Fahri UTKAN |
|
Şüzuzât |
slı ‘şâz’ kökünden gelen şüzûz “istisna, kural dışı” anlamına gelmekte, “şüzûzât” ise çoğulu olarak kullanılmaktadır. Risâle-i Nur’da geçen bu kelimeler ve “şuzuzat-ı kanuniye” tamlaması hakkında anlayabildiklerimi aktarmak istiyorum. İki ayı geçen bir zamandır İzmit Çamlık Eğitim Kültür ve Çevre Vakfımızın yeni açılan “Vakıf İrtibat Bürosu”nda devam etmekte olan öğlenden sonraki sohbetlerimizin birinde üzerinde durmuştuk. 13. Söz’ün başında; “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın, bütün kâinattaki âdiyat namıyla yâd olunan, harikulâde ve birer mu’cize-i kudret olan mevcudât üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla yırtıp, o hakaik-ı acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celb edip, ukûle tükenmez bir hazine-i ulûm açar. “Felsefe hikmeti ise, bütün harikulâde olan mu’cizât-ı kudreti âdet perdesi içinde saklayıp cahilâne ve lâkaydâne üstünde geçer. Yalnız harikulâdelikten düşen ve intizam-ı hilkatten huruç eden ve kemâl-i fıtrattan sukut eden nadir fertleri nazar-ı dikkate arz eder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ, en câmî bir mu’cize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lâkaytlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden huruç etmiş, üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ, en lâtif ve umumî bir mu’cize-i rahmet olan, bütün yavruların hazine-i gaybdan muntazam iaşelerini âdi görüp küfran perdesini üste çeker. Fakat intizamdan şüzuz etmiş, kabilesinden cüda olmuş, yalnız olarak gurbete düşmüş, denizin altında olan bir böceğin bir yeşil yaprakla iâşesini görür, ondan tecellî eden lütuf ve keremle bütün balıkçıları ağlatmak ister” denilmektedir. İnsanların, olaylara, yaratılışlara vesâir şeylere bakışını anlatan bu paragraflarda iki türlü düşünce ortaya konmaktadır. Kur’ânî bakış ve felsefî bakış. Kur’ânî, imanî bakış açısıyla olayların, yaratılışların, hareketlerin ve davranışların mükemmel oluşları, maksatlarındaki harikuladeliklerin Allah’ın isimlerinin tecellileri olduğu ve O’nun isimlerinin hazinelerinden geldiği anlatılmaktadır. Bunların kaynağının Allah olduğu ve zaten her olayın harikulâde olduğu, hayret edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Ama felsefî bakışta, kâinatta olan bütün harikulâde ve mükemmel olay ve yaratılışların zaten normal olduğu, bunların haricinde değişik bir olay olduğunda onlara hayretle bakılması gerektiği telkin edilmektedir. Bu tür olayların, yaratılışların haberlerini medyada arasıra da olsa görmekteyiz. İşte şüzuzât da, Allah’ın isimlerinin tecellilerini insanlara o şekilde gösterebildiğinin ispatı bağlamında kâinata koyduğu bir kanundur. Nasıl çekim kanunu, rezzâkiyet kanunu, rahimiyet kanunu varsa, şüzuzât kanunu da vardır ve fehmedebilen insanların akıllarına sunulmuştur. Herşeyi bilerek, kudretiyle, san'atkârca ve hikmetli bir şekilde belli kanunlar çerçevesinde yapan Allah, bunlarla insanlara gösterdiği nizam ve intizamlı olaylarda tesadüfen hiçbir şeyin olamayacağını ispat etmekte ve göstermektedir. Aynı şekilde; şüzûzât-ı kanuniye ile, kâinatta geçerli yukarıda bahsettiğimiz diğer kanunların harikalarıyla, farklı değişimlerin, farklı şekillenmelerin ortaya çıkması ve bazı meyve ve sebzelerin normal zamanlarında değil farklı zamanlarında gelmeleri gibi durumlarda, her şeyin Kendisinin iradesine bağlı olduğunu ve bu gibi işlerde fâil-i muhtar olduğunu açıkça göstermektedir. Aynı zamanda bu olaylarla seçimin yine Kendisinin elinde olduğunu ve herhangi bir kanuna bağlı olmadığını da göstermektedir. Meselâ ateş yakar, ama Hz. İbrahim’i (as) yakmamıştır. Ağaçlar sabittir, ama Peygamberimiz (asm) çağırdığında yürürler. Bıçak kayayı bile keser, ama Hz. İsmail’in (as) boynunu kesmez. İnsanların yaratılmaları bir anne-baba vasıtasıyla olmakta, fakat Hz. Âdem’in (as), Havva validemizin veya Hz. İsa’nın (as) yaratılmaları bu kanunun dışında yani şüzuzâttır. Böylece, Allah, “..hiçbir kayıt altında olmadığını izhar edip yeknesak perdesini yırtarak ve herşey, her anda, her şe’nde, her şeyinde O’na muhtaç ve rububiyetine münkad olduğunu ilâm etmekle gafleti dağıtıp ins ve cinnin nazarlarını esbabdan Müsebbibü’l-Esbâba çevirir.” 1 Genelde, Allah (cc), olayların belli kanunlar çerçevesinde olmasını sağlıyor. Fakat bir bakıyoruz, bazen o kanuna muhalif olaylar meydana geliyor, yukarıda anlatıldığı gibi. Peki, Allah, bütün bunları niçin yapıyor? Belki, "… doğrudan doğruya Cenâb-ı Mün’im-i Muhyî ve Rahmân ve Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, perdesiz, elinde tutacak, ta her vakit duâ ve şükür kapılarını açık bırakmak..” 2 içindir, ne dersiniz? “Hem meselâ, rızık vermek ve muayyen bir sima vermek, birer ihsan-ı mahsus eseri gibi ummadığı tarzda olması, ne kadar güzel bir sûrette meşîet ve ihtiyar-ı Rabbâniyeyi gösteriyor. Daha tasrif-i hava (havanın idaresi) ve teshir-i sehab (bulutların idaresi, farklı halleri) gibi şuûnât-ı İlâhiyeyi bunlara kıyas et.” 3 “…hiçbir kanun yoktur ki, şüzuzları ve nâdirleri bulunmasın ve hâricine çıkmış fertleri bulunmasın. Ve hiçbir kaide-i külliye yoktur ki, hârika fertler ile tahsis edilmesin.” 4 Felsefe gözüyle olaylara bakan inançsız veya gaflet içinde olan insanlar, kâinattaki kanunlara tabiat kanunu ismini takıyorlar. “O bedbahtların kanun-u tabiî tâbir ettiği şeyler, emr-i İlâhî ve irâde-i Rabbâniyenin küllî bir cilvesi olan âdetullah kanunlarıdır ki, Cenâb-ı Hak, o âdâtını (kanunun gereklerini ve neticelerini) bazı hikmet için değiştirir. Herşeyde ve her kanunda irâde ve ihtiyârının hükmettiğini gösterir.“ 5 Anlamamız ve bilmemiz gereken şey, kâinatta cereyan eden bütün kanunları koyan ve idare eden Allah olduğu gibi, bu kanunların dışında olayları idare eden de Allah’tır. Yani, en ufak bir şeyin yaratılması veya en ufak bir işin görülmesi de dahil olmak üzere kâinatta olan her şeyin yaratıcısı ve idare edicisi ve devam ettiricisi Allah’tır. Hâsılı, Hâlık da O’dur, Bari’ de O’dur, Mürid de O’dur, Kayyum da O’dur. Her şeyde, her olayda Allah’ın isimlerinin tecellîlerini görmek ve göstermek gerekir ki, Allah’ı gerçek yönüyle tanıyabilelim. Bu yolda yürüyebilenlere ne mutlu.
Dipnotlar: 1- 16. Söz’ün sonundaki Küçük bir Zeyl., 2- Age., 3- Age., 4- 9. Lem’a, Dördüncü Suâl, 5- Age. 13.09.2010 E-Posta: [email protected] |