Mehmet KARA |
|
Terör, OHAL, çözüm… |
Türkiye’nin gündemini ülkenin birçok yerinde cereyan eden terör eylemleri belirliyor. 20-21 yaşlarında şehit olan askerlerimiz için analar, babalar, eşler ağlıyor. Şemdinli’de, Diyarbakır’da, Elâzığ’da, İstanbul’da şehit olan askerlerimiz onbinlerin katıldığı törenlerle ebedî yolculuklarına uğurlanıyor. Son iki ayda şehit olanların sayısı 60’a yaklaştı. Terör örgütünün ilk eylemini yaptığı 1984’ten bu yana 26 yılı aşkın bir süre geçti. Bu süre içinde 30 bin can gitti. Bu şehitler ülkenin bütün bölgelerinden oluyor. Bu yüzden bu terör sorunu Türkiye’nin sorunudur ve herkesi ilgilendirmektedir. Tam 26 senedir terör bir türlü durmadı, durdurulamadı. Azaldığı dönemler oldu, ama kökünün kazındığı hiçbir dönem olmadı. Terör saldırılarının üzerinden siyasetçilerimiz yine bildik şekilde hareket ediyorlar. İktidar muhalefeti, muhalefet de iktidarı suçluyor. Salı günü Meclis’te partilerin grup toplantılarını izlerken buna şahit olduğumuzda “artık yeter, şu meselede bari polemik yapmayın” dedik içimizden. Çünkü, kürsüden birbirlerini suçlarken, senin döneminde şu kadar şehit verdik, bizim dönemimizde şehitler daha az oluyordu gibi sığ bir tartışma içindeydiler. Oysa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu konuda inisiyatifi almış, partilerin genel başkanları ile görüşmüş, onların fikirlerini almış, çözüm tekliflerini sormuştu. Ancak siyaset yine işin kavga ve polemik boyutunda. Hiç değilse böyle bir sorunda kavgayı bırakıp “terörü nasıl hallederiz” meselesini konuşamazlar mıydı? İcraattan sorumlu hükümet, muhalefet partisi liderleri ile görüşemez mi? Elbette görüşür, ama siyasetteki kutuplaşma buna mani oluyor. Kürsüden, gazete sütunlarından, televizyon ekranlarından birbirlerini suçluyorlar. * * * 11 askerin şehit edildiği PKK’nın Şemdinli Gediktepe’ye saldırısından sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, terörün çaresi olarak OHAL’in ilân edilmesini istedi. Hem de derhal… Bu talebini Gül ile görüşmesinden sonra da, partisinin grup toplantısında da tekrarladı. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, “Olağanüstü halin söz konusu olduğunu düşünmüyorum” diyerek görüşünü açıklarken. Erdoğan bu teklifi grup toplantısında cevaplandırırken, “Geç onları” demekle yetindi. Bu talep, siyasette OHAL’i kim kaldırdı tartışmalarının da yaşanmasına sebep oldu. Erdoğan, “OHAL’i biz kaldırdık” derken, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, “Hodri meydan. Başbakan OHAL’i kendilerinin kaldırdığı bir tane Bakanlar Kurulu kararı göstersin kendisinden özür dilemeye hazırım” dedi. Vural, 23 Ekim 1999’da Siirt, 28 Haziran 2000’de Van, 19 Haziran 2002’de Hakkâri ve Tunceli’den uygulamanın kaldırıldığını açıkladı. Vural, “OHAL’i biz kaldırdık. OHAL’siz ve terörün sıfırlandığı bir Türkiye bıraktık” diye ilâve etti. Şimdi insanın aklına şu soru geliyor. Madem OHAL bir şekilde kaldırıldı, şimdi neden tekrar uygulansın isteniyor. Terör hiçbir zaman sıfırlanmamıştı, ama OHAL kaldırılmıştı. Demek ki bu uygulamanın yanlışları, mahsurları, sakıncaları vardı ki kaldırıldı. Şimdi bu ısrarın sebebi nedir? Oysa, herkes kabul ediyor ki, OHAL’i istemek, demokrasiden geri adım demektir. Türkiye’nin demokrasiden geri adım atmadan, daha ileri demokrasiye geçmek için çaba göstermesi istenirken OHAL’in istenmesi geri adım atılmasına razı olmak demek değil mi? OHAL adı üzerinde olağan olmayandır… OHAL istemek terör örgütünün ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmez mi? Örgütün istediği de o değil mi? Bu nasıl görülemez? * * * Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz Terörün bilânçosunu açıklarken, “sizin döneminizde şu kadar şehit oldu bizim dönemimizde daha az şehit oldu” demek meselenin çözümüne katkı sağlamayacağı gibi kısır bir siyaset anlayışını gösterir. Bunu söylemek ne kadar yanlışsa, OHAL’i istemek daha fazla bir yanlıştır. OHAL gibi özgürlükleri kısıtlayan uygulamaları tekrar gündeme getirmek demokrasi adına kaygı vericidir. Tam tersine daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük… Çünkü, demokratik olmayan bu yöntemlerden beslenenlerin ekmeğini kesmek ancak daha fazla özgürlükle olur. Bu yüzden de çözüm isteniyorsa hiç kimse bu tip teklifleri aklının ucundan dahi geçirmemelidir. Meselenin çözümü demokrasinin bel kemiği olan Meclis’te aranmalı ve bulunmalıdır. Akan kan demokrasi içinde durdurulmalıdır. Terör konusu siyaset üstü değerlendirilmelidir. Polemiklerle “sen-ben” tartışması yapılarak bu konuda çözüm üretilemez. Artık bu yöntemlerin sonuç vermeyeceği yaşanan acı tecrübelerle ortaya çıktı. Baskıların çok daha tepki doğurduğu, terör örgütünün daha da büyüdüğü artık görülmeli. Unutmamak gerekir ki, özgürlük güvenliğin alternatifi olamaz. Özgürlüklerden taviz verilmeden de güvenlik sağlanabilir. 25.06.2010 E-Posta: [email protected] |