S. Bahattin YAŞAR |
|
“Çocuklarım için yaşıyorum diyen” anne babalar! |
Çocukları için söylenmiş anne baba sözleri duyarız zaman zaman. Öyle içtendir, öyle acıklıdır ve öyle iç yakıcıdır ki, şaşıp kalırsınız. “Ben yavrum için saçlarımı süpürge yaptım.” “Yemedim, içmedim onu okuttum.” “Onun her şeyini temin ettim.” “Gençliğimi, her şeyimi onların yoluna harcadım.” “Gözü dışarıda olmasın diye evine interneti, televizyonu, radyosu, cep telefonları, hepsini aldım.” “…” En sonunda ise, “Ben daha ne yapabilirim?” cümlesi sahneyi kapatıyor. Evet, ilk etapta bakıldığında hakikaten anne baba, evlâtlarına karşı bütün ‘annelik’, ‘babalık’ görevlerini yapmış gibi gözüküyor. Bu bir kaçış aslında. Annelik, babalık bu değil. Şimdi size bizzat müşahede etmiş olduğum bir aile görüntüsünden bahsedeceğim. Bahsini edeceğim aile, işte şu yukarıdaki bütün adımları çocukları için atmış bir aile. Anne ile konuşuyoruz; “Ben kendimi, hayatımı, gençliğimi, pek çok duygularımı çocuklarım için feda ettim. ‘Ben yaşamadım, onlar yaşasın’ diye şu an bir zemin katta terzilik yapıyorum. Akşamlara kadar, sanki bir hapis hayatı gibi, bir insan yüzü bile görmeden çalışıyorum. Aldığım maaşı da olduğu gibi çocukların internet aboneliği, elektrik, doğalgaz, su gibi harcamalara kullanıyorum. Geriye de bir şey kalmıyor. İşte bizimkisi böyle bir şey” diyor. Anneyi dinledikçe içimiz ürperiyor. Bu, gerçekten sağlıklı bir hayat değil. Yani böyle bir yapıda ne anne, annedir; ne de evlât, evlâttır. Bakalım, baba ne diyor. “Biz, hayatımızı çocuklarımıza adamışız. Tamamen onlar için yaşıyoruz. Artık biz diye bir şey kalmadı. Ne varsa yoksa, hep çocuklar için. Onlar ne diyorlarsa o oluyor. Biz sadece bize uzatılan faturaları ödüyoruz. Başka da ne yapabiliriz. Elimizden bu geliyor. Kendimi zaten gişe memuru gibi hissediyorum.” Bu da baba düşünceleri… Anne ve baba, çocuklara içinde ilgi, sevgi, şefkat, aile sıcaklığı olmayan kupkuru bir dünya sunuyorlar. Yani aslında anne baba, kendilerine böyle bir gelecek hazırlıyorlar. Evin gençlerinin hayat algısını dinliyoruz ve ortaya tam bir dram çıkıyor. “Burası bir aile değil. Yatılısı olan bir okul gibi, bir lokal, bir hotel, bir pansiyon gibi… Belki onlar bizim buradan çok daha disiplinli ve düzenlidir. Bu evde anne baba diye bir şey yok. Yıllar geçiyor, anne babamızla oturup da bir aile meselesi konuşamıyoruz. Sabah uyandığımızda annesiz ve babasızız; akşam ise yine annesiz ve babasız uyuyoruz. Burada bizi tutan tek şey var, o da internet, televizyon, radyo vs. Yoksa çekilir gibi değil burada hayat. Zaten biz gece geç saatlere kadar internetteyiz. Gündüz ise geç saatlere kadar uyuyoruz. Babam, ‘Bunların internette evde olmaları, dışarıda olmalarından daha iyidir. Varsın akşamlara kadar da uyusunlar’, diyor.” “Annem-babam, ‘Biz onlara her şeyi verdik’ diyorlar. Babam hafta sonları evde olduğu saatlerin çoğunu internette tanıdıklarıyla okey oynayarak geçiriyor. Problem, babamın evde olduğu saatlerde bizim internet hakkımızın kalmaması. Onun için babanın olmaması bu noktada iyi oluyor. Yani bizde ‘babalık’, ‘annelik’ gibi çok özel duygular yok. Benim bazı arkadaşlarım annelerinden bahsederken gözleri doluyor. Biz ise bu özel duygulardan mahrumuz.”
Gençler, ağlamaklı konuşuyorlar… Bir aile ocağından gelebilecek en ağır cümleler bunlar. “Çocuklarım için yaşıyorum” diyen anne babalar, tam bir şefkat suistimali taşıyorlar. Evet, gençler için dünyevî her şey düşünülmüş. Ama sevgisiz. İşte asıl cinayet bu. Çocuklarına dünyalarını vermiş anne babalar, onların maddî ve manevî dünyalarını yıkıyorlar. Evet, bu dünya buralarda yeniden kurulmalı. Anne, baba, kardeş ve aile; yeniden tanımlanmalı. Büyük veli, bu günleri görerek söylemiş sözü: “Kazanmak için dünyayı verdik dinimizden; / Din de gitti, dünya da gitti elimizden.” Evet, artık ‘internet çocukları’ diye bir kavram doğdu. İnternetin eğittiği evlâtlar yetişiyor. Bu yeni kavramlar, ‘internet anne-babaları’ kavramlarını doğuracağa benziyor. İhtiyaçları zamanında evlâtlar, anne babaların bulunduğu odalara internet çekecekler ve “Baba! İnternetten görüşelim.” diyecekler. İşte asıl tokat bu. Çocukları için hayatlarını harcamış anne babaların, çocukları tarafından hayatları, duyguları fütursuzca harcanacaktır. Yani gülünç değil mi? Çocuklar için terk edilmiş evler, çekilen çileler, katlanılan hayatın ağır yükleri ve karşılığında ‘sevgisiz’ yetişmiş, şefkatsiz büyümüş evlâtlar. Yüklemediğiniz programı, gerektiğinde siz de kullanamazsınız. Anne sevgisinin yerini ne alabilir? Evet, ‘Anne-baba cinayetleri’, ‘evlât katilleri’ yeni mahsul. “Çocuklarım için yaşıyorum, çalışıyorum” iddiası boş. İçi boş, ruhsuz, duygusunu yitirmiş cümleler bunlar. Cennet iklim şefkat; sarıp sarmalayan, büyüten anne sıcaklığı; özlenen baba rolleri; ve arzu edilen aile fotoğrafları… Evet, helâket ve felâket asrı bu. Büyük yıkılışlar yaşanıyor. Ama, kararan gecenin sabahı yakındır. Haydin bakalım. Yaşananlardan bir ders çıkarıp, temelini Yaratıcının attığı aile ocaklarına dönelim ve tövbe ederek, yeni bir aile sayfası açalım. Geç kalmış sayılmayız. 20.09.2010 E-Posta: [email protected] |