Halil USLU |
|
Vefatlar ve yaylalar |
Sırlar ve hikmetlerle dolu olan misafirhane-i dünyamızda her şey ardı ardına akıp gitmektedir. Bir yanda vefatlar, bir yanda doğumlar ve bir yanda da yaşayanların yayla özlemi ve sevgisi. Dünyada izn-i İlâhî ile kaldığımız müddet içinde, bu akışın içinde çalkalanıp gideceğiz. Nasıl gideceğiz? Alkışla mı? Duâlarla mı? Aziz olarak mı? Rezil olarak mı? Bu ve benzeri muammayı çözenler çok büyük bahtiyarlar. Fakat ülfet ateşi ve vurdum duymazlık bizleri şu müthiş sıcak gibi kavurup gitmektedir.. Dâvet aldığımız Çorum-Kastamonu sınırları arasındaki “Kargı Yaylası” pikniğine arkadaşlarımla giderken ilk durak yerimiz Konya Cihanbeyli ilçesi Mevlânâ unları Yılmazkartlar ailesi, daha sonra Konya Tavşançalı beldesinde Cuma namazı ve muhterem Rahim Alp ve işyeri oldu. Daha sonra Ankara üstünden özellikle Kırıkkale... Çünkü bundan 40 gün önce aramızdan vatan-ı aslîsine giden, nurun ayrı bir kahramanı, gönül ehli eğitimci ve Kırıkkale eşrafından merhum Ahmet Özkan’ın evine taziyette bulunduk. Aynı günün akşamında Yeni Asya vakıf binasında taziyet ağırlıklı, vefatların tatlı müjdeli yüzünü içine alan başta âyetler, hadisler ve Risâle-i Nur Külliyatı’ndan esintilerden tâ Yunus Emrelere kadar gönül tellerine vurduk. Herkes bahtiyarlar silsilesinden ve kabre duâlarla giden Ahmet Özkan merhumun güzelliklerinden bahsetti. Bizim de uzun yıllardır tanıdığımız kardeşimizin yüzünde, lisanında ve kalbinde daimâ tebessüm neşe ve sürur vardı. Tefrikaların, kırgınlıkların yanında yer almazdı. Kırıkkale denince hep onu arar ve hatta kürsilerden ismen sorardım “Nerede?” diye. Sonradan ruhumun onun gideceğini hissettiğini anladım. Ertesi sabah Kırıkkale’den Çorum Alaca ilçesine kısa kısa molalarla vardık. Muhterem Zeki Yağlı, ailesi ve misafirleriyle bir çok konuda tefekkür ve istişareler yaptık. Alaca’nın, yıllar önce verdiğimiz konferans döneminden çok farklı bir şekle geldiğini müşahede ettim. Münbit ve istikbale bakan, her cihetle başarıya koşan Türkiye’deki 924 ilçemizden bir tanesi. İnşâallah Hüseyin-i Gazi mezarı, türbe veya müze hâline gelir. Akşamında mutlaka almamız gereken ve leblebi–nohut derken akla gelen, fakat şimdi tuğlasıyla, kiremitiyle ve yumurtasıyla önümüze çıkan ve günden güne inkişaf eden Çorum ilimize vasıl olduk. Muhterem Mehmed Kovancı, Ömer Güney ve İbrahim ağabeylere, İsmail Cin kardeşimize muhatap olduk. Akşamından sabahına kadar Uhuvvet Vakfı’nda ve vakfın dışında çok güzelliklerle karşılaştık. Akşamındaki sohbetimizde, kısa müddet önce vefat eden Hafız Mehmed Özel Ağabeyimizin ailesi ve nurânî derslerin müdavimi Memduh Ağabeyimizin vefatları ile alâkalı ebed yolculuğu başlıklı bahisler oldu. Pazar sabahının namazı ile müştereken hedefimiz olan “Kargı Yaylası”na konvoy hâlinde hareket ettik. İki saatlik yol ve tırmanıştan sonra yaylaya avdet ettik. Bizden önce gelen muhterem İslâm Yaşar başkanlığında İstanbul’dan bir güzide ekip ve Yeni Asya yayın koordinatörü muhterem Abdullah Eraçıkbaş ile karşılaştık. Program hâlinde deruhte edilen piknikte ilk sohbetin muhatabı muhterem Yaşar’dı. Yaşar Bey de bir saat içinde kâinat kitabının satırlarından bahisler okudu ve suâllere cevaplar verdi. Toplu yemek, namaz ve hatim duâlarından sonra konuşma sırası bizdeydi. Konumuz; 5 Kasım 2009’da 57 yaşında Hakk’a vuslat eden, 40 küsûr kitabın yazarı, bir tebessüm ve ihlâs kahramanı, merhum yazarımız “Şaban Döğen Hocamız ve bekaya giden yolculuk” başlıklı, içli, hüzünlü, müjdeli, nükteli ve Mehmet Kovancı’nın şiiri ile de gözyaşlı hazin bir sohbet idi. Bizleri buralara toplayan ve emeği geçen Çorum ve Kargı çevresi can dostlarına isim vermeden hepsine teşekkürler ve kısa hayatın meyvelerini tadan, imtihanlarını başarı ile bitiren ve ebed âlemine avdet eden kardeşlerimize binler Fâtihalar. 06.08.2010 E-Posta: [email protected] |