M. Latif SALİHOĞLU |
|
Esrarengiz gelişmeler |
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz, endişe verici yeni birtakım gelişmelere gebe görünüyor. Mevlâ, neticesini hayra tebdil eylesin. Bir yanda esrârengiz patlamalar, bir yanda siyasî ve ideolojik boykotlar, bir yandan da "örgüt içinde örgüt" gibi görünen muammalı geçişler, yeni bazı oyunların vizyona sokulduğu kanaatini güçlendiriyor Hakkâri'de patlayan "katliâm mayını" olayı üzerindeki sis perdesi, bir türlü dağılmak bilmiyor. Hadiseyi aydınlatmak bir yana, ne yazık ki dikkatleri çatallaştıracak ve zihinleri daha da bulandıracak bir bilgi kirliliği meydana saçılmış durumda. Bu sebeple, yakın vadede karanlığı aydınlatacak bir gelişmeyi beklemek, altı boş bir iyimserlik hali olur. Zira, cinayet odakları, bu zamanda işini gayet profesyonelce yapıyor. Bunların ihalecilere, taşeronlara, tetikçilere harcadığı miktar otuz akçe kadar ise, kendini kamufle etmek ve izini kaybettirmek için yaptığı harcama en az yetmiş akçedir. İşte, böylesi bir "arkurî dağ"ın üstünden yol geçirebilmek, ancak devletin birlik ve bütünlük halindeki imkânlarıyla mümkün olur. Devletin siyasetiyle, istihbaratıyla ve güvenlik birimleriyle birlik–bütünlük halinde olup olmadığının göstergesi ise, bu gibi zorluklar karşısında elde edilen başarılar, ya da başarısızlıklardır. * * * İşlenen bu gibi cinayetlerde faillerinden çok, işi asıl plânlayanların ve azmettirenlerin hüviyeti önemli. Hüviyeti belirleyecek olan da, yine devlet birimlerinin ve bilhassa siyasî iradenin vazifesi. Bu nokta–i nazardan denilebilir ki: Sosyal hayatı ağırlaştıran ve siyasî istikrarı da bozmayı hedeflemiş görünen bu sıkıntının çözüm merkezi, devlet ve hükûmet merkezi olan Ankara'dır. Esasında, mâzisi seksen yılı aşan mevcut sıkıntıların kaynağı da Ankara'dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da tanzim edilen ecnebi patentli reçeteler, zor kullanılarak halka dayatıldı. Direnmeler ise, en kanlı metotlarla kırılmaya çalışıldı... Ancak, zaman gösterdi ki, çağımızın en etkili silâhı, kuvvet ile şiddet eksenli politikalar değildir. Eskiden, kimin kılıcı keskin ve kalbi katı ise, o kazanabiliyor veya üstünlük sağlayabiliyordu. Fakat şimdi, kimin aklı keskin ve kalbi mülâyim ise, genel başarıya imza atacak olan da odur. Ankara, geçmişte birinci yolu tercih etti ve çıkmaza girdi. Yeni Ankara'nın, ikinci yolu tercih etmekten başka çaresi görünmüyor.
Tarihin yorumu 22 Eylül 1939
Depremin ertesi günü şarap fabrikası açtılar
Türkiye'deki deprem tarihinin en dikkat çeken dönemlerinden biri, 1939–45 tarihleri arasındaki 5–6 yıllık dönemdir. O yıllarda, peşpeşe 20'den fazla yıkıcı zelzele hadisesi vuku buldu. Bu zaman aralığı, dünya tarihi itibariyle de İkinci Dünya Harbinin yaşandığı yıllara tekabül ediyor. Meseleye "kaderin fetvâsı" zâviyesinden bakılacak olursa, herhalde şunu söylemek mümkün: 1) Beşerin hata ve günahları o derece çeşitlenip ziyadeleşti ki, başlarına bir "harp belâsı"nın açılmasına sebebiyet verdi. 2) Türkiye ise, harp belâsı yerine yıkıcı sarsıntılara, yani şiddetli "arzî musibetler"e mâruz kaldı.
Zemin titriyor
Bahsini ettiğimiz dönemin en şiddetli depremi (7.1), 22 Eylül 1939'da İzmir Dikili'de yaşandı. Ne fecî bir durum ki, İzmir'de can pazarı yaşanır ve Ege Bölgesi o gün kan ağlarken, depremin hemen ertesi günü (23 Eylül) resmî törenle Tekirdağ Şarap Fabrikasının açılışı yapıldı. O karanlık devirde işlenen ferdî ve toplu günâhkârlıklar bir yana, yapılan zulümkârlıklar da had safhaya varmış durumdaydı. Bir başka ifadeyle, yıllardır ezâ–cefâ çeken mazlûmların feryâdı çoğalmış, âhları yüksele yüksele tâ arşa kadar dayanmıştı. İşte, ne aciptir ki, tam da böylesi bir zaman diliminde, arş–ı alâ hiddete geldi. Ülke genelinde kuraklık baş gösterdi. Her tarafta "kaht û galà" zuhur etmeye başladı. Ve, eş zamanlı olarak zemini de bir titreme tuttu ki, medet yâ İlâhî! Aynı yılın sonlarında başlamak üzere, İzmir'i 7.9 şiddetiyle Erzincan Zelzelesi takip etti. Tarihte görülmedik ölçüde Erzincan'da yaşanan bu can ve mal telefatının ardından, zemin sıtmaya tutulmuşcasına titremeye devam etti. 1945 yılı başlarına kadar Niğde, Develi, Yozgat, Muğla, Erciş, Bigadiç, Sındırgı, Osmancık, Çorum, Niksar, Erbaa, Hendek, Tosya, Ladik, Gerede, Düzce, Mudurnu, Gediz, Ayvalık, Edremit ve Ceyhan'da yıkıcı ve ölümlü pek şiddetli depremler yaşandı. Bütün bu yaşananların, elbette ki bir fizikî izahı vardır. Lâkin, başımıza gelen bu musibetlerin "mânevî lisan"ını da anlamak lâzım. 22.09.2010 E-Posta: [email protected] |