Recep TAŞCI |
|
Gülenler ve ağlayanlar |
Küresel krizin en şiddetli yaşandığı berbat bir yıl. Ekonomi yüzde 4 büyüyecek denirken yüzde 4,7 küçülmüş. İşsizlik üst üste tarihî rekorlar kırmış. İhracat yaklaşık dörtte bir oranında daralmış. 30 milyar dolarcık. Üretim gerilemiş. Kişi başına düşen millî gelir 10 bin dolarlardan 8 bin dolarlara inmiş. Küçük ve orta boy işletmeler can çekişmiş. Piyasada yaprak kımıldamamış. Kepenkler inmiş, makineler susmuş. Karşılıksız çekler ile protesto edilen senetlerin sayısı kabarmış. Hane halkı gırtlağına kadar borca batmış. Gazetelerin üçüncü sahifeleri intihar haberleriyle dolup taşmış. Devlet bütçesi öngörülenin 5 katı açık vermiş. Tam bir yıkım. Herkes için değil. Kriz bazı kesimleri teğet bile geçmemiş, hatta ihya etmiş. Başta bankalar. Faiz düştükçe kârları katlanmış. İstanbul Sanayi Odası’nın anketine göre; İlk beş yüz sanayi kuruluşu da kârlarını arttırmış. Kriz yılında bu başarı şaşırtıcı. Ne ki bir terslik var. Cirolar düşmüş. Yüzde 13,1 oranında. İhracattaki kayıp daha fazla. Yüzde 31,7. Buna rağmen kâr yüzde 30’ları aşmış. Nasıl mı? 500 sanayi şirketi içinde yer alan 15 kamu kuruluşu mamullerine zam yapmış, diğerleri ise daha ziyade maliyetlerini azaltma yoluna gitmiş. Başta faiz… Oranlarda meydana gelen gerileme finansman giderleri yükünü hafifletmiş. Cari fiyatlarla bu azalma yüzde 24,3’ü bulmuş. Ciddî bir oran. İstihdam… Yüzde 5,1 oranında azalmış. 32 bin işçi kovulmuş. TÜFE dikkate alındığında reel ücretler gerilemiş. TL’nin döviz karşısında değer kazanması da lehlerine olmuş. Döviz borcu bulunan şirketler kurlardaki düşüşten dolayı kambiyo kârı elde etmişler. Ayrıca negatif faiz ödeyerek kriz ortamında önemli avantaj sağlamışlar. Faizi bir yana bırakırsak, ezcümle; Zam… İşçi kıyımı… Ücretlerin kırpılması TL’nin değerlenmesi… Kârı arttıran sevimsiz ve can sıkıcı faktörler. Çünkü, şirket çalışanları ve halk ağladıkça büyük patronlar gülmüş. Gönül arzu ederdi ki; Üretim, yatırım, istihdam ve ihracat artışıyla birlikte hem toplum hem de şirketler kazansın. Böylece ekonomi sağlıklı büyüsün. Gelir dağılımındaki adaletsizlik de düzelsin. Açlık ve yoksulluk sınırında çırpınan insanlar nefes alabilsin. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2007 gelirlerini baz alarak 2008’de gerçekleştirdiği araştırmasına göre; 28 milyon kişi evini ısıtamıyor. 31,5 milyon kişi yeni giysi giyemiyor. 61,5 milyon kişi evden uzak bir hafta tatil yapamıyor. 57,2 milyon kişi mobilyalarını yenileyemiyor. En yoksul ile en zengin arasındaki gelir farkı uçurumu kapanmıyor. Son noktayı koyarken 500 şirketin hakkını yememek için bir hususun da altını çizmeden geçmeyelim. Bu şirketlerin vergi gelirlerine katkısı çok büyük. O kadar ki Kurumlar Vergisi’nin neredeyse tamamını bu şirketler ödüyor. 600 bin küsûr şirket ise seyrediyor. Vergi sisteminin perişanlığını sergileyen bu durumu da not edelim. 09.08.2010 E-Posta: [email protected] |