Banu YAŞAR |
|
Ne zaman ki aşk biter, insan o zaman yorulur |
Neden bazı günler enerji doluyken, işe doymazken, bir türlü yorulmak bilmezken, bazı günler hiçbir şey yapmadığımız halde sanki bütün dünyanın yükü üzerimize çöker. Kolumuzu kıpırdatacak halimiz bile olmaz. Üzerimizden tır geçmiş gibi halsiz ve yorgun hissederiz. Nedir bu farkı yaşatan, bu farkı doğuran ve hissettiren? Ne olur da dağlara tırmanacak kadar coşkulu ve güçlü hissederken, ertesi gün ya da birkaç saat sonra dibe düşmüş yorgun bir savaşçıya dönüşürüz… Yaşadığımız olaylar mı, yoksa derinlerde bize ait sesin kendini duyurmaya çalışması mıdır? Hayata tutunma, yeniden başlama ve mutlu olma arzumuzu bu kadar yıpratan, olumsuzlaştıran, içimizdeki devam etme ve lezzet alma duygusunu çalan nedir aslında? Bu hal, bir türlü cevap bulamadığımız, yabancı bir soru olarak kalır hayatımızda… Biraz çabayla değiştirebilir miyiz? Sabah aynaya baktığımızda, karşılaştığımız kendimize, bugün güneş senin için tekrar doğdu, nefes alabilmen için hava da çok güzel, her şey yolunda ve minnettar olacağın o kadar çok şey var ki… desek. İyi gelir mi acaba? Şahsen ben iyi geleceğine inanıyorum. Çünkü insanın yaşama sevincini, devam etme aşkını elinden alan asıl suçlu çoğu zaman yine kendisidir. En büyük yalanı kendine söyler, buna en çok inanan da yine kendisidir. Öyle umutsuzlaştırır ki yüreğini, olumlu bir şey göremez olur. Hayatında güzel ve değerli olan ne varsa görmezden gelir. Basitleştirir, küçümser, yetersiz bulur… Herkeste olabilecek kadar kıymetsiz olduğunu düşünür. Kendine acımayı da sever. Bu acımadan da zevk alır adeta… Kendini mağdur ve haksızlığa uğramış olma durumuna sokmanın en patolojik zevklerini yaşar. Hayatın ve yaşadıklarının sorumluluğunu almamak uğruna, mağdur ve haksızlığa uğramış olmayı bir yan kazanç olarak görür. Tekrar deneme ve çabalama cesareti gösteremediğinden dolayı sorumluluktan ve kendine düşen değişme ihtiyacından da vazgeçer. Dertlenmek, şikâyet etmek daha kolay gelir. Mutlu olmak ise, kendinle tanışmayı gerektirir. Kendini olduğun gibi görebilme cesaretini gösterebilirsen mutlu olmayı da hak edersin. Bütün problemli yanlarınla ve zaaflarınla tanıştıktan sonra, kendini fırlatıp atmak yerine hâlâ elinden tutup onunla yolculuğa devam etme isteğin varsa, mutlu olmaya da başlamışsın demektir. İçindeki büyüme ve öğrenme aşkını kaybetmediğin sürece yorulmazsın bile… Ya da ayaklarındaki ağrılar, gerçekten yorulduğunda nükseder. Önüne çıkan engellerde şikâyet edip, söylenmek yerine, bakalım yolculuk nereye, nereye gitmem, neyi öğrenmem gerekiyor diye bakabiliyorsan, işte o zaman yaşamak yük olmaktan çıkar. Yaratanın sana hazırladığı fırsatları ve hediyeleri bulmak için esrarengiz bir yola çıktığını fark edersin. Senin kendini bıraktığın yerlerde, O bırakmaz seni, vazgeçmez, tekrar tekrar anlaman için yeni sorular koyar önüne… İçinde devam etme aşkı ne zaman sönmeye yüz tutsa, sana teselli olacak olaylar ve insanlar gönderir. Kendini aradan çekebildiğinde bunları daha açık ve net bir şekilde görebileceğini bilir. Kendine ördüğün duvarları yıkmaya niyet ettiğinde bile, tek dokunuşla devriliverir o zaman… Yeter ki sen mutlu olmayı, kadere ve yaşayacaklarına dair iyi niyetli olmayı seç… Seni özel kılan, sana has olanı sevmeye çalış, onu küçümseme, kendinden büyük yükler de yükleme sırtına… Sana verilen her güzel duyguyu yüreğinin en ücra köşesine kadar yaşamaya çalış… Onun yorulmasına, bıkmasına ve tükenmesine izin verme… Ona dair aşkı, muhabbeti, iyi niyeti ve teslimiyeti kaybetmezsen eğer, yaşadığın her olay, sana öğreteceklerini öğretip çıkıp giderler hayatından… Şu ânı yaşamanın inanılmaz lezzetini kaçırmamak için, içindeki olumlu düşünme, iyiliği fark etme ve onu beslemeyi de ihmal etme… Yüreğindeki kıymetli duyguları kimsenin gelip tarumar etmesine de izin verme… Çünkü hepsi çok kıymetli, hepsi tekrarlanamayacak kadar da özel… Ne zaman ki, içindeki aşk biter, işte o zaman yorulursun…. 01.09.2010 E-Posta: [email protected] |