş ay sonra duruşma tarihi verilen tutuklama kararı ile YAŞ toplantısı hararetle işleniyor.
GEÇİŞTİRİLEN GARÂBET… Günlerdir peşpeşe toplantılar ve zirveler yapıldı. Haklarında Balyoz davasında mahkemenin gözaltı kararı verdiği muvazzaflar Cumhurbaşkanı’yla, Başbakan’la, Millî Savunma Bakanı’yla toplantılara, yemeklere, kokteyllere katıldı. İçişleri Bakanı’yla yanyana durdu. Cumhurbaşkanı’yla, Başbakan’la, bakanlarla, haklarında tutuklama kararı bulunanlar karşı karşıya oturdu. Aynı fotoğraf karesinde yer aldı. Kimse bu garâbeti sorgulamıyor. “Mâsumiyet karinesi” çelişkili yorumlanıyor. Başka zaman “demokratlık” adına mangalda kül bırakmayan iktidar partisi muhibbanları, bu kez tersine bir savunmayla bu çarpık durumu “hassasiyetler”e ve “askerlerin yıpratılmaması” gibi “gerekçeler”e bağlayıp geçiştiriyorlar. Oysa, herhangi bir vatandaşın bu tarz bir “ayrıcalık” görmesi mümkün değilken, sözkonusu farklı muamele hakkında İçişleri Bakanı, bu konudaki soruları “Merkez komutanlığı görevi” diye savuşturuyor. Yine Türkiye’de dünden bugüne aslında sanığın kaçmasına ya da delil karartmasına karşı bir tedbir olan “tutukluluk” halinin bir infaz ve cezâlandırma olarak insafsızca istimalinin akıbeti de sorulmuyor... Böylece, demokratikleşme adına yapılan referandum sath-ı mailinde günübirlik politik polemiklerle demokratikleşme ve özgürlüklere dair önemli konular tam bir harc-ı âlemle harcanıyor… 06.08.2010 E-Posta: [email protected] |