Osman ZENGİN |
|
Ramazan geceleri oyun ve eğlence mi demektir? |
Mübarek Ramazan’ın her gelişinde bunları duyar, şahid oluruz: “Ramazan eğlenceleri, orta oyunu, Karagöz–Hacivat vs.” diye. Bunlar ve bu gibi haller bize, taa Osmanlı zamanından tevârüs edip gelen şeylerdir. Osmanlı’nın son demlerinde, özellikle de her zaman milleti-memleketi karıştıran fitne-fesat odaklarının, dessas güruhun, o zamanlar azınlıkları kullanarak yaptıkları bir takım nefsî ve hissî, ama esasında Ramazan’ın özüyle, esasıyla bir alâkası olmayan “kanto, direkler arası, orta oyunu vs.” gibi adlarla icra ettikleri ve Ramazan ibadeti yerine, nefse hoş gelen bu gibi lüzumsuz işleri irtikap edenler, Allah muhafaza, Ramazan-ı Mübarek’te sevap alma yerine, belki farkında olmayarak bazen günaha düşme tehlikesiyle de karşı karşıya gelebiliyorlar. Cumhuriyet döneminde de, bu oyunlar icrâ edilmeye devam edegelmiştir. Zaman zaman, radyodan ve TV’den (sadece TRT olduğu zaman), Ramazan’ın ulviyetini anlatmak yerine, kanto vs. diye, bir kadının acâib şekildeki hareketlerini, gençliğimizde hatırlıyoruz. El-iyazu billah! O gibi haller yüzünden, daha doğrusu Ramazan’a hürmetsizlik yüzünden, bir çok Ramazan ayında, bu milletin başına zelzele felâketleri de gelmiştir. Nitekim bununla alâkalı Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, On Dördüncü Söz’ün Zeyl’inde bir ifadesi de var. İzmir depremi ile alâkalı sorulan sorulara verilen cevapta şöyle diyor Üstad: “….Ramazân-ı Şerîfin terâvih vaktinde, kemâl-i neş’e ve sürur ile (kendinden geçmişçesine bir neş’e ve sevinç ile), sarhoşçasına, gayet heveskârâne şarkıları ve bâzan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübârek merkez-i İslâmiyetin her köşesinde câzibedarâne (çekici bir şekilde) işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi…” Ramazan’ın hikmeti ve hürmeti ile alâkalı olmayan bu gibi haller hiç de hoş değildir. Bir de Allah muhafaza, âfâtların cezbine de sebeb olabilmektedir bu hâller. Fakat şu son zamanlarda, hassaten de AKP’li belediyelerin bu işlere tevessül edip ön ayak olması, teşvik edip rağbet ettirmesi, anlaşılır bir şey değildir. Dinî hiçbir özelliği ve değeri olmayan, aksine günaha giden yollardan olan bu işlere, bu belediyeler niye bulaşır, anlamam? Kime şirin görünmeye çalışırsınız ki? Çoğunluğu dine cahil olan insanımıza; iyiyi, güzeli, Ramazan’ın hikmetlerini, başta namaz olmak üzere dinimizi öğretmek yerine, bu lüzumsuzluklara ne gerek var ki? Bakınız insanımızın, Müslüman insanımızın bir çoğu, Kur’ân okumayı bilmiyor. İnzal-i Kur’ân olan bu mübarek ayda, oralara harcanan binlerce lira para yerine, daha da az bir masrafla, sevabı çok, böyle hayırlı bir işe girişilse daha doğru değil mi? Zaten Ramazan-ı mübareğin en büyük hikmeti, Rabbimize karşı kulluk vazifelerimizin yerine getirilmesi değil midir? Gece kaim, gündüz saim olan; yani gece ibadetle, sahurla, namazla, tesbih, zikir, Kur’ân vs. okuyup, uykumuzdan feragat edip, ayakta beklemekle; gündüzün de oruç ibadetiyle vakti geçirmek, ne kadar güzel ve tarif edilmez şeylerdir. Cenâb-ı Hak’ka abd ve asker olmanın ne kadar şerefli bir vazife olduğunu bilenler, bu dediklerimizi daha iyi anlamaktadırlar şüphesiz. Bu hallerde olan Müslümanların gündüz uyudukları uykunun dahi ibadet olduğunu bildirmiyor mu Hz. Peygamber (asm)? Ramazan-ı Şerif’in ruhuna ve esasına uygun, böyle nur ve nurânî haller dururken, saniyesi dahi binlerce sevap kazandıran hallere giriftar olmak varken, niye nefsin ve şeytanın peşine takılıp, onların elinde oyuncak olup günaha girelim ki? Akıllı olan Müslüman bunu düşünmeli, böyle kârlı bir ticaret mevsiminde kazanmaya bakmalı, kaybetmeye değil… 17.08.2010 E-Posta: [email protected] |