S. Bahattin YAŞAR |
|
Serin ve selâmetli sıcaklar |
İbadetlerin kişi üzerindeki etkisi, kişiden kişiye değişiyor. Kimine zor gelen, kimine kolaylaşıyor. Kimini yakan, kimini serinletiyor. Bu, ibadetlerin değişkenliğinden ziyade, ibadetlerin muhataplarındaki değişkenliğin bir sonucudur. Yani her kulun şartları farklı farklı olduğu için, Allah’ın her kuluna özel bir ilgisi var. Tabir yerindeyse, dağına göre, kar. Oruç, gerçekte nefse zor gelen bir ibadettir. Yani nefsin dilinden anladığı tek ibadettir diyebiliriz. Hani o kadar cezalar veriliyor nefse, ama sadece, aç kalmak onun haddini bildiriyor. Oruç, nefsin, ‘Sen, benim, merhametli Rabbimsin; ben de Senin aciz kulunum’ dediği ibadettir. Yaz Ramazanları daha bir özeldir. On altı saat, sahursuz yirmi saatleri bulan aç kalmak, tam bir ibadet halidir. Tam bir nefis terbiyesi halidir. Azgınlaşmış bir nefse ancak böyle haddi bildirilir. Dün, sahura kalkmadan oruç tutan bir gençle konuştuk. Bilgisayar mühendisi. Ama çok da dinamik çalışıyor. ‘Nasıl gidiyor Ramazan?’ dediğimde, ‘Bana oruç tutmak çok kolay gelir.’ diyor. ‘Bunu neye bağlıyorsun?’ dedim. ‘Oruç ibadetinin her anında Allah’ı düşünüyorsun. Her şey sana O’nu hatırlatıyor. Yemeyenleri, içmeyenleri, imkânı olmayanları, alamayanları daha bir derinden anlıyorsun. Nimetlerin lezzeti oruçla daha bir hissediliyor. Bir damla su ne kadar çok kendini hissettiriyor. Onun için oruç çok özel bir ibadet. Yani namazda zihin başka şeylere geçebiliyor. Ama oruçta bu kapı yok gibi. Sanki oruç, ana vanayı kontrol ediyor. Çoğu şeyler de ona bağlı olarak çalışıyor. Yemeyince, sistem ona göre işlemeye başlıyor” diyor. Düşünceler tam bir hikmet okuması. Mekânların maneviyat atmosferi de farklı farklı. Maneviyat değeri yüksek olan şehirlerde, her şey size bir ulvîlik çağrıştırıyor. Balıklı Göl, sizi peygamberler tarihine götürüyor. Buralarda gezerken zihin stüdyonuzda, Hazret-i İbrahim’in Nemrut’la olan muhaveresini izliyorsunuz. “İşte şurada, Hazret-i İbrahim ateşe atıldı, Hazret-i İbrahim’in yanında yer alan Nemrut’un kızı Ayn Zeliha’nın, babası tarafından ateşe atıldığında düştüğü yer işte burası. Şurası da, ateşin Hazret-i İbrahim’i yakmadığı yer. Ateşin serin ve selâmetli olduğu, gülistana dönüştüğü yer. İşte şu mağarada Hazret-i İbrahim doğmuş. Az ileride Hazret-i Eyüp var. Yıllarca hastalık çektiği ve ama bir an bile şikâyetçi olmayıp, ‘Allah’tan gelene sabredilir, şükredilir’, hayat tarzının öğretildiği mağara var. Said Nursî Hazretlerinin ilk defin yeri olan cami avlusu ve yıkılan mezarın yeri, tarihe şahitlik eder gibi dipdiri duruyor. Buraları izlerken, insanın zihnine zalimlerin çirkin yüzleri de geliyor. Nemrutların her versiyonunu her asırda bulmak ve görmek mümkün. İman ve küfür mücadelesi her dönemde var. İmtihan dünyası işte. Urfa, böyle bir tarih filmi arenası. Allah bir ibadet verirken, onu taşıyacak kullarının şartlarını ve durumunu bilerek veriyor. Herkese taşıyabileceği yükü yüklüyor. Farklı şehirlerden görüştüğümüz insanlar, Urfa orucunun nasıllığını soruyorlar. ‘Ben, kişinin tuttuğu orucun kolay ve zor olması, kişinin iman durumuyla alâkalıdır. Kolaylaştıran veya zorlaştıran iman derecesidir’ diyorum. Aşırı Urfa sıcaklarında oruç, daha bir anlamlı geliyor. Her şeyden önce kim/hangi şartlarda oruç tutuyorsa, sevap katsayısı ona göre kaydediliyor. Şartların farklı oluşunda bir adaletsizlik yok. Hatta şartlar ağırlaştıkça nefis daha bir ciddî terbiye oluyor. İbadet, nefsi yakıyor. Buralar ateşin imanı yakmadığı, ateşin serinleştiği, selâmetlileştiği mekânlar. Yani Allah’ın kendi kanunlarını özel iman durumları için değiştirdiği topraklar. Oruç, nefsin yaralarını yakıyor, yok ediyor. Onun için, Ramazanlarda ciddî bir temizlik gerçekleşiyor. İnsan, melekleşiyor. İman, ateşe galebe çalar. Ateş, imanı yakmaz. Çünkü iman nurdur. Nâr, nurdan geridir. Bundandır ki, imanın artması, ateşe serinlik kazandırır. Güçlü iman karşısında ateş, söz dinler bir kul hükmüne geçiyor. İnsan böyle mekânlarda anlıyor ki, güneş de, ateş de birer emirber nefer. ‘Yak’ denir yakar, ‘yakma! Serin ve selâmetli ol’ denir yakmaz ve serin ve selâmetli olur. O zaman yakan veya yakmayan ateş değil; ‘Yak!’ veya ‘Yakma!’ emri oluyor. Evet, uyanık ruhlar için Urfa’da hayat, bir bütün halinde ibadetleşiyor. 23.08.2010 E-Posta: [email protected] |