Mikail YAPRAK |
|
Yeni Asya imtihanda |
Geçen haftaki “Yeni Asya âlet olmaz” başlıklı yazımıza bir hayli tepkiler geldi. Avustralya’dan, Almanya’dan, Avusturya’dan ve Türkiye’nin dört tarafından.. Hem de yüzde doksanı olumlu, üstelik tebriklerle. Tebrikler elbette ki, şahsıma değil, Yeni Asya’ya aittir. Zira âlet olmamakta direnen odur. Benim gibi yazarlarının ve de okurlarının şahsî ferasetine kalsaydı, onu çoktan ve bir çok zamanda, bir çok siyasî ve dünyevî meseleye âlet etmiştik. Tenkidler ise şahsıma aittir. Zira maksadını aşan ifadeler kullanarak, gazetemin asıl meramına ve muradına gölge düşürmüşüm ki, o ifadeleri kırk yıllık bir avukat okurumuz, tesbit ederek bana iade etmiş.. Olumlu ve olumsuz tepkileri şimdi burada deşifre edemem, zira Yeni Asya imtihanda. Müdakkik nazarların önünde ve sahnede.. İki kelimeyi kat’iyyen telâffuz etmeden, emme basma tulumba gibi başını sallamadan sorulara cevap vermek zorunda. Sorgulayan da misyonumuz olsun.. İşte bir kaç soru: Misyon soruyor: Halk oylamasına sunulan bu paket, darbe anayasasında bir gedik açıyor mu? Yeni Asya: Gedik açıyormuş. (Dikkat lâzım: ne “evet” dedi, ne”hayır.”) Misyon: Pekâla gedik açıyorsa, bu gedik mukaddes mi? Yeni Asya: Pek de söylenemez. Misyon: O kahpe rüzgâr nereden eserse essin artık bir halt edemeyecek mi? Yeni Asya: Eğer o gediğin oylaması, Yeni Asya cephesinde de bir “gedik” açmazsa, hatta senaristler tarafından öyle bir art niyet güdülmüyorsa, ya da güdülüyorsa bile, Yeni Asya kendini güttürmezse, dik ve sağlam duruşuna devam ederse; o zaman o kahpe rüzgâr nereden eserse essin, bir halt edemez. Görüyorsunuz ya, aziz okurlar, Yeni Asya’nın işi bayağı zor. Yeni Asya’nın misyonu bu ve benzeri soruları, 12 Eylül gününe kadar, “evet”i ve “hayır”ı (tavsiye mânasında) telâffuz ettirmeden ve emme basma tulumba gibi başını sallandırtmadan sormaya devam edecek.. Üstelik tribünlerden ona seslenip, ona “evet”i ve “hayır”ı dedirtmeye çalışan art niyetliler var. Buna rağmen şu ana kadar bu imtihanı yüzünün akıyla getirdi. *** Yeni Asya’yı iyi okumak lâzım. Bundaki muradımız, onu satır satır okumanın ötesinde, onun bugün sergilediği tavrı ve duruşu iyi okuyabilmektir. Zira bu iyi okunmazsa, bu duruş ve tavrından dolayı kendi okurunun serzenişine bile maruz kalabilir ki, bu da haksızlık olur. Yeni Asya bugün, sükût ve sükûnetiyle ders veriyor. Bütün medyanın kapıldığı genel havaya kendini kaptırmıyor. Riya, nifak ve fitne kokan politik manşetlere itibar etmiyor. Sıradışı manşetleriyle ezber bozmaya devam ediyor. Kısa bir süre sonra “fıss” diye sönecek heyecanları pompalamıyor. Akıl tutulmasına yol açacak söylemlerden sakınıyor. Basın dünyasındaki husuf ve küsufa (siyasî ve fikrî ay ve güneş tutulmasına) seyirci kalmıyor, açılmaları için fiilen dua ve niyazda bulunuyor. Halkının nazarını, “kuşa bak” diyerek bir tarafa çevirtip sonra da yüzüne amansız tokadı indirecek senaryolar karşısında, okurlarının nazarını “kuş”tan (yani yontula yontula kuşa çevrilen nesnelerden) çevirip hakikî maksada tevcih ettiriyor. *** Üstâd Hazretlerinden cây-ı dikkat bir hâdise: “Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarak gördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muhalif bir âlim-i sâlihi, tekfir (kâfirlik) derecesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münâfığı hürmetkârane methetti. İşte siyâsetin bu fenâ neticelerinden ürktüm, ‘şeytandan ve siyâsetten Allah’a sığınırım’ dedim, o zamandan beri hayat-ı siyasîyeden çekildim.” Üstâd’ın burada kastettiği mutlak siyaset değildir. Öyle olsaydı, “Üçüncü Saîd” döneminde yeniden siyasete bakıp, müsbet siyaseti önümüze koymazdı. Gündemdeki siyaset de Allah’a sığınılacak ve kaçınılacak bir siyasete dönüşmüştür ki, gözlerimle şahit oldum ve kulaklarımla işittim; bir mü’min diğer bir mü’min kardeşine, “eğer sen tercihini ‘....’ dan yana koyarsan benim kardeşim olamazsın”. Gel de böyle bir siyâsetten Allah’a sığınma!.. 20.08.2010 E-Posta: [email protected] |