Selim GÜNDÜZALP |
|
Estağfirullah |
Bu sabah yatağımda mahmur bir yüzle, yaşadığım günleri düşündüm. Alıp verdiğim nefesleri hesapladım. Bir günün içerisinde kaç nefes alıp verdiğimi... Sonra, şunca zaman her sabah ama her sabah gözlerimi nasıl açıp da dünyaya baktığımı düşündüm. Ve her akşam gözlerimi nasıl kapadığımı… Saydım ayları, yılları… Sonra hiç üşenmedim, büluğ çağından itibaren bütün yılları, yaşadığım bu yıla kadar tek tek saydım. O yılların içindeki önemli olayları ve onların üzerimde bıraktığı izleri, kırılma noktalarını düşündüm. Bazen sevindim, bazen üzüldüm. Yanlışlarım, günahlarım için istiğfar ettim. Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah… Evet, Rabbim, ne kadar büyük bir imkân, ne kadar büyük bir iman, ne kadar büyük bir imtihan koymuş önümüze. Koymuş da bazen haberimiz olmuyor. Okulun müdürü, görevini bırakıp hademenin işleriyle uğraşsa, fabrikanın müdürü makamını terk etse, başka bir yerde vaktini geçirmeye kalksa, işler nasıl karışır, alt üst olur, değil mi? İşte biz de böyleyiz bu kâinatta, bu dünyada. Ustabaşı, dellâl hükmündeyiz. Bir komutan bulunduğu taburu ya da bölüğü terk edince nasıl bir boşluk oluşuyorsa, insan da bu dünyadaki görevini terk edince, yapılması gerekeni yapmayınca, her şey mânen ve maddeten öyle de boşluğa düşüyor ve insan sorumlu oluyor bundan. Şükür ki, bunu hisseden hassas bir cihaz var içimizde. Uzaklaşınca Rabbimizden, sinyaller hemen gelmeye başlıyor. Vicdanımız basıyor feryadı, basıyor çığlığı, uyarıyor duygularımızı. Yine ve yeniden, Allah ile olmak ve O'na sığınmak zamanıdır diyor. Annesinin elinden kurtulmaya çalışan çocuğa inat, o annenin şefkatli elleri bırakmıyor, tutup yakalayıveriyor. Rahman’ın rahmeti de tutup bir yanımızdan çekiyor bizi kendisine. Başıboş kalmamıza razı olmuyor. Bir ilham düşürüyor içimize. Bir işaret veriyor kalbimize. Hayatımızın yönünü çeviriyor kendisine. Ruhumuz o ilhamın ve işaretin güzelliğiyle yeni baştan onarılıp, yeni baştan yaşamaya azmediyor. Allah’ım, Sen kolaylaştırınca, vücudumuzun taşıyacağı yükler ağır gelmiyor. Aslında kalbimizin taşıdığı yüklerin ağırlığı altında eziliyoruz da farkında değiliz. Fuzulî işlerden, bizi, bize ait olmayan yüklerden ve o yüklerin altında ezilip inlemekten, kaybolup gitmekten muhafaza eyle. O coşkulu bayram günlerinin ardından, ruhumuz o güzellikleri hasretle anıyor, üzülüyor gidişine. Bir yanımız üşüyor şimdi. Rahmetinin en coşkun, en kaynayan tarafından ısıtan, ama yakmayan tarafından uzak kalışına yanıyor şimdi. Varsın, böyle güzel duygularımız olsun. Varsın, nimetlerine karşı hasretimiz, özlemimiz olsun. Varsın, Senden ayrı kalışımıza yanan bir yanımız olsun hep. Nefis ve şeytan da varsın, desin: “Rabbinle konuşmaya ve huzuruna durmaya hâlâ yüzün var mı senin?” Varsın, daha nice sözler söylesin. Senin huzuruna gelmekten bizi ayartmaya çalışsın. Varsın, engellemeye kalksın. Euzübillâhi-min’eşşeytanir-racim… Aramızdaki engelleri kaldırmaya muktedir olan Sensin. Nerde bizde o güç? Nerde bizde o tâkat? Nefsimize değil, gölgemize gücümüz yetmez bizim. Bildiğimiz tek şey, kalbimiz Sensiz olamaz, Sensiz yapamaz Rabbim. Çoğalan işlerin, lüzumsuz şeylerin ardından koşup ömrümüzü tüketmemize izin verme yâ Rab! Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah… Bir bayram sonrası, küçük de olsa bir iç muhasebe. O büyük muhasebe öncesi işe yarıyor. Ruhun tortularını alıyor, kalbin kirecini söküyor. Aklı keskinleştiriyor. Hangi nimetini düşünmeye kalksam, mahcubiyetten başım öne düşüyor. Sebeplere bel bağlamış olmaktan hicap ediyorum. Ey Müsebbib’ül-Esbâb! En kavî sebebin eli dahi, Senin yarattığın değil bir çiçeği, bir dikeni bile yapmaya yetmez. Kim, ne verirse versin; veren, gönderen Sensin. Hayatı veren Sensin. Hayatımıza lâzım olan her şeyi de veren, gönderen Sensin. Yine de unutuyoruz, affet Allah’ım! Bu nimetleri Senden başka kim verebilir? İşte, bir nefes hava nimeti… Burnumuzun önünde duruyor. En bol ve en ucuz nimet. Bir nefes içimize alamasak, bittik, gittik… En hayatî nimetleri en kolay yoldan, en ucuzundan veriyorsun. Şükürden başka bir şey de beklemiyorsun. Sen sonsuz rahmet sahibisin. Sevgin ve şefkatin, bir an olsun, üzerimizden hiç eksilmiyor. Hayatı veren Sensin, hayatımıza lâzım olan her şeyi veren, gönderen de Sensin. Kalbimin hayatı, hayatımın hayatı olan imanı veren de Sensin. O iman ki, işte bunları düşündürüyor, tefekkür ettiriyor. Tefekkür ki, teşekkürdür Sana, nimetleri Senden bilmektir. Annesinin elinden kurtulmaya çalışan çocuğa inat, rahmetin bizi çekip kurtarıyor nice yangınlardan, nice tehlikelerden. Yine de farkında değiliz. Şuursuzca atılmak istiyoruz ateşlerin içine. Yine Sen, o sonsuz rahmetinle, şefkatinle, sevginle çekip çıkarıyorsun, bizi nice badirelerden kurtarıyorsun. Nice tehlikeli dönemeçlerden rahmetinle tutup çekiyorsun, çıkarıyorsun. Bir günde bu, kim bilir, kaç defa oluyor? Farkında bile değiliz. Nasıl korunduğumuzun hiç, ama hiç farkında değiliz. Dünyamızı, kâinatımızı, vücudumuzu, hayatımızı nasıl rahmetinle sarıp sarmaladığının hiç, ama hiç farkında değiliz. Bazen o mini minnacık aklımızla, bilgimizle verdiğimiz o küçücük kararların, cüz’î irademizin sadece bir meyli olan o talebin, o istemenin neticesinde meydana gelen o büyük şeylerin Senin izninle, iradenle yaratıldığını düşünmenin şuurundan uzaklaşmak üzereyken, sonsuz rahmetinin bir cilvesiyle yine gaflette bırakmıyorsun bizi. Seni seven, Senden ayrı kaldığına üzülen kalpleri çekiyorsun yine kendine doğru. Allah’ım, riyakârlığın her türlüsünden, gösterişin her çeşidinden, ibadetlerimizle çalım satmanın, kendimize ait olmayan ne varsa, hepsi Sana ait olan o nimetlerin her biriyle gururlanıp hava atmaktan Sana sığınırız. Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah… Ömrümde alıp verdiğim o mukaddes her nefes için, Allah’ım, estağfirullah… Her “estağfirullah” için de bir estağfirullah… Münezzehsin her türlü kusurdan ve noksandan. Sübhaneke! Her bir nimetin için; Elhamdülillah! Senden büyük yok Allah’ım, yok! Şanın yücedir. Allahuekber! Ne yapıyorsan, güzeldir. Mâşâallah… Sübhan olan Allah’ım, mâşâallah. Affeyle yâ Rabbi! Bir bayram sonrası, karışık ve kesrete dalmış aklıyla, lekelenmiş diliyle, gölgelenmiş ve sönmüş olan kalbiyle, Senden af dileyen kulunu ve kullarını affeyle yâ Rabbi… Gözünü açmaya çalışanın, gözünü açmasını ilham eden de Sensin. O gözün gördüklerini yaratan da Sensin. Ayağa kalkmak isteyenleri kaldıran da Sensin. Yürümek isteyenleri yürüten de Sensin. Duâ edip Senden af dileyenleri huzurunda tutan da Sensin. Ve duâları kabul eden de Sensin. Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah… Kayyum’sun. Hayatımıza renk ve âhenk veren Sensin. “Renginle boyanmışım, solmazam artık” diyor ya Yûnus, renginle, o güzel binbir Esma-i hüsnân ile hemhâl olmayı ve boyanmayı nasip eyle bize de yâ Rab! Senden uzaklaşan kalbimiz inliyor, ağlıyor. Annesinden uzaklaşan bir küçük çocuk gibi. Biraz naz, biraz niyaz ile kendine doğru uzanan eli tutmak istiyor, o şefkatli sesi duymak istiyor: “Gel buraya. Bak, düşersin. Gel buraya.” diyen o sesi duymak istiyor. O sözün arkasındaki o şefkatli sesin söylemek istediği kelimeleri o annenin ağzına koyan ve o çocuğun kulağına ulaştıran da Sensin. Ne kadar çok işleri, istekleri, dilekleri vardır insanların. Bu kâinattaki her bir canlının her bir dileğini bilen de, gören de Sensin. Rahmetin ne kadar büyük. Duâlarımıza hemen cevap geliyor. Duâlarımız ki, hiç katından boş dönmüyor Allah’ım. Kapından, huzurundan ayırma yâ Rab! Kulluğun asil bir sırrı olan duâdan, Senin huzurunda ve kapında Seninle konuşmaktan, derdimizi, hâlimizi Sana arz edip Seninle dertleşmekten bizi uzaklaştırma yâ Rab! Âmin… Ramazan bitti, gitti diye üzülenlere Şevval “Merhaba” diyor. “Ramazan’ın o güzel günlerini hatırlatmak için buradayım.” diyor. Şevvaliniz mübarek olsun. Ramazan’dan kalan esintilerin Şevval’e de taşınması dileğiyle…
Bir Asr-i Saadet öyküsü
“Şehâdet belgesi” Hz. Peygamber (asm) anlatıyor: Allah-u Teâlâ, ümmetimin içerisinden bir adamı kıyâmet gününde bütün halkın huzurunda hesâbını görürken kurtaracaktır. O kimsenin önüne doksan adet amel sâhifesi serecektir ki, onun her sâhifesi gözün görebildiği kadar uzun olacaktır. Allah bu adama: “Bunlardan ‘Ben bunu yapmadım’ dediğin, inkâr ettiğin bir şey var mı? Amelleri kaydeden yazıcı meleklerim haksızlık etti mi?” diye soracaktır. Adam: “Hayır, haksızlık etmediler, ey Rabbim” diyecektir. Allahü Teâlâ: “Bunlar için söyleyeceğin bir özrün var mı?” diyecektir. Adam: “Hayır, bir özrüm yok, ey Rabbim,” diyecektir. Allah-u Teâlâ: “Evet, dediklerinin hepsi doğru, ancak senin bizim katımızda yazılı olan bir de iyi amelin vardır. Ve bugün sana asla haksızlık yapılmayacaktır,” buyuracaktır. Bunun üzerine içerisinde, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlûhû” (Allah’tan başka ilâh olmadığına şehadet ederim; Muhammed’in de Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim) diye yazılı olan bir belge çıkarılacak ve Allahü Teâlâ kendisine: “Amellerin tartılmasına hazır ol!” diyecektir. Adam: “Ey Rabbim, bu kadar günahla dolu sahifelerin yanında bu belge ne kıymet ifâde eder ki?” diye soracaktır. Allah-u Teâlâ: “Sana kesinlikle haksızlık edilmeyecektir” diye cevap verecektir. Sonra o belge terâzinin bir kefesine, günahlarla dolu sâhifeler de diğer kefesine konulacak ve neticede, diğer sâhifeler hafif gelecek, belgenin yazılı bulunduğu kefe ağır gelecektir. Zira Allah’ın ismi ile tartılan hiçbir şey, O’nun isminden daha ağır gelemez!”
(S.Gündüzalp, Bir Gül Demeti, s. 211) 19.09.2010 E-Posta: [email protected] |