Banu YAŞAR |
|
Ölüm oyunu |
- Bir terapi öyküsü -
“Babamla oyun oynamayı çok severdim. En çok da ölüm oyununu… Ben silâhımı alır ve seni vurdum baba, bam bam diye bağırırdım. O da yere düşer, hareket etmeden ölmüş gibi yapardı. Sonra kalkıp beni gıdıklardı, güldürürdü. Daha sonra o beni vurmuş gibi yapardı, ben de kendimi yere atardım. Sanki vurulmuş gibi, sesimi çıkarmadan yere uzanırdım. Ama bu sefer öyle olmadı. Babam kalkmadı. Öyle uzun yattı ki yerde, hiç kalkmadı. Baba, diye seslendim, hadi oyun bitti, sıra bende dedim ama, beni duymadı sanki.” “Eşimle geç yaşta evlendik, dolayısıyla geç çocuk sahibi olduk. O doğduktan sonra hayatımız renklendi, her şeyin tadı değişti sanki. Eşim oğlumuzla oynamayı çok severdi. Ben işteyken onunla eşim ilgilenirdi. Bir güvercin ailesi gibi nöbetleşe büyüttük onu. Anaokuluna başladıktan sonra daha da açıldı oğlum, kendini daha güzel ifade eder oldu. Babasıyla okulda öğrendiği oyunları oynamaktan zevk alırdı. Ayrıca kendi aralarında ürettikleri bir oyun daha vardı. Ölüm oyunu… Birbirlerini vurmuş gibi yapıp, ölmüş taklidi yaparlardı… Benim işte olduğum bir gün eşim ve oğlum evdeydi. Bıraktığımda birlikte oyun oynuyorlardı. O gün işe giderken içimde müthiş bir sıkıntı vardı. Sebebini anlamadığım bu duygu kalbimde daha da yoğunlaştı. Evi aramak istedim. Telefonu beş yaşındaki oğlum açtı. Anne biz ölüm oyunu oynuyoruz ama babam kalkmıyor. Uyudu galiba… Sıra bende ama babam oynamıyor, diye söyleyince bir şeylerin yolunda gitmediğini anladım… Hemen eve koştum… Eşim hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Bu sefer oyun uzun sürmüştü… Oğlum hâlâ oyun devam ediyor zannediyordu. Sanki eşim onu bu oyunla hazırlamıştı ölümün ani ve acı haline… Bir oyunun içinde aramızdan ayrılıp gitmişti... Ambulans çağırdım ve eşimi hastaneye kaldırdık. Çoktan hayatını kaybetmişti. Yapılacak bir şey kalmamıştı. Oğluma o an söyleyemedim. O da sanki anlamış gibi hiç soru sormadı. Ona nasıl anlatacaktım babasının artık yanımızda olamayacağını, artık onunla oynamayacağını…” “Son günlerde çok sessizdi. Okulda arkadaşlarıyla konuşmuyor, oyun oynamak istemiyordu. Eskiden ‘öğretmenim’ diye koşar sarılırdı, ama şimdi donuk bakışlarla bana bakıyordu. Onun bu hali beni öyle üzüyordu ki, yüzüne baktıkça, çaresizliğin dibini yaşıyordum. Ölümü ben anlayabilmiş miydim ki, ona anlatabileyim, ben acı duyarken, onun acısını nasıl dindirecektim… Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi… Ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. Sadece onun yanında ve yakınında olduğumu hissettirmeye çalışıyordum. Sınıf içinde sadece resim yapmak istiyordu… Sürekli çizip boyarken rahatladığını hissediyordum. Diğer oyunlara katılmak istemiyordu. Duygusal bir tepkisi de yoktu. Belki ağlasa rahatlayacak diye düşünüyordum ama onu da yapmıyordu. Sonra bir gün çocuklarla sohbet ederken, yanıma geldi ve ‘biliyor musun öğretmenim, benim babam öldü, ben bunu biliyorum.. Kimse bilmediğimi zannediyor ama ben biliyorum işte… o artık hiç gelmeyecek. Onu artık hiç göremeyeceğim’ diye konuşmaya başladı. Bir taraftan da ağlıyordu… Bunu duyan diğer arkadaşları yaşlarının üstünde bir olgunlukla onu teselli etmeye çalıştılar. Benim de dedem öldü, gibi kendi hayatlarından örneklerle sanki onu anladıklarını hissettirdiler. Onların bu hali beni öyle şaşırtmıştı ki, kendimi uzun süre toparlayamadım… Ona sıkıca sarıldım… Onu çok sevdiğimizi, çok üzüldüğünü anladığımızı ve her zaman yanında olacağımızı söyledim… İlk zamanlar buna alışmanın zor olacağını, babasını çok özleyeceğini ama zamanla bununla yaşamayı öğreneceğini de ekledim… Babasının onu her zaman çok sevdiğini, sevmeye de devam edeceğini, ölümün gerçekten bir kayıp olmadığını, onun şu an olduğu yerde iyi ve mutlu olduğunu, onunla konuşmak istediğinde dua etmesini söyledim… Bu itiraf ediş, sonraki günlerde onun daha iyi olmasını sağladı. Yavaş yavaş oyunlara da katılmaya başladı. Yemek düzeni son günlerde eski haline döndü. Hâlâ arada durgunlaşıyor, hüzünleniyor. Böyle zamanlarda onunla konuşuyoruz. Babasını çok özlediğini, onunla oyun oynamayı çok istediğini anlatıyor. Ben ise onu dinliyor ve anladığımı hissettirmeye çalışıyorum… Biliyorum ki, ifade edilen duygu, ne kadar acı olsa da, yine de iyi geliyor. Ağrısı hafifliyor. Üstünü kapatmanın, bu konuda hiç konuşmamaya çalışmanın daha zarar verdiğini de biliyorum. Belki de özlemenin tek şifası da bu… Söyleyebilmek, ifade edebilmek…” 25.08.2010 E-Posta: [email protected] |