Cevher İLHAN |
|
“Görüşme” ya da “pazarlık” ve akıbeti… |
PKK’nın beş haftalık “geçici eylemsizlik kararı”nın akabinde Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan, hükûmeti savunma maksadıyla “devletin terörist başı Öcalan’la irtibatının olduğunu” dile getirdi. Ardından Başbakan Erdoğan, “hükûmet değil, devlet görüşür” dedi. Ve bütün bunlar, beraberinde “PKK ile pazarlık yapılıp yapılmadığı” tartışmasını getirdi. Ancak, binlerce mahkûm arasında devletin ya da hükûmetin terör örgütü ile görüşmesi münâkaşaları ortasında, görüşmelerin akıbeti gürültüye geldi, geliyor. Nitekim, “Öcalan’la müzâkere değil de geyik muhabbeti mi yapıyorlar!” tepkilerine karşı, “Elbette devletin ilgili kuruluşlarının devletin cezâevinde kalan bir mahkûmla bir diyaloğu olacaktır” diyen Akdoğan, Öcalan’ın “12 Eylül’e kadar izleyip bakacağım, sonra daha büyük bir savaş başlayabilir’ tehdidinin, tek taraflı bir durum olup, bir anlaşma ve mutabakat olmadığına” delil olarak gösteriyor. Öcalan’ın yeni bir kart açarak, süreci şekillendirmeye çalıştığını söylüyor… Bu durumda, daha 13 Ağustos’a kadar karakol ve askerî birlik baskınları ve saldırılarıyla yoğun bir biçimde devam eden terörün sözkonusu müzâkerelerle durdurulmadığı; devlet ya da hükûmetin, terörist başı ile yaptığı görüşmelerde bir netice elde etmediği açıkça anlaşılıyor… Görünen o ki, hangi kanalla olursa olsun, “devlet görevlileri”nin ya da “hükûmet adına bürokratlar”ın, en son MİT Müsteşarı Yardımcısının İmralı’ya giderek bizzat Öcalan’la görüşmesinde açığa çıktığı gibi, terör örgütüyle müzâkereleri bir işe yaramıyor. Terör, tamamen terörist başının tâlimat aldığı hâricî mihrakların direktiflerine göre azıyor, azdırılıyor. “Açılım” sürecinde Öcalan’ın “muhatap” alınmasının terörü durdurmada bir sonuç vermediği ortaya çıkıyor…
FIRSAT DEĞERLENDİRİLMEMİŞ… ABD’nin Öcalan’ı Kenya’ya yollayıp paketleyerek teslim etmesinin üzerinden on bir yıl geçti. Belli ki Emniyet eski İstihbarat Dairesi Başkanı Hanefi Avcı’nın belirttiği gibi, bu fırsat değerlendirilmemiş. Önce Anasol-M, peşinden iki dönemdir AKP hükûmeti, bu esnada sıradan bir mahkûm gibi Öcalan’ı cezaevinde tutmuş. Öcalan’ın hücresinin 17 santim küçüldüğü, penceresinin boyu ve sineklik takılması, sağlığı gündeme gelmiş… Gerçek şu ki, günlerce terör örgütü sempatizanlarının bombalı, molotoflu, havai fişekli olaylı sokak gösterilerine konu oldu. Adalet Bakanlığı, bu konuda açıklamalar yaptı. Lâkin, her hafta avukatları aracılığıyla kamuoyuna, iç ve dış basına “mesajlar” veren, terör örgütüne “tâlimatlar” yağdıran terörist başı, terörün durdurulması için hiçbir “tâlimat” vermedi… Devlet ya da hükûmet terörist başı ile görüştü; fakat terörist başından bu süre zarfında, başta Kandil olmak üzere, Kuzey Irak terörist yuvalarındaki ya da Türkiye’nin dağlarındaki teröristlere terörü bırakmaları için hiçbir “emir” iletilmedi… Öcalan kâh “deve”, kâh “kuş” misâli, sürekli oyaladı. Zaman zaman terör örgütü üzerinden tehditler savurdu. BDP-DTP sözcüleri ile birlikte, “daha çok kan akacak!”, “terör tırmanacak, orta ölçekli isyanlar şehirlerde yayılacak!” şantajlarında bulundu. Sıkışınca da “inisiyatif elimde değil”, “aradan çekiliyorum, terör örgütü kendi kararını kendi verir” demeçleriyle işin içinden sıyrılmaya çalıştı… Gelinen safhada Öcalan “terörün durdurulması”ndan bahsediyor. Tam da “Demokratik Toplum Kongresi”nin ve “Daimi Meclis”in başta “özerk Kürdistan” olmak üzere Öcalan’ın “muhatap” alınıp “başmüzâkereci” olmasını ve “yol haritası”nın esas alınmasını şart koyduğu kritik safhada, güya “terörün durması” için yeniden “devreye giriyor”! Adı geçen Kongrenin Başkanı Türk’ün, devlete ve hükûmete, “Eylemsizliğe cevap verilmezse bizim bir kez daha eylemsizliği sürdürün çağrısında bulunmaya yüzümüz olmayacaktır!” açıklamasını yaptığı sırada, terörün tasfiyesi için “terör şantajı”yla “Öcalan’ın önerileri” ileri sürülüyor… “MUHARRİK-İ BİZZAT” DEĞİL… Oysa terörün tasfiyesinin ne İmralı’nın, ne Kandil’in, ne de Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin inisiyatifinde olmadığı, çeyrek asrı aşkın himâye ettiği Öcalan’a, Karayılan’a ve Barzani’ye hükmeden, Kuzey Irak’ı ve Irak’ı işgali altında tutan ABD’nin elinde olduğu âşikâr. 5 Kasım 2007’de Beyaz Saray’da Erdoğan’ın Bush’la başbaşa görüşmesinde Kuzey Irak’ta cirit atan 150 kişilik “terörist elebaşı listesi”ni vermesine mukabil, PKK’yı “terörist örgüt” ve “ortak düşman” ilân eden sözde “stratejik müttefik” ABD, bugüne dek hiçbirini teslim etmedi, etmiyor. Kontrolü altındaki Irak’ta ve Kuzey Irak’ta terör örgütünün lojistik desteğini kesmedi. Finans kaynaklarını kurutmadı. Nüfuz ticaretini, silâh ve uyuşturucu kaçakçılığını engellemedi, engellemiyor. Kısacası, akıbet meydanda; terör örgütünün patronu, terör örgütünün silâh bırakması ve terörün tasfiyesi hususunda hiçbir yaptırımda bulunmadı, bulunamıyor. Bundandır ki terörü tasfiyede bir mesâfe alınmadı, alınamıyor… Özetle, İmralı’nın da, Kandil’in de, Kuzey Irak’ın da irâdesi elinde. Terör örgütü, bir “âlet-i lâ yeş’ur (şuursuz bir âlet)” ve “müteharrik-i bi’l gayr (başkaların tahrikiyle hareket eden)” olarak okyanuslar ötesinden gelen işgalcilerin güdümünde. Bunun içindir ki, muharrik-i bizzat olmayan Öcalan’ın “muhatap” alınmasının da hiçbir yararı olmadı, olmuyor. İmralı ile “diyalog ve müzâkereler”den bir netice alınmadı, alınmıyor. Bundandır ki, “devlet ya da hükûmetin terörist başı ile görüşmesi” tartışmaları boşuna… 29.08.2010 E-Posta: [email protected] |