Ali OKTAY |
|
Televizyonların Ramazan yayıncılığı |
Mübarek Ramazan ayını geride bırakalı bir hafta olmuş. İnşallah önümüzdeki sene de kavuşmak ve hakkıyla yaşamak nasip olur. Televizyonlar bu ayda da en çok izleyiciye ulaşabilmek için yarışma halindeydiler. Hemen hemen bütün televizyonların sahur programlarını izlemeye çalıştım. Bana göre, sahur programları bakımından en başarılı kanal ATV idi. Bunun temel sebebi ise klâsik stüdyo programcılığı yerine interaktif bir programcılık yapmalarıdır. Pek çok mukaddes ve tarihî mekânı bizzat yerinde gösterdiler. Tarihî olayları, savaşları etkileyici şekilde anlatıp yine Prof. Dr. Nebi Bozkurt’un anlatımıyla her sahur ayrı bir konu olmak üzere ekrana taşıdılar. Dursun Ali Erzincanlı’nın şiirleri de ayrı bir güzellik kattı. Bu çerçevede, program sunucuları Faysal Bey ve Dr. Erkan Bey’i de ayrıca kutlamak isterim. Yine benzer şekilde ve formattaki yayınıyla Show Tv’yi de anmak lâzım. Her ne kadar geçen yılın bir tekrarı mahiyetinde ise de yine de tebrike değer. Bunun dışındaki neredeyse bütün kanallar stüdyodan veya stüdyo haline getirdikleri dış mekânlardan konuk alarak yayın yaptılar. Genel mantık ise bir hoca ve yanı sıra bir tasavvuf müziği sanatçısının da konuk olarak yer aldığı sohbet ağırlıklı programlardı. Böylesi bir yayın anlayışının genel itibarıyla pek izleyici bulabildiğini sanmıyorum. Beni en fazla hayal kırklığına uğratan ise TRT’nin bu seneki Ramazan yayını oldu diyebilirim. Halil Necipoğlu ve usta sazlar dışında ne iftarda, ne de sahurda TRT beklenen performansını sergileyemedi. Çekimlerin yapıldığı mekânlar, konuk seçimi, sunum, program muhtevası önceki yılların gerisinde kaldı diyebilirim. Bunun sebebini ise, gazetemizde Osman Zengin’in köşesinde çıkan yazıyı okuyunca anladım. Zira bu seneki programların sorumluluğu ve yönetimi Adem Özkan ve ekibi yerine başka bir ekibe verilmiş idi. Gerçekten de jenerikte başka isimler vardı. Yeni ekibi eleştirmek anlamında değil, ama kabul etmek gerekir ki Adem Bey, Bilal Bey gibi tecrübeli ve geniş bakış açısı ile program yöneticiliği yapan isimlerin olmayışının sonuçları, yayın kalitesine olumsuz olarak yansıdı. TRT’yi son birkaç yıldır Ramazanlarda en çok izlenen kanal yapan başarının altında Adem Özkan ve ekibinin olduğunu söylemek her halde herkesin katılacağı bir kanaat olsa gerek. Şahsen benim de birkaç defa dâvetli olarak katıldığım çekimlerde Adem Bey’in konuklarla ilgilenmesi, mütevaziliği, çalışkanlığı ve bu yaklaşımın diğer TRT ekibine de yansımış oluşu, bu başarının altında yatan sebep idi. Umarım TRT önümüzdeki sene bu hatasını telâfi eder.
*
GÖNÜL TELİMİZİ TİTRETENLER….
Bekir Sıtkı Sezgin
Eylül’deyiz artık. Yaprakların sararma döneminin başlarında… Yakında yollara dökülen sarının her tonundaki yaprakları ezecek ayaklarımız. Dallar elbiselerinden sıyrılıp kışlıklarını giyecek bütün saflığıyla. Gelecek baharın özlemiyle, sert bir kışa da hazırlık yapacak. Altlarında insanların gölgelenmesini beklemeye koyulacaklar aylarca. Tabiî hoyrat bir balta, öldürücü bir yıldırım, patlayan bir fırtına kopmazsa gövdesine… Eylül’deyiz dostlar. Sararan yaprak misali, dalından kopup giden bestekârların ayında. Bekir Sıtkı Sezgin merhum gibi meselâ. Bir, 10 Eylül günü gerçek âleme göç eden gönül ehli gerçek sanatkârdan bahsediyorum. Adını konservatuardaki öğrencilerinden duymuştum ilk. Prensipli, imanlı, çalışkan ve iyi bir sanatkâr olarak anlatmışlardı. En yakın arkadaşlarından Cinuçen Bey’in yazılarını okumuştum hakkında. Daha bir saygı duymuş sevmiştim. Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan müzik serisinde söylediği şarkılardan müzik tavrını, üslûbunu örnek almaya çalışmıştım. Yandaki ‘Bir rüzgârdı gelir geçer sanmıştım’ isimli şarkıyı İlk ondan dinlemiş, sonra dinlediğim sanatçılardan aynı lezzeti alamamıştım. O da bir rüzgâr gibi geçti 14 yıl önce bir 10 Eylül günü. Bekir Sıtkı Bey, üç yaşında Kur’ân'ı hıfzetmeye başlayıp 5 yaşında hafız olmuş. Dinî musikînin bütün formlarında eserler meşk etmiş. 9 yaşında iken Mevlid’in Tevhid Bahrini okumuş. Zakirbaşı İlhami, Hafız Ahmed, Hafız İsmail Efendi’den tevşih, tavır, üslûp öğrenmiş. Babası Hafız Hüseyin Efendi na’t, mevlid, ezan, ta’lim dersleri almasını sağlamış, Konservatuara gitmesi için oğlunu teşvik etmiş. 1959 yılında İzmir Radyosuna girip 1. sınıf ses sanatçısı ünvanını alışı 1973’de de İzmir Radyosu’na Klâsik Koro şefi oluşu. 1976 yılında İstanbul Devlet Klâsik Türk Musikîsi Konservatuarında öğretim üyeliği, İstanbul Radyosu ses sanatçılığı, TRT Merkez Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmüş. Dünyanın pek çok ülkesinde konserler vermiş. Olağanüstü güzel bir ses ve hançereye (gırtlak) sahip idi. 100’e yakın ilâhi, beste, ağır semai ve şarkıları vardır. 10 Eylül 1996'da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Yazımızı, merhum Bekir Sıtkı Sezgin’in bir sözüyle bitirelim: “Musikî, Allah-u Teâlâ’nın yeryüzüne göndermiş olduğu büyük nimetlerden biridir. O nimeti de israf etmeden, kötü yollardan uzak tutarak istimal etmek (kullanmak) lâzımdır.” 16.09.2010 E-Posta: alioktay@alioktay. net |