Saliha FERŞADOĞLU |
|
Ramazanname |
Şimdi yavaşça gözlerini kapat. Zaman hızla geriye akıyor, takvimden dökülen beher yaprak tanesi bir bir yerlerine dönüyor. Yelkovan ve akrep sevinçle tersten ilerlerken mevsimler habire değişiyor; rüzgâr esiyor, yağmur yağıyor, fırtına, kar, tipi derken güneş doğuyor yeni mevsime merhaba diyerek… Açabilirsin gözlerini… Tam karşında duran şu zayıf çocuğu görüyor musun? Evet, hemen fark etmiş olmalısın. Sofranın bir köşesinde oturmuş alelacele yemeğini yiyor. Büyüklerinin arasına karışmış olmanın sevinciyle adeta kendinden geçmiş. Bol bol su içiyor, yine böyle sıcaklar var çünkü. Duvardaki Maarif takvimine kayıyor gözlerin; sene 1984. Mutluluk ve neşenin hâkim olduğu bu küçücük hanede toplaşmışınız, saatler üççeyreği gösterirken. Annen, bu gece incir kavurması yapmış size. Pilav ve hoşaftan sonra onu yiyeceksin. Uzun bir yaz günü kavuran, bayıltan güneşe rağmen sırf Allah rızası için oruç tutacaksın. Zaman inadına yavaşlayacak, saatler bir türlü geçmek bilmeyecek. Meğer günler ne kadar uzun ne kadar bereketliymiş, diye düşüneceksin. Soğuk su dolu sürahi bir karış uzağında olmasına rağmen elini uzatıp, kana kana içemeyeceksin. Canının istediğini yiyemeyeceksin. Sadece bakacak, verilen nimetleri incelerken harikulade yaratıldıklarını fark ederek derin düşüncelere dalacaksın. Her şeyin bir vakti vardır. Sen de sana verilen süreyi dolduracak ve ezan sesini bekleyeceksin. Top atılacak, hemen ardından ezan okunacak. Müezzinlerin sesleri birbirine karışacak. Bu ahenkli sesin büyüsüne kaptırmışken kendini dilinde duâlar eşliğinde orucunu açacaksın. Önce, zübde-i âlem olarak yaratıldığına şükredeceksin, sonra Müslüman olma şansını evvelden kazandığına ve bütün sevdiklerinle aynı sofrada bulunduğuna… İsteklerini sıralayacaksın Rabbinden. Çünkü biliyorsun, O’nun rahmet hazineleri sonsuz genişlikte. Çünkü biliyorsun, Rabbinin vaadi var: ‘Kulum benim için yiyeceğini, şehvetini terk etti. Öyleyse Ben de onu dilediğim gibi mükâfatlandıracağım.’ Çünkü biliyorsun, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misklerden daha değerlidir. Kalbine yayılan yekpare huzur ve memnuniyet duygusunu bugün dahi hissedebiliyorsun. Kendine bakarken, güzel anıları saklayan bir fotoğrafa bakıyor gibisin. Geçmişe karşı biraz özlem biraz sitem taşıyor yüreğin. Kaybettiğin sevdiklerin geliyor aklına; her birinin şu anda yeri boş… Gözlerin dolu dolu oluyor, biliyorum. Kapat gözlerini. Beni dikkatle dinle… Her şeye rağmen, bir Ramazan’a daha kavuşmanın ve onu yarılamanın heyecanı ve telâşıyla hayat devam ediyor. Akşamları minarelerin ışıkları, mahyaları yanıyor; teravih namazı için camiler yine dolup taşıyor; Ramazan pideleri mis kokularıyla etrafı sarıp sarmalıyor, misafirlere gül kokulu güllaçlar ikram ediliyor. Gönderilişinin hürmetine Kur’ân okunuyor, hatimler indiriliyor. Tatlı bir rehavetin eşliğinde gözlerini açıyor, kızının sana uzattığı yorgunluk kahvesini yudumluyorsun aheste aheste. Onun gülümseyen bakışlarına, eyvallah nidasıyla karşılık verirken ânı yaşamanın lezzetine varıyorsun. 01.09.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (25.08.2010) - Şehir çocukları (18.08.2010) - Haydi, bana Cenneti anlat! (21.07.2010) - Delilikten dervişliğe (14.07.2010) - Kâinat senfoni orkestrası (30.06.2010) - Umut toplayıcısı |