Mikail YAPRAK |
|
Anayasanın 25. maddesi ve Yeni Asya |
Hani kızgınlık ânında ve olumsuz anlamda “yine yapacağını yaptı” derler ya; şimdi Yeni Asya adına sevinç izhar ederek, sevinerek ve olumlu anlamda “yine yapacağını yaptı” diyebilirsiniz. Evet, Yeni Asya yine on ikiden vurdu. Bölge temsilcilerinin de katılımıyla 21 Ağustos 2010 tarihinde şahs-ı manevî adına ehliyetli bir heyetin gün boyu müzakerelerinden sonra kararını verdi: “Herkes şâhâne serbest!” Bu kararın gerekçelerini de “Yeni Asya’dan Size” köşesinde okurlarıyla paylaştı. Derin güçlerin malzemesi, siyaset sahnesinde “külhanbeyi ağızları”nın lokması haline gelmiş ve milletin huzurunda “kayıkçı kavgası” numaralarına dönüşmüş bir referandum dalgasının anaforuna girmedi, yüze yüze “sahil-i selâmet”e çıkıp Barla ve Erek Dağı zirvelerinden Bediüzzaman’ın gözüyle âlemin seyrine daldı. Yeni Asya, samimi ve hâlis okurlarının gönlünde yatan duyguya tercüman oldu. İyice cılkı çıkan “evet-hayır” çekişmesinden sıyrılıp, basiretli ve ferasetli okurlarını, vicdanî kanaatleriyle başbaşa bırakarak, “sizler tercihinizde ‘şâhâne serbestsiniz’ ama benim uğraşacak çok önemli başka işlerim var” dedi. Tıpkı Bediüzzaman gibi, “Hiç kimse kimseye tahakküm etmesin, herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşrûasında şâhâne serbest olsun” dedi. *** Aslında hiç kimsenin kimseye tahakküm etmemesi, anayasanın da hükmüdür. Ama anayasanın bu hükmünü, en başta bu hükmü koyanlar ihlâl ettiler. Tahakküm ve baskıyla 1982’de geçirdiler. Biz ise, anayasanın 25. maddesine uyan tavrımızla, hiç kimsenin kimseye tahakküm etmemesini tavsiye ediyor ve bunu sağlamaya çalışıyoruz. Bugünkü baskıları hep beraber zaten izliyoruz. Ama izninizle 1982’de bizzat yaşadığım bir olayı aktarayım ki, o zamanki baskıların daha dehşetli olduğunu hatırlamış olalım. Yatılı bir lisede yöneticiyim. Kasım ayı, soğuk ve karlı bir kışın habercisi olarak zamana düşerken, lapa lapa yağan kar yere, bizim “Kar Yağıyor” başlıklı şiirimiz de Yen Nesil’in sayfalarına düşüyordu. Yakınımızda olan köyün muhtarı ziyaretime geldi. Derdini ve içini döktü. İlçenin sıkıyönetim komutanı ona, “köyünden bir tek ‘hayır’ çıkarsa, tırnaklarını sökerim” demiş.. “Bahtına düştüm müdürüm; köyün tamamı ‘evet’ diyecek, bir tek sizin okuldan korkuyorum, ne olur bana yardım et” dedi. Ve... 7 Kasım günü oylama oldu. Sadece 7 “hayır” oyu çıktı. Bir tanesi de acizâne şahsıma aitti. Oylamadan sonra arkadaşlar bana gelip, “Tespit edilmişsin, bavulunu hazırla” diye takıldılar. Ben de onlara, “Haydi oradan, Evren Paşa size değil bana teşekkür etti” diyerek gülüşmüştük. Gerçekten Kenan Evren, “hayır” oyu verenlere teşekkür etti. Zira onlar, yine Evren’in ifadesiyle, % 8 nispetindeki “hayır” oylarıyla, oylamanın demokratik(!) bir ortamda cereyan ettiği görüntüsüne katkı sağlamışlardı. *** Yeni Asya’nın değerli okurları, gerçi siz de açıp bakarsınız, ama hazır anayasa kitapçığı elimin altında iken, o 25. maddeyi hemen arz edeyim: “Madde 25.- Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Özüne ve karakterine “hayır” dediğimiz anayasanın bir maddesini teşkil eden ve evrensel değeri olan (ama Evren Paşa’nın hışmına uğrayan ve kanun koyucular tarafından bile uygulanmayan) bu maddeyi neden nazara verdiğimizi, anlamış olmalısınız. Aslında biz, tavrımızı anayasanın bu 25. maddesine göre kasten belirlemiyoruz; bizde zaten var olan düşünce ve tavra, anayasanın bu maddesi uygun düşüyor… 26.08.2010 E-Posta: [email protected] |