Faruk ÇAKIR |
|
Sandığın dili |
Türkiye dün sandık başındaydı. Referanduma sunulan ‘anayasa paketi’ oylandı ve sonuçlar kısa zamanda belli oldu. Sadece ‘evet’ ve ‘hayır’ şeklinde oy kullanıldığı için hem hem sandık başlarında kuyruklar uzamadı, hem de kullanılan oyların tasnifi kolayca yapıldı. Çıkan neticeye göre, referanduma sunulan anayasa paketi kabul edilmiş oldu. Aslında bu kabul, milletimizin ‘darbe anayasası’ndan bir an önce kurtulmak istediğini ortaya koyuyor. Gerek iktidar ve gerekse muhalefet bu talebi görmeli ve el ele verip bir an önce ‘hür ve demokrat Türkiye’ye yakışan özde sivil bir anayasayı milletin önüne koyabilmelidir. Her seçimin sonunda olduğu gibi bu referandumun sonunda da derinlemesine tartışmalar yapılacaktır. İktidar ve muhalefetiyle siyasetçilerin yapması gereken şey, sandıktan çıkan neticeyi iyi tahlil etmek ve milletin taleplerine göre adım atmaktır. Bunu yapamayan siyasetçiler her zaman kaybetmeye mahkumdur. TV’lerdeki programlara katılan bazı uzmanların değerlendirmelerini duyunca, sandıktan çıkan neticenin pek de dikkate alınmayacağı akla geliyor. Oysa, başta siyasetçiler olmak üzere herkes sandıktan çıkan neticeyi iyi tahlil etmek durumundadır. Bu sadece şimdiki referandum için değil, bundan önceki ve daha sonra yapılacak seçimler için de geçerlidir. Farklı değerlendirmeler yapanlar olabilir, ama bu neticeler insanımızın daha hür ve daha demokrat bir ülkede yaşamak istediğini ortaya koyuyor. O halde iktidarın yapması gereken şey, “Bu oylar benimdir” gibi bir yanlışa düşmeden bir an önce ‘darbe anayasası’nı tamamen devre dışı bırakmak olmalıdır. Bunu yapmaz ve milletin ortaya koyduğu yeni ve gerçek anlamda sivil bir anayasa talebini görmezse en büyük hatayı yapmış olur. Başta siyasetçiler olmak üzere TV’lerde boy gösteren yorumcular da referandum sürecinde çok kırıcı konuşmalara imza attılar. Tamamının bu konuda millete bir özür borçları vardır. Referandum süresince gerilen hava, en kısa zamanda normale dönmeli ve Türkiye önünde bulunan daha ciddî problemleri çözmeye eğilmelidir. Nedir bu problemler? En başta Avrupa Birliği üyeliği yolunda atılan adımlar yavaşlamış durumdadır. AB yöneticileri her fırsatta bunu hatırlatıyor ve Türkiye’nin bu konudaki çalışmalarına hız vermesini istiyor. Bir yandan “Türkiye’siz olmaz, AB Türkiye ile daha güçlü olur” derken; öte yandan da “Ev ödevinizi bir an önce yapın, üyelik için gerekli kriterleri yerine getirin” diyorlar. Bu ikazları dikkate alıp AB yolunda daha hızlı adımlar atılmalıdır. Türkiye’de yaşayanların huzur ve mutluluğunu isteyen bütün siyasetçiler de bu yolda gayret sarfetmeli, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” tavranı takınmamalı. Referandum sandıklarından çıkan netice milletimiz için hayırlara vesile olur inşallah... 13.09.2010 E-Posta: [email protected] |