Ahmet DURSUN |
|
Adam olacak çocuk |
“Yaşasın, okullu oldum!” diye seviniyordum ki, tıkış pıkış bir sınıfta üçerli dörderli sıraları doldurunca hevesim kursağımda kaldı. “Hey özgürlük” diye öyle bir bağıracaktım ki, mahalle baskısına rahmet okutan öğretmen baskısını görünce dilim tutuldu. Bizimkiler benden çok seviniyorlar. Okuyup ‘adam’ olacakmışım. Etrafıma bakınca bunun pek de önemli olmadığını düşünmeye başladım. Gördüğüm bütün adamlar sürünüyor. Artık bunu isteyip istemediğimden pek emin değilim; ama mecburen büyüyoruz işte. Hayat ne getirir, hep beraber göreceğiz. Babama geçenlerde “Kaç yıl sürecek bu macera?” diye ciddî ciddî sordum. O da ciddî ciddî cevaplandırdı. Aslında eğitim hayat boyu süren bir süreçmiş. Okul bunun en önemli ayağı imiş. İyi bir gelecek için bunu iyi değerlendirmek lâzımmış. İlköğretimin ilk beş yılı çok çok önemliymiş. Burada okuma yazma öğrenip eğitimin temelleri atılacakmış. Eğer okul yeterli olmazsa babam beni dersaneye de gönderebilirmiş. Temellerin sağlam atılması lazımmış. Sonraki üç yılda göstereceğim başarı benim hangi liseye gideceğimi belirleyecekmiş. Ben şanslıymışım. SBS denilen sınav kaldırılmış… Sadece 8. sınıfta bir sınava girecekmişim. Ama burası Türkiye’ymiş, her an her şey değişebilirmiş. Ben bunları kafaya takmadan her durum için hazırlıklı olmalıymışım. Benim işim çalışmakmış. Ne demiş büyüklerimiz: “Çalışmak, çalışmak, çalışmak…” (Parantez içinde, ben “para para para” lafını daha çok seviyorum; babam duymasın ha!) Dolayısıyla hangi sınav olursa olsun kazanmalıymışım. İyi bir liseye gitmek demek üniversiteyi kazanmanın yarısı demekmiş. Kendi kendime “Sekiz yıl canım, ne olacak sıkarız dişimizi biraz” dedim; ama öyle değilmiş. Dört yıllık lise zurnanın zırt dediği yermiş. “Liseye iyi asılmalısın” dedi babam. “Ne olacak canım, altı üstü dört yıl, sonra rahat edersin” dedi. Neyse, bizim sıkma işi on iki yıla çıktı. Bu da geçer, dedim kendi kendime. İyi ki dersaneler var canım, babam lisede de dersaneye gönderecekmiş beni. Üniversite için YGS ve LYS denilen sınavlara girmem gerekiyormuş. Ah bir kazansam diye iç geçirirken babam golü atıverdi. Üniversiteyi kazanınca da iş bitmiyormuş. Ne zaman bitecek ben de merak etmeye başladım doğrusu. Babamın zamanında ekmek aslanın ağzında imiş, ama şimdi midesine inmiş. “Ona göre yani” dedi babam. Çok çalışmam lazımmış çoook. Üniversiteyi bitirdiğim zaman başka başka imtihanlar da varmış bir işe girebilmem için. Babam bir sürü saydı… KPSS, ALES, ÜSDS, KPSD… Babam anlatırken terledi, ben dinlerken yaşlandım. Bu kadar iç güç arasında bunlara nasıl vakit ayıracağım diye düşündüm. Babam da ortalığı amma gerdi ha! diye içimden geçirdim; ama ikide bir “her şeyi senin için yapıyoruz, eşek gibi çalışıyoruz” diyen adamcağızı da teselli etmeden duramadım. “Takma kafana baba, hallederiz” dedim. “Sen haber filan izlemiyorsun her halde. Saat şeklindeki telefonlar, bleutootlu kalemler, mini kulaklıklar…. Gençlik Amerikan ajanları gibi. Sınavları kazanmak için öyle fazla gerilmeye gerek yok. Bir tuşla bütün sorular cevaplarıyla önüne geliyor. Bizim zamanımıza kadar daha ne teknikler çıkaar... Hallederiz” dedim. Bön bön bakışından ikna olmadığını anladım. Hemen B planımı açıkladım. “Olmadı popçu, ya da topçu olurum” dedim. “Ya da boyum uzun olursa basketçi olurum; sen beni iyi besle yeter ki, görmedin mi Hidayet’i yirmi sekiz milyonu nasıl kaptı Başbakan’dan.” Biraz gülümsedi babam. “Tabii sıcak parayı görünce nasıl vidaları gevşetiverdin değil mi?” diye takılayım dedim, “sen nerden öğreniyorsun bu lakırdıları demez mi?” O zaman ben de C planıma geçtim. “Baba Polat Alemdar’la filan hiç tanışıklığın yok mu?” diye sordum. Öyle birinin yanına kapağı atabilirsem hayatım kurtulur. Para, güç, şöhret, fiyaka… “Olmazsa D planım da hazır” dedim. “Politikacı olursam en kral ben olurum” dedim. “Artık havuzlu villaların tapusunu da mecburen senin üzerine yaptırırız” deyince babam kahkahayı basıverdi. Gülersin tabiî villa sözünü alınca. Söz konusu villaysa adamlık hikâye tabiî. Neyse… Böylece okula başladık. Bir okula bakıyorum, bir etrafa… Okulun bahçesinde kadınlar Fatmagül’ün muhabbetini yaparken erkekler de Fener-Beşiktaş derbisini tartışıyor. Bu okumak işi pek aklıma yatmadı ya! Sonumuz Allah Kerim. 21.09.2010 E-Posta: [email protected] |