Muzaffer KARAHİSAR |
|
Gurbet |
Ayrılığın, hasretin, hicretin bir adı da gurbettir. Evinden, yurdundan, yuvasından uzaklara gitmiş olan insanlara memleket özlemi, buram buram hasret kokar. Bu bir gönül sevdasıdır. İnsanın içinden söküp atamadığı, unutamadığı çaresiz bir yürek yarasıdır. Gurbet elde hasret çekenler memleketin dağlarına, ovalarına, çiçeklerine olan özlemini hayallerle, rüyalarla gidermeye çalışır. Memleketi tarafından gelen herkesten, her şeyden; uçan kuştan, esen yelden, sıra sıra geçen bulutlardan haber bekler, medet umar. Geçen günler ve yıllar gurbetin yerini, yurdunu, mekânını değiştirir: “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.” söyletir. Rıza Tevfik Bölükbaşı gurbeti ve hasreti kuşlara söylenmiş:
“Uçun kuşlar uçun!.. Doğduğum yere; Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. Ormanlar koynunda, bir serin dere. Dikenler içinde sarı gül vardır.”
Katlarda mutat olarak günlük yaptığımız ziyaret esnasında uğramayı ihmal etmediğim bir Kezban Teyze var. Seksenini aşmış bir çınar. Küçük yapılı, halsiz, mecalsiz ehl-i tevekkül bir insan. Gözleri dünya güzelliklerine ve nimetlerine kapanmış. Eşi vefat etmiş, çocuğu olmamış ve eş, dost, akrabalardan kimseler kalmamış etrafında. Onu zinde tutan ve hayata bağlayan ümitleri, duâları ve zikirleridir. Her gün onun için yeni bir dünya kurulur küçük adasının içinde. Onun en belirgin vasfı sabah ezanından itibaren başlayıp saatlerce devam eden duâları ve zikirleridir. Koridordan arı uğultusu gibi onun sesi duyulur. Bu gayreti dolayısıyla zaman zaman bu satırlara misafir oldu. Onu ziyarete vardığımda elimle omuzuna dokunduğum zaman, benim geldiğimi bilir ve tesbihindeki yerini zayıf parmağı ile sabitleyerek selâmımı alır, sohbet edip ayrılırız. Bir sabah ziyareti ânında her zaman olduğu gibi, omuzuna dokunarak selâm verdim. Bu sefer o, benim elimi tuttu, bırakmadı. Belli ki bir maruzatı vardı. Her zaman istekleri, beklentileri olan bir insan değildi. Çoğu zaman ihtiyaçlarını sorduğumuzda hiçbir şey istemediğini söyleyen kanaatkâr bir mizacı vardı. Sonuçta o da bir insandı ve elbette ki istekleri, arzuları, hayalleri, ümitleri, beklentileri olacaktı. Yanına oturmamı işaret etti ve anlatmaya başladı: “Uzun zamandan beri bu küçük odada kalıyorum. Burada her ihtiyacım karşılanıyor. Ben köyümden, yuvamdan kopup geleli bir yıl oldu. Ben seksen yaşıma kadar o topraklarda yaşadım, gezdim, çalıştım, karnımı doyurdum. Oraların havası, suyu, yeşillikleri bir başka olur. Her şeyi hayalime geliyor, rüyalarıma giriyor, hasreti burnumda tütüyor. Gözlerim hiçbir şeyi görmese de ben oraya gidince, gözümde, gönlümde oranın güzellikleri canlanır. Köşe başına oturur insanlarla konuşurum. Burcu burcu köyümün havasını koklar, suyunu içer, hasret gideririm. Yeşilhisar’ın hasreti içimi bir ateş gibi yakıyor, çok özledim…” O isteklerini, beklentilerini gerekçeleriyle bir çırpıda sıralayıverdi. Onun gitmesi ile ilgili olumsuzlukları bildiğim için, gitmemesi yönünde telkin edecek bir mazeret bulamadım. Gurbetteki bir insana, memleket özleminin önüne geçebilecek bir bahane bulmak imkânsızdı. Artık iş başa düşmüştü. Köydeki yakınlarını tek tek aradım. Beşinci, altıncı sıradaki bir akrabası onu misafir edebileceğini söyleyince çok sevindim, defalarca teşekkür ettim. Bu ağzı duâlı, ehli tevekkül, yaşlı insanı evinde misafir etmenin sevabından, hayırlara ve bereketlere vesile olmasından söz ettim. Yolcuyu göndermek için geriye bir araba ve refakatçi kalmıştı. Hazırlıkları tamamlayarak yola çıkardık. Kezban Teyze’nin sevincine, heyecanına, neşesine diyecek yoktu. Yüzü gülüyor, neşe içerisinde, geçici gitse de herkesle vedalaşıp, helâlleşerek arabaya bindi. Gurbetten memleketine gidiyordu artık. Araba korna çalıp hareket ederken o gülümseyerek, gözleri görmediği halde boşlukta durmadan el sallıyordu… Onların arkasından bakarken içimdeki gurbeti hatırladım. “Bu dünya gurbetinden vatan-ı aslimize, ahiret âlemlerine ve oradaki sevdiklerimize kavuşmak için çıktığımız son yolculukta; acaba neşe içerisinde, sürûrlu bir şekilde, gülümseyerek, etrafımızdaki dostlara veda ederek bir kuş gibi uçup gidebilecek miyim?” diye uzun süre düşündüm. 19.09.2010 E-Posta: [email protected] |