08 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Röportaj

‘DERHAL, Her eve bİr Kur’ân kampanyasI HER EVE BİR KUR’ÂN KAMPANYASI BAŞLATILMALI

Doç. Dr. Yücedoğru, Kur’ân’ın gündemde tutulmasının bir yolunun da ibadetlerin teşvik edilmesi olduğunu belirterek, “Müslümanların her daim zihinlerinde Kur'ân anı olmalıdır” dedi.

Bu yıl neden Kur’ân yılı ilân edildi?

Kur’ân-ı Kerim’in gündeme gelmesi açısından güzel bir şey. Ama yok, sadece bu yılda Kur’ân adına bir şeyler yapılır şeklinde algılamak iyi bir şey değildir. Kur’ân her dönem okunabilecek bir kitaptır. Müslüman’ın her anını Kur’ân’la değerlendirmesi bir esastır.

Kur’ân’ı daha çok gündeme taşımaya, biraz da oryantalist bir yargı olarak bakıyorum ben. Bir şeyleri unuttukça, gündeme taşımak için yılı, ayı, günü ilân ediliyor. Bu İslâmî düşünce tarzının insana her anını yaşatan yönünü, tekrar gündeme taşıyalım ki, böyle bir yılla hatırlansın anlamı taşıyor benim gözümde. Amaç belki bu değildir. Belki daha fazla Kur’ân okunmasıdır, ama bence Kur’ân yılı ilân edilecekse, Diyanet Kur’ân’ı bedava dağıtmalıdır. Önerilerim de var. Yazın Kur’ân dersleri oluyor.Kur’ân’a geçen her çocuğa mealli bir Kur’ân vermeli. Yıl, o yıldır. Çocuğun alabileceği en büyük hediye; okumaya başladığı kitabı kendisine hediye olarak takdim edilmesidir. Böylece hem kurumu, hem de kitabı unutmayacaktır.

Kur’ân-ı Kerime atfedilen bu yılda insanların

Kur’ân’a yakınlığı arttı mı size göre?

Soru tamamen gözlem işidir. Diyanet bunu ölçecektir. Bununla ilgili programlar oluyor. Böylelikle basın yoluyla herkese duyurulmuş oluyor. Kısmî artış söz konusu olabilir. Kur’ân yılında çeşitli illerde, tanınmış hafızlar getirilmiş olsa, kıraat üzerine böyle algı yükseltilir. Kur’ân’ın gündemde tutulabilmesi için ibadetler teşvik edilmelidir. Ramazan geliyor hatimler yapılabilir. Senede birden az hatim gaflet ifadesidir. Kur’ân’la irtibatını asgarî düzeye hatta en alt seviyenin altına çekmiş oluyor. Kur’ân yılının olmasına bakmaksızın, Müslümanların yapması gereken ayda bir, üç ayda bir olmadı ya da 6 ayda bir hatim yapması gerekiyor. Kur’ân yılından daha ziyade Kur’ân ânından bahsetmek lâzım. Müslümanların her daim zihinlerinde Kur’ân anı olmalıdır.

Evrensel bir din olan İslâm’ın yol göstericisi olan Kur’ân’ın, asrımıza ve insanımıza mesajını nasıl özetlersiniz?

Kur’ân’ın mesajı onunla ilgilenenleredir. İlgilenmeyenlere pek mesajı yoktur. Kur’ân’ın ilk başında der ki: “Elif lam mim. Bu kitap var ya, Allah’tan korkanlara hidayet kaynağıdır.” Korkmayanlara hidayet kaynağı olmaz o zaman. Hidayet kaynağı olabilmesi için bir defa o yola girmiş olması ve kabullenmesi lâzım. Boyun eğmesi açısından Kâinattaki her şey mü'mindir, ama insanın mü'min olması biraz daha ilgi ister, yönelme ister. O yönelmesinden dolayı mü'min, Allah’ın kendisine tavsiyede bulunduğu ve emrettiği hususları tereddütsüz olarak kabullenmesi gerekir. Kabullenen insanlara tabi olduktan sonra Kur’ân-ı Kerim, artık bir şeyler verir. Her adımında mutlaka bir şeyler söyler. Ama bu yola girmeyenlere Kur’ân’ın vereceği pek bir şey yoktur. Nitekim, Kur’ân’ı Kerim, Ebu Cehil’e de okunmuştur. Ebu Leheb’e de okunmuştur, Hz. Ali’ye de. Ebu Cehil ile Ebu Leheb’e hiç bir şey yapmadı. Hatta Kur’ân’ın ifadesiyle onları daha azgın hale getirdi. Kızdıkça kızdılar, yoldan çıktıkça çıktılar. Ama Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir’e okunan Kur’ân takvalarını gittikçe arttırdı. Bu sebeple Kur’ân çağımızdaki insana ne söyler? Alternatifsiz her şeyi söyler. Kur’ân’ın iklimine giren o coğrafyayı teneffüs eden insanlar güzel insanlardır, güzelliklere boğulmuş insanlardır. Dolayısıyla o güzelliğin içinde aradıkları her şeyi bulurlar. Yeter ki aradığınızı bilesiniz. Bilmezseniz bulamazsınız.

Kur’ân okumak kişiyi psikolojik olarak rahatlatır mı?

Psikolojik olarak Kur’ân-ı Kerim, insanların kalplerinde olanlara şifadır diyor. Şifa olduğuna göre hastalığın kaynağı, eğer sizin iç dünyanızdaki sıkıntı ise; imanla huzura kavuşursunuz. Aradığınız şey iç dünyanızda size sıkıntı olarak geri dönüyorsa, imanla beraber aradığımı buldum demiş olursunuz. Bu noktadan sonra, Kur’ân size çok şey söyler. O iklimde bulundukça, teneffüs ettiğiniz hava nasıl ilkbaharda insanı gevşetiyorsa, Kur’ân da kişiyi rahatlatıyor, organlarının tamamına huzur veriyor. Ama kendimi zorluyorum, şu kadar sayfa okuyayım, sonra kapatayım diyorsa, zevk olarak değil de vazife olarak yapıyorsa, onun zevkini alamayacaktır demektir.

Bir defa Kur’ân-ı Kerim kendisine bakanları yazı itibariyle de rahatlatır. Bu tecrübe edilmiştir. Çok sıkıntılı anlarınızda bir sayfa okursanız bir anda geçmiş dünyalara gidersiniz, sizin için yapılan tavsiyelere kulak verirsiniz, bu dünyada olanların hırslarınızın boş şeyler olduğunu görürsünüz.

Ama, "Kur’ân’ı başkası bana okusun da ben öyle rahatlarım" diyorsanız, onun zevki olmaz. Bu çok sevdiğiniz bir yemeği başkasının yemesi gibidir. Başkası yedikçe, siz lezzet alamazsınız. Sizin lezzet alabilmeniz için bizzat da sizin yemiş olmanız gerekir. Kur’ân’ın insan üzerindeki psikolojik etkisi bu şekildedir diye düşünüyorum.

Kur’ân yılı kabul edilen bu yılda Kur’ân ayı

Ramazana yaklaştık. Böyle manevî bir atmosferde Kur’ân-ı Kerim’e yaklaşmımız nasıl olmalıdır?

Milletimiz Ramazan yaklaştıkça, oruç tutanlar Kur’ân’a itina ile yaklaşanlar, âyetlerle haşir neşir içinde olanlar oluyor. Otomatik olarak bu manevî iklime giriyoruz. İşler bereketleniyor. Her zaman yapamadığımız pek çok işi Ramazan’da yaptığımız halde vakit kalıyor. Kur’ân’a ne kadar çok vakit ayırırsa, ondan alacağı zevk de farklı olacaktır.

Düşünün ki, etrafınızda ağlayan, sızlayan insanlar var onlardan etkilenir misiniz? Evet. Bir de bunun tam tersi; vaaz edenler, tesbihat yapanlar var. Bunlardan da etkilenirsiniz. Hatta bu bütün insanlığı etkiler. Nitekim müsteşriklerden (Şark ilimleri ile ilgilenen kimseler) Doğu ziyareti yapanlar, Ramazan günlerine rastladığında, İslâm dünyasında bir dinginliğin olduğunu, bunun da insanı tesir altına aldığını söylemektedirler.

Kur’ân-ı Kerim’i dinlemenin önemi nedir?  

Peygamberimiz’e bir ihtiyar kadın geliyor, “Ben zor Kur’ân’ı Kerim okuyorum, hiç okumasam mı?” diye soruyor. Peygamberimiz de “Size diğerlerine göre iki sevap var. Bir zorlanmanızdan, iki okumanızdan” diyor. Zorlanarak da okuyan insanlar sevap kazanacaklar. Lâfız önemli. Çünkü lâfız insanın iç dünyasına sirayet eder. Kulağından girdikten sonra da tesir yapar. Nitekim müşrikler, Peygamberimiz (asm) zamanında “Kur’ân-ı Kerim iç dünyanıza girmemesi için kulaklarınızı kapatın” diyorlardı. Aldığımız gıdanın iç dünyamızda kaç ünite besine dönüştüğünü bilmediğimiz gibi, Kur’ân’ın iç dünyamızda nasıl dönüştüğünü de bilmiyoruz. O sebeple dışardan okunan şeyleri hep kısma yoluna gitmişlerdir. Lâfzı mu'cize bir kelâm olduğu için, insanlara dinletilmelidir Kur’ân. Mânâsıyla beraber anlaşılmış olması, çok daha büyük zevktir. Buradaki hedef sadece meal okumak değildir. Kur’ân’ın lâfzını okumakla birlikte, içindekilerden de haberdar olmak anlamı taşır.

Diyanet’in yakın zamanda yaptığı bir ankette, Türkiye’de yüzde 20’lik bir kesimin Kur’ân-ı Kerim’i hiç eline almadığı, yüzde 60’ın ise Kur’ân-ı Kerim’i eline aldığı, ancak yüzüne okuyamadığı ortaya çıktı. Siz bu sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kur’ân’ı insanlara öğretmek, sadece Diyanet İşleri Başkanının bir görevi değildir. Müslüman’ın bireysel sorumluluğudur. Hem mü'minim diyorsunuz, hem de temel kitabınızı okuyamıyorsunuz bu bir çelişkidir. Diyanete düşen bu yolu kolaylaştırmaktır. İnsanların önündeki engelleri kaldırmaktır. Diğer kurumlarda Kur’ân’ın önündeki engelleri aşmış olması lâzım. Kur’ân’ın basılı metninin satın alınması parayla zor oluyorsa, bu bile sorumluluk getirir. Her eve birer Kur’ânı Kerim kampanyası da başlatılabilir. Kur’ânı Kerim yılıysa Kur’ân bedava olmasa da cüz'î bir rakama satılmalıdır. Bireysel sorumluluğu olan insanların Kur’ânı Kerimi öğrenmeyi amaçlamış olmaları gerekiyor. Bunun siyasî etkisinin olmadığını söylemek doğru değil. Öbür taraftan 28 Şubat, 12 Eylül gibi dinin önüne engel koyan yapılandırmalar da ortaya çıkmıştır. Bunlar da Kur’ân’ın az okunmasının önündeki engellerdir. Esas sorumluluk kişinin kendisindedir. Kur’ân-ı Kerim der ki, “Size siz lâzımsınız.” Hiçbir geliri olmayan insanlar günde 5 liraya sigara alabiliyorlarsa, Kur’ân-ı Kerim de alıp okuyabilirler. Bireysel sorumluluğu yaşamamak, birinci derece engeldir. % 60 okumayı bilmiyorsa, % 20 eline hiç Kur’ân’ı almadıysa, bu bir anda olabilecek bir hadise değildir. Bazı sorumlulukları idrak ettirmek eğitim işidir. Konferans, panel, vaaz, hutbe ile insanlara bunu aktarmak lâzımdır. Sosyal çevre olarak çalışmak lâzımdır. Yani aileden aileye, çocuktan çocuğa, bireyden bireye yapılan çalışmalar bunun daha iyi noktaya gelmesine vesile olacaktır.

08.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (07.08.2010) - Bütün sorunların çözümü Kur’ân’da

  (06.08.2010) - Kur’ân-ı Kerim fıtrî bir ihtiyaçtır

  (05.08.2010) - TRANSFERDE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ

  (04.08.2010) - Futbola hizmet etmek istiyorum

  (01.08.2010) - Örtü kadının haremidir

  (27.07.2010) - Paket, gedik açsa da vesayeti kaldırmıyor

  (26.07.2010) - Risale-i Nur gençliğin manevî muhafızı

  (25.07.2010) - Terörü DP bitirmişti, yine o bitirir

  (22.07.2010) - Çocuklar, uçurtma sayesinde tabiatla buluşuyor

  (20.07.2010) - MÜFTÜ SÜLEYMAN KÜÇÜK: HAFIZLIK EĞİTİMİNDE SIKINTI VAR


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.