Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Cemaatlerde eksen kayması |
İstenilen mânâda olmasa da ülke insanının kahir ekseriyetinin dindar olması, dinî değerlere saygı içindeki yaşantıları, hemen her zaman laiklik adına dinî değerlere mesafeli durmayı alışkanlık hâline getiren belli bir zihniyeti rahatsız etmiştir. Her fırsatta bu rahatsızlıklarını dile getiren bu çevreler, dinî yaşantı içindeki halkı bir şekilde inançlarından saptırıp, ekarte etmek için çeşitli oyun ve senaryoları sergilemekten geri durmadılar bugüne kadar. Ülke insanının şuurlu birer mü’min olmasında çok önemli payının bulunduğunu bildikleri cemaatleri hedef seçerek, onları yok etme; bu mümkün değil ise bir şekilde pasifize etme plân ve projeleri uygulamaya koydular. Evvelâ cemaatleri devletin kontrolü altına alarak, onları güdümlü hâle getirerek, devletle barışık, olmayacak uygulamalara da ses çıkarmayan, resmî ideolojiyle iç içe çalışmayı benimseyen bir yapıya yerleştirdi o zihniyet. Başta, tek parti ve ihtilâl dönemleri olmak üzere bazı iktidarlar döneminde cemaatlere yasaklı birer örgüt muâmelesi yapılarak, kanunsuz tazyik ve baskılarla sindirilmeye çalışıldı. Menhus gayelerine ulaşmak için bazı dönemlerde bazı cemaatler himâye edilip, korunup kollandığı halde; gerçek kimliklerinden taviz vermeyip, boyun eğmeyen cemaat ve ekollere bazı keyfî ve kanunsuz muâmelelerde bulundu zinde güçler. Gizli emellerine ulaşmak için bazı cemaatlerin genleriyle oynadılar; birlik ve beraberliklerini bozmak için dahilî ihtilaflar meydana getirerek, onları bölüp parçalama metodunu kullandılar. Bazılarını dünyevîleştirerek, bazılarına makam-mevki tahsis ederek, bazılarına maddî imkânlar sunarak, bazılarının havf damarını işleterek, cemaatleri aslî vazifelerinden alıkoydular maalesef. Bu noktada ifsat komitelerinin en etkili tuzaklarının ticaret ve siyaset olduğunu; bu korkunç tuzağın farkına varamayan bir çok cemaatin, ehl-i dünyanın bu cezbedici tuzaklarına düştüklerini görüyoruz. Güya “Daha çok hizmet edeceğiz” anlayışıyla yola çıkarak ticarete veya siyasete soyunan bir çok cemaatin aslî vazifelerinden uzaklaştıklarını, cemaat olma özelliklerini kaybettiklerine şahit olduk maalesef. Dîn-i mübîne hizmet gayesiyle yola çıkan bazı cemaat mensupları ticarete soyunup, şirketler kurup, bir çok holding ve fabrika sahibi olurken; bazı cemaatler de güya “Dine daha çok hizmet ederiz” zannıyla, bazı siyasî partilere mensup olup, adetâ onların arka bahçesi konumuna düşünce, hızla dejenere olarak, aslî vazifelerini unutup, maalesef malum çevrelerin tuzağına düştüler. Destek verdikleri partiler bir şekilde zayıflayıp, iktidarlarını kaybedince, bu cemaatler de fonksiyonlarını kaybetmiş bir şekilde boşlukta kaldılar. Halbuki cemaatler yalnız ve yalnız uhrevî hizmetlere odaklanmalı. Bu yolda hiç bir siyasî veya ticarî mesele onların zihinlerini meşgul etmemeli, onları yüklenmiş oldukları ulvî davalarından alıkoymamalı. Ancak bu şekilde lâzım olan ihlâsla istenilen başarı sağlanır. Aslî vazifelerini unutmadan, yüklendikleri manevî hizmetleri arka plâna itmeden, maddî hiç bir karşılık beklemeden cemaat mensupları da, elbette ticaretle veya siyasetle meşgul olabilirler; herhangi bir siyasî partiyi destekleyebilirler. Ama resmî ideolojiyle dirsek teması kurarak, siyasî partilere angaje olup, onların her icraatlarına destek vererek, dine ve dindarlara yapılan haksızlıklara sessiz kalarak yoluna devam eden cemaatlerin toplum nezdindeki inandırıcılıklarını izah etmeye gerek kalır mı? Görebildiğimiz kadarıyla en çok mevcut bu hükûmet döneminde cemaatler yara aldı, içi boşaltılarak etkisizleştirildi. Bu boşluk hâlen devam ediyor ve toplum bunun sıkıntısını yaşıyor. 17.08.2010 E-Posta: [email protected] |