Ahmet DURSUN |
|
Aşk ve Ramazan |
An olur, tarifsiz hisler sarar beni, kendimi tarif edemem; ben kendimde değilim, kendimi bilemem. Tek heceli bir aşka düştüm, on sekiz bin âleme girdim. Yüreğime söz geçiremem, gönlüme bir şey diyemem. An olur, “ateşteyiz” feryatları, meded! nidaları… Tenler sıcaktan kavrulurken, benim yüreğim kavrulur. Tenler suya hasret, ben susuzluğa… Tenler pervanenin serinliğinde, yüreğim aşka pervane… Ne zaman içinde aşk kelimesi geçmeyen bir cümle kurmaya kalksam, beceremem; ne zaman cümle aşktan söz etsem, sözüm bitiremem. Ben aşkı ne üveyikten satın aldım, ne meleklerden çaldım; ben doğuştan âşığım. Aşkın kitabını ben gönlüme yazdım, sonra gönül erenleri okusun diye kitabım açtım. Okuyanlar bilir, bilenler okur; her ne var âlemde aşk imiş… Aşk bir sırdır, gönülle gönle giren arasında, gönülle gönlü veren arasında. Bu sırra erersen, kâh çıkarsın gökyüzüne, seyredersin âlemi; kâh inersin yeryüzüne seyreder âlem seni. Aşka bir yoldur, sultana ulaştırır. Ben aşkın peşinde, aşkın yolundayım, on bir ayın sultanını arıyorum, Sultanımı bekliyorum. Mecnun Leylası’nı bekler, Mevlânâ Şems’ini. Ben seni özledim “Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Seni beklediğim kadar” diyen âşık gibi bekledim. Serin sahur vakti erince, bülbülün figânını dinleyince, aşkla bir nefeslenince; Hû diyesim gelir, Hû’ya eresim gelir. Aşk bir zikirdir sahurda, dinle âlemi; ‘Hû’ bütün kâinatta, ‘Ya Vedûd’ bütün ruhlarda. Sahur yeli! Al yüreğimi, buluştur yâran ile. Aşk bir sarmaşıktır, Ramazan sardı beni, sarmaladı yüreğimi. Alınlar secdede, diller şükürde, akıllar tefekkürde. Çatlayan dudağımla zikir ettim, kavrulan yüreğimle şükür ettim, benliğimle fikir ettim. Aşk bir intisaptır, söz dinleyiştir, boynun büküş, dize geliştir. Ben Ramazan’da bildim seni. Şikemperver nefsim dize gelir, damen öper seninle. “Sen sensin ben benim” diye diklenirken Rabbine, kavrulur bir emirle: “Oruç tut!” Aşka dâvettir bu. Vahşiler yahşi olur, zalimler kâmil, cahiller âlim… Yavuz’un zebun oluşu, bu dâvettedir. Sabrın anahtarı, aczin dellâlı, şefkat ve merhametin adı aşk... Aşk bir dâvettir, maşukunu çağırır. İftarı kimler bekler? “Buyurunuz”la yüzler güler, dudaklar serinler; maşuklar dizilir Münim-i Hakikî sofrasına. “Senin rızan için oruç tuttum” fısıltıları… Aşk bir dua imiş; her gece teravihte Sultan-ı Ezel’e açılan avuçlarda gördüm seni. Aşk bir tutkudur, ben Ramazan’a tutkunum. Bir Fatiha’ya susayanlar seninle kanarlar. Kimsesizler şefkat eline kavuşur, seninle başını okşatır. Merhamet bekleyenler merhamete ulaşır, dargınlar barışır, yürekler birleşir. Zengin ile fakir aynı safta, dost ve düşman aynı seccadede, diller aynı zikirde; her şey bir, “bir bir bir”ler bir. Aşk budur, Ramazan pidesinin sıcaklığında, pideyi hasretle kucaklayan bir çocuğun gözlerinde. Fezadan bir ezan sesi yükselir, hasretlik sona erer. Her evden bir huzur sesi işitilir, “İşte aşk budur” dedirtir. Yar ile ağyar arasındayım, bülbülün kıskandığı güller sofrasındayım, Ramazan’dayım, mahyalara yazdım ben seni. Vuslattayım, gül derleyenlerle güller içindeyim; güle ‘aşkım’, aşka ‘gülüm’ diyenlerleyim; sizi de beklerim. 12.08.2010 E-Posta: [email protected] |