Faruk ÇAKIR |
|
Yanlış eğitimin faturası |
Genç bir nüfusa sahip olmamızdan dolayı Türkiye’nin, başka ülkelere nisbetle eğitim konusunda atacağı adımları çok daha dikkatli ve planlı bir şekilde atması gerektiği her halde tartışılmaz. Nihayetinde, bazı ülkelerin sahip olduğu nüfustan daha fazla “öğrenci” Türkiye’de eğitim görüyor. Eğitim konusunda atılacak olan adımlar bu kadar önemli olmasına rağmen, sistemin “yap-boz tahtası”na çevrildiği de yine herkesin bildiği bir konu. İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar devam eden eğitim yılları, tam anlamıyla ‘macera’ olarak isimlendirilebilir. Hemen her yıl okutulan kitaplar değiştirilir. Aynı şekilde gerek sınıf geçme ve gerekse ‘ölçme-değerlendirme’ diyebileceğimiz noktalarda da değişikliğe gidilir. Hemen her yıl yeni ‘imtihan’lar ihdas edilir ve aradan bir iki yıl geçtikten sonra bu imtihanlar kaldırılır. Bütün bu “yap-boz sistem”in faturasını ise başta öğrenciler olmak üzere bütün bir Türkiye öder ve ödemeye devam ediyoruz. Bu değişiklikler “mükemmele ulaşma yolunda gayret” olarak sunuluyor, ama kanaatimizce bu “yap-boz sistem”in temelinde eğitim sisteminin asıl problemine teşhis koyamamak vardır. Eğer, sistemdeki asıl sıkıntı doğru teşhis edilebilmiş olsa, hemen her yıl yeni ‘çare’ler aranmazdı. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da ‘yeniden keşif’e gerek yok. Dünyanın bu işi nasıl yaptığına bakılırsa, biz de kalıcı ve faydalı bir sistem kurabiliriz. Sistemin en büyük zaafı, ‘insanî ihtiyaçlara göre’ düzenlenmemiş olmasıdır. Gerek ders sayısı, gerekse baştan sona ‘şekil’e önem verilmesi sistemi tıkamış durumda. Şaka değil, ‘tecrübeli okul müdürleri’ bile okul ya da sınıf kapısında durup ‘çorap kontrolü’ yapabiliyor. Böyle bir sistemden ‘eğitilmiş öğrenci’ mezun olabilir mi? İki yıl önce ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıflar için ihdas edilen SBS imtihanlarının bugünlerde kaldırılması “yap-boz”un yeni bir örneği. Bu imtihanlar başlatılırken de itiraz edilmişti, ama “Çok iyi olacak, eğitim sistemi düzene girecek” denilmek suretiyle savunulmuştu. Aradan iki yıl geçti ve sistem ‘kötü’ oldu. Oysa baştan belliydi, ama bürokrasi kamuoyunu dinlemeyip yanlış adımda ısrar etti. Peki, SBS kalktı da eğitim sisteminin problemleri sona mı erdi? Tabiî ki hayır. Yine onlarca ve belki de yüzlerce düzeltilmesi gereken konu var. Sıkıntının kaynağı, “Millet, veliler, dünya görmüş eğitimciler ne düşünüyor?” diye sormamak, araştırmamak her halde. Meselâ, aylardan ve yıllardan beri “Millî Güvenlik Dersi”nin kaldırılması ya da muhtevasının düzeltilmesi, o da olmuyorsa ders öğretmenlerinin ‘sivil’ olması gerektiği söyleniyor. Ama Türkiye’yi idare edenler bu taleplere kulaklarını tıkıyorlar. Aynı şekilde ilköğretim okullarında hemen her sabah okutulan ‘andımız’la ilgili tartışmalar var ve bunlar da dikkate alınmıyor. Şunu herkes bilmeli ki, ‘kışla’ görüntülü bir eğitim sistemiyle Türkiye arzu ettiği seviyelere gelemez. “Büyük Türkiye”yi inşâ etmek, hür beyinlerle mümkün olur. Bunun yolu da eğitim sistemini Türkiye ve dünya gerçekleriyle uyumlu hale getirmekten geçer. 01.09.2010 E-Posta: [email protected] |