H.İbrahim CAN |
|
Terör örgütüyle görüşülür mü? |
Son günlerde terör örgütü PKK lideri Öcalan’la görüşmeler yapıldığına ilişkin haberler siyasî gündemi hareketlendirdi. Hükümet herhangi bir görüşme yapılmadığını belirtirken, muhalefet MİT Başkanının görüştüğünü savunuyor. Biz bu tartışmaların benzer cümlelerle yapıldığı İngiltere’ye giderek, farklı bir bakış açısından konuyu ele almak istiyoruz. 1993’te açıklanan belgelerden, İngiltere’nin, 1989 yılından resmî görüşmeler başlayana kadar başbakanın onayı ile gayrıresmî aracılar, varlıkları inkâr edilebilir “kahramanlar” görevlendirmeye başladığını öğreniyoruz. Bu kimseler o kadar gizli tutulmuştu ki, başbakan bu kimselerden İrlanda Cumhuriyeti Başbakanı’na bile söz etmemişti. Din adamları ve iş adamlarından oluşan bu grup, iki taraf arasında bazen sözlü, bazen de yazılı haberleşmeleri taşıyordu. Bunlar olup biterken Başbakan Major, Avam Kamarasında yaptığı bir açıklamada, IRA ile yüz yüze görüşmeler yapıldığı iddiasının “midesini bulandırdığını” söylüyordu. Özellikle Başbakan John Major’un sözleri tanıdık geldi mi? Görüldüğü üzere IRA’nın tasfiyesi ve Kuzey İrlanda sorununun çözümü aşamasında, İngiliz hükümeti kendisiyle hiçbir organik bağı bulunmayan bir grup aracılığıyla IRA ile görüşmelerini sürdürmüş, bunu da hükümetten çok az sayıda insan dışında kimse duymamıştır. Buna ihtiyaç var mıdır? Bu terör örgütünün muhatap alınması anlamına gelmez mi? Evet, ihtiyaç vardır. Zira elbette Kürt sorununun çözümü için devletin kimseyle pazarlık etmesine gerek yoktur. Kendi halkının sorununu devlet tesbit eder, gerekli tedbirleri alır ve çözer. Ancak devletin istihbarat birimlerinin en azılı düşmanla dahi, bir şekilde temasını sürdürerek teknik altyapıyı oluşturması şarttır. Burada görülen yanlışlık; eğer iddialar doğruysa, doğrudan devletin istihbarat teşkilâtının başı tarafından yapılmış olmasıdır. İngiltere örneğindeki gibi konu ortaya çıktığında “varlıkları inkâr edilebilecek kahramanlar” aracılığıyla yapılması, bugünki tartışmaların doğmasını önleyebilirdi. Başka bir üzücü husus ise; aradan geçen bunca yıla rağmen Öcalan’ın hâlâ terör örgütünü yönlendirebilen, hapishane odasından verdiği emirlerle eylemlerin yönünü belirleyebilen, her şeyin kontrolü elinde bir örgüt lideri gibi görünmesine fırsat verilmesidir. Terör örgütünün eylemsizlik kararını o veriyor. Siyasallaşmaya yönelinmesi emrini o veriyor. Sivil halka saldırılar yerine güvenlik güçlerine saldırılarak, dünya kamuoyu nezdinde terörist imajından kurtulup “kurtuluş savaşçısı” statüsü kazanmaya yönelik politika izlenmesi talimatını o veriyor. Bütün bu toz bulutu içinde unutulmasından korktuğumuz bir husus var: Kürt sorununun mutlaka çözülmesi gerektiği. Habur’daki yol kazasına rağmen, atılan adımların hem muhalefet hem de terör örgütü tarafından sabote edilmesine, kışkırtmalara, tehditlere rağmen demokratik açılım sürmeli. Kürt kökenli vatandaşların büyük bir kısmında ilk kez doğan “bu defa çözülecek” umudu yıkılmamalıdır. Türkiye üzerindeki en büyük kamburu, bütün engellere rağmen aşmalıdır. Zaten samimî ve somut adımlar atılmaya başlanıldığında, örgüt de halkı kontrol edemez hale gelecek ve sandık boykotu, kepenk kapattırma, bir emirde binlerce kişiyi sokağa dökme gücünü kendisinde bulamayacaktır. Bu kardeşlik ve dayanışma duygularının yoğunlaştığı mübarek ay, bütün milletimizin dostluk ve kardeşliğinin güçlenmesi için hem kavli hem de fiilî duâ etme vaktidir. 27.08.2010 E-Posta: [email protected] |