Cevher İLHAN |
|
“E-muhtıra” muamması… (2) |
Gerçek şu ki “e-muhtıra” üzerindeki belirsizlikler durdukça istifhamların ardı arkası kesilmeyecek… Özellikle Dolmabahçe görüşmesine dair açıklık getirilmedikçe sorular üşüşecek… “27 Nisan e-muhtırası için AKP iktidarının devam etmesi amacıyla hazırlandı; Büyükanıt ile Erdoğan bu meselede işbirliği yaptı” iddialarına tutarlı bir cevap verilmediği sürece konu gündemden düşmeyecek. Gelinen vasatta, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın mahallî ara seçimde Burdur’un Yusufça beldesinde söylediği, “Bu hükûmetin ve bu partinin başında, birisi öksürdüğü zaman arkasına bakmadan kaçan, aksırdığı zaman şapkasını alıp giden birisi yok; başımıza çok şey geldi, ama dimdik duruyoruz!” sözlerine karşı, 28 Şubat sürecinin aktif isimlerinden emekli koramiral Atilla Kıyat’ın, “Öksürdüler biz ise dimdik duruyoruz’ derlerse ben de ‘Öksürene ne yaptın?’ diye sorarım; öksürenle yaşam boyu sırdaş-kanka oldunuz” sözleri, dikkat çekici. Kıyat’ın “Tek başına e-muhtıra’yı veren Genelkurmay Başkanıydı ve buradaki en önemli konu bu e-muhtırayı TSK da beğenmemiştir. Hiçbir TSK komutanı bu muhtıra verildi diye komutanıyla gurur duymamıştır. Eğer siz birisini Genelkurmay Başkanı olarak ‘Onu Cumhurbaşkanı görmek istemiyorum’ derseniz ve sonra bu kişi Cumhurbaşkanı olursa sizin ertesi gün istifanızı vermeniz, o makamdan ayrılmanız gerekir. İşte TSK’nın itibarını zayıflatma konusunda başkaları başarılı olamıyor, ama maalesef bizim içimizdeki olaylar TSK’yı böyle yıpratıyor” cümlesi, e-muhtıranın amacı hakkındaki istifhamları arttırıyor. (Star Tv, Ruhat Mengi, “Her Açıdan” programı, 15.11.2009; gazeteler, 16.11.2009)
DARBELER VE MUHTIRALAR Ancak asıl muamma şu: AKP iktidarı döneminde düşünülmüş, henüz “plânlanma” safhasındaki darbe teşebbüsleri soruşturuluyor; lâkin “e-muhtıra” teğet geçiliyor. Meşrû hükûmetleri silâh zoruyla deviren, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’i kapatıp demokrasiyi inkıtaa uğratan, yüzbinlerce vatandaşı gözaltına atıp işkence eden kanlı darbeler ve muhtıralar soruşturulmuyor. 12 Eylül döneminde idam sehpasına gidenlerin “mektupları”nı gözyaşları içinde okuyan Başbakan ve hükûmeti, asıl darbeyi ve darbecileri hesâba çekmiyor. 15. madde kaldırılıyor, ama “zamanaşımı” kaydı duruyor. Yine “demokrasiye balans ayarı vermek” için tankları sokaklarda yürüten, millet irâdesini gasbedip devleti felç eden, yüksek yargıyı, gazetecileri, iş adamlarını, bürokrasiyi karargâhta toplayıp dakikalarca ayakta alkışlatan, yüzbinlerce vatandaşı fişleyip mağdur eden 28 Şubat “postmodern darbe” dayatıcılarının ifâdesine başvurulmuyor. Erdoğan’ın da tek Müslüman Başbakan olarak “cesâret ödülü” aldığı Amerikan Yahudi lobisinden, “laikliğe hizmetlerinden dolayı” İbranice ilâhiler eşliğinde ekmek-şarabın dağıtıldığı merâsimde “madalya” alan, “başarılı-iyi yolda” bulduğu AKP hükûmetinin “vizyonu”nu öven emekli Orgeneral Çevik Bir’le tankları Sincan sokaklarında yürüten emekli Tümgeneral Erol Özkasnak başta olmak üzere 28 Şubat süreci başaktörlerinden hiçbiri yargılanmıyor. Ve “27 Nisan e-muhtırası”nı ve bizzat kaleme alanı sorguya çekmiyor. Yazana “üstün hizmet madalyası” takıp milyarlık zırhlı arabayla ödüllendiriyor. Özetle “E-muhtıra” bir “öksürük”se, öksürenle kapalı kapılar arkasında “sırdaş” olma hali ve “e-muhtıra” muamması devam ediyor… Peki neden? 02.08.2010 E-Posta: [email protected] |