Faruk ÇAKIR |
|
Kendimizi tanıyabilsek |
Malûm olduğu üzere ‘doğru’lar insanlığın ortak malıdır. İslâmın ortaya koyduğu temel prensipler, hem insan fıtratına uygun hem de gerçek ‘doğru’ları anlatır. Bazı ilim adamlarının yıllar süren araştırmalar sonrası ortaya koyduğu ‘tesbit’ler ise, gerçekte çok daha önce âyet-i kerime ya da hadis-i şeriflerle anlatılmış olabiliyor. Ama pek çok ‘aydın’ımız bunu bilemediği için Avrupalı ilim adamlarının çok sonra yaptıkları ‘tesbit’leri ‘örnek’ olarak aktarıyorlar. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, hukuk alanında yaptığı çarpıcı değerlendirmelerle hatırlanan bir isim. Yargıtay Başkanlığı sırasında yaptığı konuşmalar, kamuoyunda ciddî değerlendirme ve tartışmalara sebep olmuştu. Vatan gazetesine verdiği röportajda da yine dikkat çekici tesbitlerde bulunmuş. Konuşmanın bir yerinde yaptığı şu tesbit, ‘aydın’larımızın umumî zaafını akla getirdi. Selçuk bir soru üzerine şöyle demiş: “(...) Bütün bunlar beni hep üzmüştür. Hep bir şey söylüyorum, diyorum ki Kant’ın ahlâk anlayışı Türkiye’de yerleştirilmeli. Yani her yerde geçerli evrensel ilkeye göre davranma. Sözgelimi, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamak gibi. Yani ahlâkî davranışınızı dünyanın her tarafında geçerli olan bir ilkeye dayandıracaksınız. Aksi takdirde ahlâkla ters düşersiniz. Bütün bunlar çok önemli. Türkiye’nin belki de en önemli dertlerinden bir tanesi bu. Bakın, ben 50 yıldır Ceza Hukuku ile uğraşan birisiyim. Türkiye, bugüne kadar Ceza Hukuku’nun özüne inememiştir. Ne bilim yaşamında inmiştir, ne uygulamada inmiştir. Çünkü felsefesini tam algılayıp yerleştirememişizdir. Son yıllarımı bunun nedenlerini araştırmaya adadım. Neden, nerede yanlış yapıyoruz? Vardığım sonuç bu. Aydınlanmanın ürünü olan ceza yasalarını biz, Batı’daki aydınlanmanın o kavramlara vermiş olduğu içerik doğrultusunda yorumlayamadık.” (Vatan, 3 Ağustos 2010) Selçuk’un aktardığı tesbitin sahibi Immanuel Kant, 1724-1804 tarihleri arasında yaşamış olan ünlü Alman filozofu. Kant, Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini etkilemiş bir isim. Kant’ın bu tesbiti elbette ‘doğru’ bir tesbit, ama Kant’dan çok önce, o tesbit, insanlığa hediye edilmiş. Selçuk’un aktarımıyla Alman filozofu Kant’ın tesbiti şöyle: “Sözgelimi, kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapmamak gibi.” Şimdi de Hadis-i Şerif’i hatırlayalım: “Biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz.” (Camiü’s-Sağir, 3880. [6: 442, Hadîs No: 9940]) Benzer mahiyette başka Hadis-i Şerifler de vardır. Peki, bizim ‘aydın’ımız niçin bu gerçekleri hatırlamaz? Elbette, bu konudaki hata eğitim sistemimizdedir. İlkokuldan başlayarak üniversite eğitimine kadar ‘kaynak’ olarak batılı ilim adamlarının eserleri dikte edilmeye çalışılır. Oysa oradaki ‘doğru’lar çok daha ikna edici bir üslûpla Kur’ân’da, Hadis-i Şeriflerde ve Kur’ân tefsirlerinde vardır. Tamam Batılı ilim adamlarını da hatırlayalım, ama bu hatırlama bize İslâm âlimlerini unutturmalı mı? Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, mevcut anayasanın değişmesi gerektiğini de hatırlatıp bu konuda da şöyle demiş: “Dileğim şudur: iktidar partisi muhalefetle oturup yepyeni bir Anayasa yapmanın yolunu araştırsın. En kolayı bütün Türkiye’yi temsil edecek bir Kurucu Kurultayın yasa ile oluşturulup, anayasa yapmasını sağlamaktır. AB’ye girmeyi bekleyen Türkiye’ye yaraşan budur. AB’ye giren, hatta girme umudu veren bir Türkiye, kanımca Kürt sorununu da kökten çözecektir. (agg.) Evet, ‘akıl’ için yol birdir. Bütün ‘dünya’dan istifade edelim, ama ‘köklerimiz’den kopmadan! 13.08.2010 E-Posta: [email protected] |