Vehbi HORASANLI |
|
Çin yollarında |
“Bir denizcinin Çin yollarında ne işi var?” demeyin, zira bazen işimiz gereği zamanımızın bir kısmını karada da geçirme durumumuz olabiliyor. Nitekim en son gemide de böyle oldu. Gemimiz Somalili korsanların saldırısına uğradıktan sonra yanmış. Daha sonra onarımlar için Çin’e gelmiş. Ben de burada gemiye katıldım. Geldiğim zaman geminin köprüüstü ve kaptan katı yoktu. Yeniden inşâ ediliyordu ve burada kalması gereken kişilere, tersanenin yakınındaki bir otelde yer ayrılmıştı. İşte bu sebeple her gün sabah otelden gemiye gidiyor, akşam mesai bitince de otele dönüyordum. Bu vesile ile 20 gün boyunca Çin yollarında gidip geldim. Bu yazıda da izlenimlerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Bir çok Çinli gibi çalışanların çoğu sabahın köründe bisikletlerine atlayıp işlerine gidiyorlar. Daha önce Daishan Adasında gördüğüm gibi burada şarjlı mobiletler pek yok. Çoğu bisiklet kullanıyor. Ne de olsa bulunduğumuz yer düz bir sahil bölgesi. Pedal çevirmek öyle çok zor olmasa gerek. Otobüsler de sabah ve akşam saatlerinde çok sıkışık oluyor. Kişi başına 2 Yuan alıyorlar, yani bizim parayla 25 Kuruş’a denk geliyor. “Amma da azmış” demeyin zira burada ücretler çok düşük, üç kuruşluk bilet parası bile bazı çalışanlara çok gelebiliyor. Onlar da ayak bileklerine kuvvet, bisikletleri ile işe gidip geliyorlar. İnsanın aklına “Niçin gemi onarımı için ta Çin’e gidiyorsunuz, Türkiye’de bu işi yaptırsanıza” diye bir soru gelebilir. Lâkin buradaki onarımlar yaklaşık 3 kat daha ucuza geliyor. Bu sebeple bir çok gemi sahibi armatör, gemisini onarmak ve bakım yaptırmak için Çin’e gönderiyor. Kısacası tamamen “duygusal nedenlerle!” Çin tercih ediliyor. Çin yabancı sermayeyi ülkesine çekmek için iki önemli faktörü kullanıyor. Birincisi ucuz iş gücü, ikincisi ise neredeyse bir buçuk milyara yakın nüfusu ile büyük bir pazar olması. Burada üretilen her ürün elde kalmaz, o kadar çok insan var ki, muhakkak bir müşteri bulursunuz. Bütün dünya ekonomik krizle pençeleşip küçülürken Çin % 8 büyüdü. Bu rakam onlar içinde kötü, zira her yıl % 11 büyüyorlardı. Şu ana kadar gittiğim Çin şehirleri hep doğuda, yani zengin bölgede. Şanghay, Pekin (Bejing), Guangzou, Nantong, Zousan gibi şehirler oldukça gelişmiş. Avrupa şehirlerini aratmıyor. Çok hızlı bir kalkınma çabası var. Hemen hemen her yer şantiye alanı. Karada yer kalmayınca denizleri dolduruyorlar. Her yerde asma köprüler var. Hatta dünyanın en uzun köprüsünü de Çinliler yapmış. Yolu 120 km kısaltmak için denizin üstüne kilometrelerce uzunlukta köprü inşâ etmişler. İnsan şaşırmadan edemiyor. Bizde üçüncü köprü yapılacak diye kıyameti koparanları düşününce, niçin kalkınamadığımız çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Ne diyeyim; Allah, akıl fikir versin… Çin’in iç kesimlerine gitmedim, lâkin bir Türk iş adamının dediğine göre Batı bölgesinin aksine İç ve Doğu Çin tam bir perişanlık içinde. Parası olmayan insanların ölüme terk edildiğini söyledi. Benim gördüklerimle tamamen çelişkili olsa da, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Demek ki bu ülkede bölgeler arasında büyük fark var. Çinli insanlarda görüp de şaşırdığım en önemli konu; aşırı derecede uysal olmaları. Şiddet neredeyse hiç yok gibi. Hani o vurdulu kırdılı Çin filmlerindeki sahnelerin hiçbirisi yok. Aynı zamanda suç oranı şaşılacak derecede düşük. Gecenin bir yarısında yalnız başınıza yürüyün, kimse size dokunmaz. Bu durum beni çok şaşırttı. İngilizce’den anlayan birkaç kişiye bu durumu sordum. Dedim ki siz hiçbir dine inanmıyorsunuz. Hâlbuki bütün dinler, insanları ahlâksızlık, cinayet, hırsızlık gibi kötü davranışlardan korur. Bunu nasıl başarıyorsunuz? İlginç cevaplar aldım. Öncelikle Mao’nun ne derece dehşetli bir terör estirdiğini anlamış oldum. Evet, Çin’in meşhur “Kültür devrimi” esnasında 50 milyon insan öldürülmüştü. Korku dağlara taşlara sinmiş. Çinli vatandaşların kendi asker ve polisinden ödü patlıyor. Bir gemicinin anlattığına göre; insanlar satranç benzeri bir oyun oynarken bir polis geliyor ve masayı yıkarak, bağırıp çağırıyor. İnsanlardan hiçbir tepki yok, sadece başlarını eğip polisin gitmesini bekliyorlar. Polis gittikten sonra pek iddialı olduğu görülen oyunlarına devam ediyorlar. Bir yazımda Çin’de “4” sayısı pek kullanılmıyor demiştim. Hani ölüm kelimesi ile aynı anlama geldiği için kimse bu rakamı kullanmıyordu. Hatta Çin’in Şanghay havaalanındaki otelde dördüncü katın bulunmadığını asansörde 4 rakamı yazmadığını söylemiştim. Evet, Çinliler ölümden çok korkuyorlar. Devlet de bu korkuyu bildiği için küçük suçlarda bile “idam” cezasını hiç acımadan kullanıyor. İdam denince yağlı ilmek aklınıza gelmesin, kurşuna diziyorlar. Gerçi idam cezası ile ölümün hepsi kötü. Elektrikli sandalye çok mu insânî? Fakat kötü olan tam bir hukukî soruşturma yapılmadan insanların idam edilmeleri. Geçenlerde Doğu Türkistan’da olaylar olmuştu. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan yüzlerce insan öldürüldü. Bir kısmı da idam edildi. Bu olaylar bütün dünyanın gözü önünde cereyan ettiği için fazla detaya girmiyorum. Lâkin insanların ne derece sindirilmiş olduğunu şimdi daha iyi anlamışsınızdır sanırım. Bir hadiste “Hazret-i Âdem’den Kıyamet kopuncaya kadar Deccal’dan daha büyük bir fitne çıkmayacaktır” buyurulmaktadır. Büyük Deccal’in Bolşevik devrimi ile ortaya çıktığını Bediüzzaman’ın eserlerinden anlıyoruz. Evet, “Komünizm” öyle dehşetli bir fitnedir ki insanları işte böyle perişan etmiş. Rabbim hepimizi bu ahirzaman tehlikesinden muhafaza etsin. 29.08.2010 E-Posta: [email protected] |