Faruk ÇAKIR |
|
Darbe anayasasıyla yönetilmek |
Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümü ve hâlâ bu darbenin Türkiye’ye dayattığı 1982 Anayasasından kurtulabilmiş değiliz. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesinde çalışmalarını sürdüren Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, 12 Eylül 1980 darbesinin Türkiye’ye dayattığı ‘darbe anayasası’na öyle itirazlar dile getirmiş ki, göz ardı etmek mümkün değil. Elbette bu itirazlar ilk defa dile getirilmiyor, ama Yargıtay Başkanlığı da yapmış bir ismin bunları dile getirmesi daha da önem arz ediyor. “Acaba 1982 Anayasası biçimsel ve maddî açılardan meşru mudur?” diye soran ve cevabını da kendisi veren Selçuk, tesbitlerini şöyle sıralamış: “Halk ya da halkın özgür iradesiyle seçilen bir kurucu iktidar tarafından değil, kapatılan parlamentonun sıralarına oturtulan atanmış kişilerce yapılmıştır. Bu bir. “Tartışmaya kapalı tutulmuş, eleştirilmesi hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. Bu iki. “Tek yanlı bir beyin yıkama bombardımanından sonra halkoyuna sunulmuştur. Bu üç. “Onanmadığı takdirde pretoryen diktanın süreceği mesajı verilerek halk tehdit edilmiş, ölümü gören halk da sıtmaya razı olmuştur. Bu dört. “İçini gösteren ‘seni mimlerin’ zarflarıyla gizli oy ilkesi çiğnenerek, olumsuz oy verenler fişlenmiştir. Bu beş. “Tek işlemle devlet başkanı ve Anayasa oylanmıştır; kimin güven oyu aldığı ve seçildiği belirsiz kalmıştır. Bu bir bilmecedir. Bu altı. “Bu nedenlerle oylama, sözleşmenin oylanması, elbette hukuken geçersizdir, batıldır. “Kurşun yerine oy” kullanılarak halka kabul ettirilen 1982 Anayasası, hazırlayanlar ve hazırlanış biçimiyle bir tür padişah buyrultusudur, ama bir toplum sözleşmesi değildir. Kısaca, oylama, dolayısıyla sözleşme (ikrah) olgusuyla batıldır; sakattır. Dolayısıyla Anayasanın biçimsel meşruluğu yoktur. Maddî meşruluğu da yoktur. Çünkü bu Anayasa, Türk halkına bir ‘anayasalı bir devlet’ sunmakta, ama bir ‘anayasal devlet’ kotaramamakta; hak ve özgürlük kanallarını tıkamakta; dikkatörlüğe açık uçlu bir düzen getirdiğinden halkı, diktatörlüğü yenecek silâhlardan yoksun bırakmakta; demokrasiyi değil, oligarşi yapılanmasını, merkez ve çevre, erkler ve yetiler çatışmasını ve gerilimlerini desteklemekte; halkın solumasına ve akışkanlığa izin vermemektedir. Yine bu Anayasa, sakat bir epistemolojik temelden yola çıkarak sivil toplumu dışlamaktadır. (...) “1982 Anayasası’nın gerek biçimsel, gerek maddî açıdan meşrû olmadığı, sanıyorum, çarpıcı biçimde ortaya çıkmıştır. Türk halkı arkasında değildir. Üçüncü bine 1982 Anayasıyla girdik. Bu Anayasa’yla yönetilmek bir yurttaş olarak bana acı, utanç veriyor.” (İdeal Hukuk dergisi, sayı:3, Haziran-Temmuz 2010, s.45) Gerek Prof. Dr. Sami Selçuk’un gerekse yüzlerce başka hukukçunun bu anayasa ile ciddî ve inkâr edilemez itirazları vardır. Sıralanan bu itirazlara ‘darbeseverler’ itiraz edebilir mi? Yani, “Bu anayasa milletten destek görmüştür” demek mümkün mü? “Yüzde 90’dan fazla bir nisbetle kabul edildi” demek en başka insanın kendisini aldatması anlamına gelir. Selçuk’un da dikkat çektiği gibi yürürlükteki darbe anayasası ‘kurşun yerine oy’ kullandırılarak kabul ettirilmiştir. Şaşırtıcı olan şudur: Bunca kötülüğüne rağmen bu anayasayı niçin hâlâ değiştirememişiz? En kısa zamanda, ‘darbe anayasası’nı aratmayacak gerçek anlamda sivil bir anayasaya kavuşmak temennisiyle... 12.09.2010 E-Posta: [email protected] |