Röportaj |
|
Çevreyi tahrip etmek, Yaratıcı’nın emanetine saygısızlık |
Meksika Körfezindeki Petrol sızıntısı, 100 günü aşan bir süre devam etti. Uzun ve yorucu uğraşlar sonucunda sızıntı önlenebildi. Kuvveti ile övünen insanoğluna, Rabb-i Rahim bir defa daha insanın acizliğini gösterdi. Tabiî ki anlamak isteyene... Bu felâketin dindar bir Hıristiyanın dünyasında neler çağrıştırdığını merak edip bu söyleşiyi gerçekleştirdik. Kâinat kitabının, bütün insanlığın önünde ortak bir mesaj olduğu ap açık. Ateist de, Hıristiyan da, Hindu da, Müslüman da mahlûkat âlemine hayran. Peki kim nasıl bakıyor bu âleme? Bu söyleşi, her ne kadar bu genişlikteki bir soruya ‘bir Hıristiyanın dünyası’ mahiyetinde bir cevap teşkil etmese de, bizlere yaşatılan her bir olayı O’nu hatırlamaya bir vesile kılma çabasıdır. Zira her bir an yeni bir yaratılış ve her bir yaratılış O’nu yeniden hatırlama vesilesi değil midir?
Sorulması gereken gerçek sorular konusunda ne düşünüyorsunuz? Görüyoruzki felâketler yaşadık, yaşıyoruz ve böyle giderse yine yaşayacağız. Farklı bir perspektiften bakmaya odaklanmamız gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bana göre, Meksika Körfezinde BP’nin sebep olduğu petrol felâketinden sonra insanların sorduğu sorular genellikle doğru sorular, fakat yanlış zamanda sorulan sorular. Birçok kimsenin zihninde şimdi yer bulan sorular ve verilen cevaplar, petrolün [şirketlere] kiralanmasından önce sorulmalı ve cevaplanmalıydı, sonra değil. Sorulan soruların büyük bir kısmı üç kategori altında toplanabilir: İnsan odaklı, çevre odaklı ve Yaratıcı odaklı sorular. “Kim sorumlu?” ve “Bu felâket ne kadar masraf çıkaracak?” sorularını soranlar, gerekli ve mantıklı insan odaklı sorular soruyorlar. Masum insanlar zarar gördü, geçim vasıtaları mahvoldu ve ticaret çöktü. Dolayısıyla ben bu soruların çok gerekli ve uygun sorular olduğunu düşünüyorum. Bir de bu felâketten direkt olarak etkilenmeyen insanlar var. Onlar da çevre merkezli sorular sorma eğilimindeler. Bir insanın felâkete uğramasına karşı duyulan üzüntü insanlıktan ayrılamayan bir parça olsa da, Amerika ve başka bazı yerlerde, insana ağladığı kadar çevreye verilen zarara ağlayan insanlar da var. Bitkiler, hayvanlar, kıyı şeridindeki ekosistem ile deniz arasındaki namuslu düzen bizim şu anda tam olarak bilmediğimiz bir biçimde zarar gördü. Ölüm bazılarına göre hızlı olacak bazılarına göre ise yavaş ve acı veren bir süreç olacak. Dünya üzerindeki birçok insan bu ölümler için kızgın ve merak içindeler, “Acaba bu durum önlenebilir miydi?” diye. Bence bu sorular da uygun ve yerinde sorular. Yaratıcı odaklı bakış, Allah’ı bu güzel yeryüzünün Yaratıcısı ve Düzenleyicisi olarak görür. Bu bakış açısı modern dünyada ıskalanmıştır ve de saydığımız üç kategorinin en zayıf olanıdır. İnananlar, dünya ve içindeki herşeyin Rabbe ait olduğunu İncil ve Kur’ân’dan biliyorlar. İnsana, yaratılan diğer her bir şey üzerinde tasarruf etme özelliği verilmiş olsa da, bu tasarruf, insanların birbirleri arasında ve diğer varlıklara karşı ‘Yaratıcıya karşı sorumlu olma’ hassasiyeti ile kullanılmalıdır. Bu bakış açısını ifade eden cümleler duydum. Meselâ Louisina (felâketten en çok etkilenen eyalet) senatörlerinden birisinin, uzmanların bulunduğu bir panelde bu felâketin sebepleri ve etkisi hakkında ağlayarak sorular sorduğunu müşahede ettim. Onun bu yakınmaları ekonomik ve çevresel kayıplara değil, daha farklı sebeplere dayanıyordu. Benzer şekilde, anneannesini çok seven küçük bir işletme sahibinin bu petrol felâketine anneannesinin ölümünden daha çok üzüldüğünü söylediğini duydum.
Bu söylemler her ne kadar anekdot düzeyinde olsa da, kayıp algısının ekonomik ve çevresel düzeyden daha derin olduğuna işaret ediyor. Ve inanıyorum ki bu toplumda böyle derinden üzülen ve Yaratıcı tarafından insana emanet edilen şeylerin yanlış kullanıldığına ağlayan birçok insan var.
Gelecekte nelerle karşılaşabiliriz? Bu felâketin izlerinin temizlenmesi kaç yıl sürebilir? Denizde ve karada petrol pompalayan ve transfer eden insanlar oldukça böyle kazalar ve felâketler olacaktır. Bu kadarını biliyorum. Fakat teknolojinin gelişmesi ve zor imtihanlardan geçilmesi (tıpkı Meksika Körfezinde olduğu gibi), yönetimi daha sıkı tedbirler almaya yönlendirecektir ki, bu da iyi birşeydir. Ben petrol sızıntısının etkilerini ortadan kaldırma konusunda uzman değilim. Fakat bu felâketin etkilerinin ortadan kaldırılmasının yıllar değil on yıllarca süreceğini söylemek mümkün. Louisiana ve Mississippi’nin kıyı şeridinin çoğunluğu bataklık ve sulak alandır. Bu alanlar bir çok balık türü için hayatî öneme sahip alanlardır. Ayrıca çeşitli kuş türleri ve küçük memeli hayvanlar için de hayat alanıdır. Petrol sızıntısının deniz yüzeyinde yayılması, toksik maddelerin bu canlı türlerin yiyeceklerine bulaşmasına sebep oluyor. Meksika Körfezindeki balık ve diğer canlı türleri gittikçe azalıyor.
İnsanı hırslı yapan etkenler hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve bu felâketlerin insandaki hırsla bir ilişkisinin olduğunu söyleyebilir miyiz sizce?
Emin olduğumuz birşey var ki o da dünyamızın hırsla dolu olduğudur. Özellikle çok uluslu şirketlere konuyu bağlarsak, söylenmesi en kolay şey bunların gerçekten de çok hırslı olduğudur. Fakat bu cevap bu felâket için basit bir cevap olur. Hırs problemi bundan daha büyük bir problem; evrensel bir problem... Ve ben hırsın, diğer yerlerden çok Batıda yaygın olduğunu da düşünmüyorum. İnsanoğlunun çok bilinen bir eğilimidir hırs. Kur’ân ve İncil’in hırsa karşı bizi uyarması bunun içindir. Hırslı olmak, sadece belirli bir etnisitenin veya bir ülkenin veya bir dinin takipçilerinin fonksiyonu değildir. Beşerin tümünde bu vardır. İncil, Yaratıcı’nın bize verdiği istidatlara nazaran, insanoğlunun o istidatları harekete geçirmekte yetersiz kaldığını söyler. Ve hırsı önleyememek bunlardan birisidir. Bir de bu petrol sızıntısının diğer bir yönü var. Açık denizlerde petrol çıkarmanın iyi sayılabilecek bir geçmişi var Amerika’da. En son sızıntı felâketi 1969 yılında meydana gelmişti. The Economist’te yakın zamanda çıkan bir makaleye göre, Amerikan sularındaki petrol kirliliğinin % 1’i petrol çıkarma çalışmasından kaynaklanıyor. Petrol nakliyat gemileri ve boru hatlarından sızan petrol ise bu kirliliğin % 4’ünü oluşturuyor. Yüzde 33’ü diğer taşıma şekillerinden ve % 62’si ise insan müdahalesi olmadan oluşan sızıntılardan kaynaklanıyor. Bu haber benim için yeni.
Sadece BP’yi veya yönetimdekileri sorgulamak yerine, bizler de kendimize dönüp dünya görüşlerimizi sorgulamamız gerekiyor mu? Dünya görüşleri derken kastettiğim Maddecilik, Bencillik, Hazcılık gibi kişiliklerimizi kuşatmış vahiysiz dünya görüşlerinden bahsediyorum.
Evet. Sorgulamalıyız. Maddeci bir dünya görüşünün bu felâkette rol oynadığını düşünüyorum. Fakat bu, meselenin tamamı değil. Bazılarının çok kolayca söylediği gibi, mesele ‘hırs içinde maddecilik putunu takip eden Batı’ diye geçiştirilemez. Düşünün, meselâ Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı (1768 km) içerisinde Türkiye de yer alıyor. Bu petrol boru hattı Hazar Denizindeki petrolü Akdeniz’deki limanlara akıtacak. BP bu boru hattının % 30’dan fazlasının sahibi. Şimdiye kadar bir problem veya bir felâket yaşanmadı. Fakat ilerde bir felâket yaşanırsa bunu hırs problemi olarak tanımlayabilir miyiz? Ben bu konuda emin değilim. Türkiye’ye saldırmak veya Amerika’yı savunmak gibi bir derdim yok. Söylemek istediğim; petrol ticareti, birçok devletin, alıcıların ve satıcıların birlikte paylaştığı bir sektör. Kötülenen veya suçlanan bir taraf var, fakat bu ticaretten fayda sağlayan binlerce taraf var. Dolayısı ile bu fayda sağlayanlar da yapılan eleştirileri paylaşmaları gerekir. Kendime “Maddecilik eğilimi, Amerika veya Batıda dünyanın diğer yerlerine göre daha mı kuvvetli?” diye sorsam, bu soruya “Hayır” cevabı veririm. Hırs veya maddecilik “biz ve onlar” problemi değil, “biz” problemi.
Son olarak neler söylemek istersiniz? Eminim ki Türkiye’deki insanların Amerika algısı çok da iyi değildir. Holywood filmlerinde gördükleriniz bizim kalbimizi temsil etmiyor [anlatmıyor]. Biz çok kültürlü bir toplumuz. İnançlı insanlar olduğu gibi inançsızlar da var burada, Türkiye’de olduğu gibi. Amerika’da ahlâksız ve hırslı insanlar var mı? Evet. Fakat lütfen şunu bilin... Bu toplumda milyonlarca Yaratıcı’ya inanan insan var. Biz toplumumuzun durumu için feryad ediyoruz. İnanan insanlar, 7 gün 24 saat boyunca, duâ evlerinde bu toplumun tekrar Yaratıcısına dönmesi için duâ ediyorlar. Gelecek için umutluyuz. Allah her iki toplumu da O’nu gereğince tanıyanlardan eylesin.
MÜSLÜMAN İNSANLARIN YARATICI’YA BAĞLILIĞINA HAYRANIM
Bildiğim kadarı ile siz Kur’ân’ı ve Kur’ân’ın çağdaş bir tefsiri ile Risâle-i Nur’u kısmen de olsa okudunuz / okuyorsunuz. Kur’ân’a iman edenler hakkındaki düşünceleriniz, onu okuduktan önce nasıldı ve sonra nasıl oldu?
Kur’ân’ı ve onun tefsiri olan Risâle-i Nur’u okuduktan sonra gördüm ki Müslümanlar ve Hıristiyanlar, görünen ve görünmeyen âlemlerle bizlere konuşan bir ve tek yaratıcı olan Allah’a inanıyorlar. Bu temel hakikati ortak payda olarak elimizde tutuyoruz. Bir Müslüman’ın büyük bir kitap olarak baktığı kâinat, bir Hıristiyan için Yaratıcının ‘Genel[e] Konuşması’dır [Vahiy yoluyla peygamberlere konuşması: Özel Konuşma]. Varlık âlemini gözlemlediğimiz zaman biliriz ki, insan, bu büyük kitabın yazarının Allah olduğunu kolayca bilir ve inanır. Bu geçtiğimiz bir yıl içerisinde çay sohbetlerinde [imanî sohbetler], önceden fark etmediğim birşeyi fark ettiğimi söyleyebilirim: Müslüman ve Hıristiyan inananlar birçok ortak hakikati ellerinde tutuyorlar. Bunun yanında, onların günde beş defa namaz kılmaları Müslümanlara karşı saygı duygumu arttırdı.Bu disipline ve Yaratıcı’ya bağlılığa ben hayranım. Her ne kadar İncil’de bana bu vazife [namaz] emredilmemiş olsa da, ben gönüllü olarak [kendi kendime], aynı bağlılık seviyesine ulaşmayı çok isterim.
Müslüman ve Hıristiyanlar arasında bir ittifaktan bahsedebilmek mümkün mü?
Bazı önemli noktalarda ayrı düşünüyor olsak da, Müslüman ve Hristiyanların birçok ortak noktası olduğuna inanıyorum. Biz (Müslümanlar ve Hıristiyanlar), dünya ve üzerindeki bütün varlıkların Yaratıcı’yı tesbih etmekte olduklarını anlıyoruz. Bu varlıkları tahrip etmek, onları gerçek Sahibinden çalmak gibi birşeydir ve vazifelerinden geri koymak demektir. Bu çok önemli bir konu. Bunun yanında varlık âleminin mükemmelliği, bize, O’nun kudretini ve ihtişamını anlatıyor. Öyleyse bizim bir karıncayı öldürmemiz veyahut bir ormanı yakmamız veya çevreye petrol sızdırmamız bu açıdan büyük bir sorundur. Bunların hesabını muhakkak vereceğiz. Müslüman ve Hıristiyanlar olarak buna inanıyoruz.
SAİD HAFIZOĞLU/ALABAMA |
25.08.2010 |