Suna DURMAZ |
|
Bir Ramazan nostaljisi ve Kuveyt’in Ramazan âdetleri |
“Her kul, her köle, azat edildiği zaman sevinir. Rabbim, ben sana köle olduğum zaman, sevinir bayram ederim.” Mevlânâ
On bir ayın sultanı Mübârek Ramazan ayının son haftasına girdik. Noksandan münezzeh olan Allah Teâla, bu ayda yapılan ibadetleri lütuf ve keremiyle kabul etsin. “Ramazan’ı nasıl tarif edersiniz?” diye bir soru sorulacak olunursa şayet, cevap olarak aklıma şu cümleler geliyor: Ramazan demek Kur’ân demek; Ramazan demek, kadın-erkek, genç-ihtiyar mü’minlerin camilere koşması demek; Ramazan demek neşe demek; Ramazan demek bereket demek; Ramazan demek gönül alma demek; Ramazan demek uhuvvet demek; Ramazan demek tesâmüh demek; Ramazan demek evdeki aşını komşularla paylaşma demek; Ramazan demek dost ve akrabalarla iftar sofralarında buluşmak demektir. Her sene Ramazan ayı geldiğinde aynı sözü tekrarlarız ve “ Ah! Nerede o eski Ramazanlar? deriz. Özellikle de çocukluğumuzun Ramazan aylarını unutamayız öyle değil mi? Her mü’min gibi, benim de çocukluğumda geçirmiş olduğum Ramazan aylarıyla ilgili hatıralarım var. İşte onlardan bir kaçı. Kur’ân okumasını bilmeyen annem sabah erkenden işini tamamlar komşu evlerde okutulan mukabelelere dinleyici olarak iştirak ederdi. Bazen de, bir mukabele ile yetinmeyip birden fazla yere giderdi. Her defasında da “Hadi kızım, sen de Kur’ân’ını al ve benimle gel “derdi. Her dâim olmasa da, zaman zaman ben de mukabelelere giderdim. Akşam vakti yaklaştıkça, apartmanın mutfak boşluğundan mis gibi yemek kokuları gelirdi. Bu kokulardan kimin ne pişirdiğini tahmin edebilirdik. Bu yüzden olacak ki, komşular birbirlerine yapmış oldukları yemeklerden yollarlardı. Komşulara yemek götürmek veya onlardan yemek almak çok hoş bir âdetti. Babam ise, bizleri oruca teşvik etmek için iftariyelikler alırdı. İftar saati yaklaştıkça çok heyecanlanırdım. Elime iftariyeliklerimi alarak balkona çıkar, dört gözle iftar topunun atılmasını beklerdim. (Gurbette büyüyen çocuklarım iftar topu bekleme heyecanını yaşayamadılar maalesef) Bir de, terâvih namazı kılmak için 13-15 yaş gurubundaki mahalle arkadaşlarımızla beraber yakın mahallelerde bulunan mescitlere gitmemiz, kız olmama rağmen sabah namazını mahalle camimizde kılmak için anneme yalvarmalarım hatırımdan çıkmıyor. Ramazan’a has yiyecek olarak ise, içine maydanoz ve peynir, bazen de haşlanmış patates koyup yağda kızarttığımız silindir şeklindeki İzmit’in dolmalık pidelerini unutamıyorum. Bizlerin Ramazan ayıyla ilgili hatıralarımız olduğu gibi, gün gelecek, bu günkü Ramazanlar da bizim yavrularımızın çocukluk anısı olacak. Onlar da “ Ah! Nerede o eski Ramazanlar?” diyecekler belki de. Bu yüzden, Ramazan ayında yapılan ibadetlerin ve güzel âdetlerin aynı zamanda çocuklarımızın zihinlere yerleşecek olan birer anı olacağını hesaba katmamız lâzım. Çocuklarımız; anne ve babalarının her zamankinden daha fazla Kur’ân-ı Kerim okuduğunu, daha fazla namaz kıldığını, daha güler yüzlü olduğunu, daha affedici olduğunu, eve daha fazla misafir alındığını, bazen bu misafirlerin içinde yabancı yüzlerin de bulunduğunu, sofranın he zamankinden daha itinalı hazırlandığını görsünler.
Kuveyt’in Ramazan âdetleri İslâm ülkelerinin her birinde Ramazan’a ait güzel âdetler vardır. Kuveytte de çok hoş âdetler var. Aile bağları çok kuvvetli olan Kuveytliler, Ramazan gecelerinde akraba ziyaretleri yaparlar. Ve bu ziyaretlere çok önem verirler. Kuveytli hanımlar, Ramazan ziyaretlerinde Körfez ülkelerinin geleneksel kıyafeti olan “derraâ” dedikleri uzun nakışlı elbiseleri giymeyi tercih ederler. Bu yüzden, her Ramazan ayı öncesi mağazalarda bir hareketlilik başlar. Gazetelerde sık sık “Ramazan ayı için yeni derraâ modellerimiz gelmiştir” diye ilânlar görürsünüz. Ramazanâ ait yiyeceklere gelince, buğday ve etin saatlerce kaynamasından oluşan “Herîse” dedikleri bir yiyecek (keşkek) Ramazan ayının vazgeçilmez yemeklerindendir. Başka yemekler pişirilse de, bu yemek sofrada mutlaka bulunmalıdır. Diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, Kuveyt’te de Ramazan ayının başlıca içeceği “kamereddin”dir. Kayısı pestili olan “kamereddin” suyla eritilir; içine şeker katılarak meyve suyu yapılır. Vazgeçilmez tatlılar ise, içine tuzsuz peynir veya ceviz-tarçın koyup kızarttıkları “katâyıf” (yassı kadayıf) ile irmikten yapılan şerbetli tatlı “besbûse” dir. Bir de, “girgiân” dedikleri çocuklarla ilgili bir Ramazan âdetleri var. Ramazan ayının on beşi olunca, mahalle çocukları kapı kapı şeker toplamaya çıkarlar. Her kapıyı çalıp, Ramazan’ın, onbeşini öven mâniler söylerler. Ev sahipleri de, daha önceden hazırlamış oldukları fındık, ceviz, fıstık vs. gibi çerezden birer avuç çocukların torbalarına boşaltırlar. 01.09.2010 E-Posta: [email protected]@hotmail.com |